HPG ve YJA-Star gerillaları 2023'ü nasıl bitirdiyse, 2024'e de aynı şekilde girdi. Soykırımcı-sömürgeci TC'nin elebaşları, yandaşları ve işbirlikçileri daha 22-23 Aralık 2023 tarihinde gerçekleştirilen devrimci operasyonla uğradıkları bozgunu hezeyanlar içinde gerekçelendirmeye çalışırken, 12 Ocak'ta yılın ilk büyük devrimci operasyonu gerçekleştirildi. 12 Ocak'ta gerçekleştirilen Şehit Helmet Dereluk Devrimci Operasyonu hem hareket tarzı, hem vuruş gücü, hem de düşman cephesinde yarattığı etkiyle (tıpkı Aralık ayında gerçekleştirilen operasyonda olduğu gibi) büyük ses getirdi. Soykırımcı-sömürgeci sistemin yaşadığı sarsıntı büyük. Öyle büyük ki, içine düştükleri durumu anlatmaya sözler yetmiyor. Bu sebeptendir ki günlerdir meydana sürülen özel-savaş elemanları yaşananları ters yüz etmek için mesai harcıyor. Bu rezil mesai saatlerinde neler yapılmıyor ki? Bir taraftan işgal ordusunun her türlü teknik imkana sahip olduğu, gelişkin güvenlik sistemleriyle korunan işgalci askerlerin -kullandıkları silahtan giydikleri elbiseye kadar- savaşmak için tüm imkanlara sahip olduğu propagandası yapılırken, diğer taraftan da aynı ordu ve askerlerin yaşadığı bozgunu izah etmeye dönük, mevsim koşullarından arazinin yapısına çeşit çeşit ''zorluğun'' varlığından yakınılıyor.
Gerillanın hareket tarzı ve savaş yetenekleri bile bu kapsamda işgalcilerin karşı karşıya bulunduğu zorluklar arasında gösteriliyor! Soykırımcı devlet savaştığı gücün mücadele yeteneklerinden yakınır haldedir. Esasen bu, bugün olduğu gibi dün de geçerli bir durumdu. TC ulus-devleti PKK'ye karşı yürüttüğü savaşta sürekli zorlanmış ve her zorlandığında NATO'dan daha fazla yardım talebinde bulunmuştur. HRK'den HPG'ye silahlı devrimci mücadeleyi yürüten tüm örgütlerin ve bağlı oldukları PKK'nin de ABD'den Rusya'ya tüm devletler tarafından desteklenen yapılar olduklarını iddia ederek ortalığı bulandırmaya çalışmıştır. Bugün yapılan da budur.
Şehit Armanc Kerboran'ın etkileyici şiirinde de vurgulanan ''savaşçılar savaşçılarla savaşır'' hakikatini anımsatıyor yaşananlar. Aralık ve Ocak ayında gerçekleştirilen operasyonların görüntüleri ortada. Gerilla karşısında darmadağın olan, askerlik namına hiçbir varlık gösteremeyen, propagandası yapılan onca teknik-lojistik imkana rağmen deyim yerindeyse eli ayağı birbirine dolanıp kaçma telaşına düşen işgalcilerin gücü gerillayla savaşmaya değil ama Rojava'da sivil yerleşim yerleri ve yaşam kaynaklarını vurmaya yetiyor. Gerçekleştirilen devrimci operasyonlar sayesinde, bir askeri motive eden hiçbir moral değere sahip olmadığı ifşa olan işgal ve soykırım ordusu Rojava’da sivil yerleşim yerlerini, hastaneleri, elektrik-gaz-su depolarını, buğday silolarını, yemekhaneleri ve kültür merkezlerini bombalayarak ''gücünü'' kanıtlamaya çalışıyor.
İsrail'in Filistin halkına uyguladığı soykırım pratiğinin daha fazlasını Kürt halkına uygulayan TC, sistemsel bir gelenek olarak uygulayageldiğii utanmazlık ve yüzsüzlükle İsrail'e ahlak dersi vermekten de geri kalmıyor. Her şey o kadar sahtelik, yalan ve riyakarlık üzerine kurulu ki, sahtekarlıklarını gizlemek için kafa yorma gereği bile duymuyorlar. Sözümona Filistin halkına destek, İsrail'e de lanet okumak için AKP-MHP faşist ittifakının öncülüğünde tertip edilen mitingde konuşan Bilal Erdoğan ''en büyük silahımızla zalimlere (İsrail) cevap vereceğiz'' diyor ve o muhteşem etkili silahın ne olduğunu boyun damarlarını kabartarak şöyle açıklıyor: “Dua etmek!” Evet, sadece Filistin halkıyla değil, kendini ciddiye alıp oraya toplanan binlerce kişinin de aklıyla alay eder gibi, dua desteğiyle İsrail devletinin saldırganlığını bertaraf etmeyi salık veriyor küçük oğlan. Sahibi oldukları ticaret gemileri aracılığıyla aynı İsrail devletiyle ekonomik ilişkileri sürdürüp, oradan elde edilen gelirle şahsi kasalarını doldurmak varken neden siyasi, diplomatik, ekonomik ve hukuki açıdan Filistin halkının yararına daha ciddi ve dürüst herhangi bir adım atılsın ki?
Kendilerinin Kürt halkı ve Önderliğine karşı uyguladığı tecrit, inkar ve imha politikasını, bugüne kadar yaptıklarının samimi bir özeleştirisini ve hesabını verme temelinde feshedip, Ortadoğu'da kültür ve politikanın demokratikleştirilmesine katkı sunarak İsrail devletinin faşizminin engellenebileceği, en azından ciddi bir şekilde sınırlandırılacağı neden görülsün ki? Sadece Kürt halkıyla sınırlı kalmaksızın, tüm Ortadoğu halklarının kurtuluş ve özgürlüğü için savaşan HPG-YJA-Star gerillalarına karşı, uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış kimyasal-nükleer silahlarla ahlaksızca saldırılırken, başka halklara zulmeden devletlere neden hakiki bir ağırlığa sahip ahlak ve hakkaniyet eleştirileri geliştirilsin ki? Gerçek şu ki; dönemsel ve kapitalist sisteme özgü çıkarların çatışması ile bağlantılı olarak gelişen devletler arası karşıtlıkların yarattığı ilüzyonun ötesinde, İsrail ve TC arasında halklara karşı stratejik bir ortaklık bulunmaktadır. Bu stratejik ortaklık sadece Kürt ve Filistin halkına karşı değil, Türkiye ve İsrail'de yaşayan halklara da karşıtlık temelinde kurulmuş ve yürütülmektedir. Kürt halkının özgürlük savaşçıları HPG-YJA-Star gerillaları karşısında eli ayağı birbirine dolanan askerlerinin ayıbını Rojava’da sivil halkı hedef alarak örtmeye çalışan devletin, Filistin halkına soykırım uygulayan İsrail'e dua ''silahını'' yöneltmekten öteye gidememesinin arkasında da aynı soysuz ortaklık yatmaktadır.
HPG ve YJA-Star gerillaları yürüttükleri hamle ve örgütledikleri operasyonlarla soykırımcı TC ulus-devletinin, kapitalizm bataklığında boy veren faşizmini de, bu faşizmi örtbas etmek için kullanılan argümanların kaç paralık değer taşıdığını da gözler önüne sermektedir. Devrimci Halk Savaşının kapıya dayandığı dönemlerde devrimcilerin elindeki silah hakikatin en yetkin sözcüsü olmaktadır. Gerillanın kayıt altına alıp yayınladığı operasyon görüntüleri, yenilgiyi gerekçelendirmeye dönük günlerdir-haftalardır yürütülen tartışmaların beş kuruşluk değer taşımadığını birkaç dakika içerisinde ortaya koymuştur.
Mücadelenin ulaştığı bu düzey dikkate alındığında, an itibariyle en önemli meselenin faşizme karşı verilen mücadelenin toplumsallaştırılması olduğu açıktır. Bu, özellikle de Bakur ve Türkiye için geçerli olmaktadır. Devrimci operasyonlarla gözler önüne serilen işgal ve soykırım ordusunun durumu artık herkes tarafından biliniyor. Ki bu ordu soykırım sisteminin göz bebeği, demir çekirdeği; Türkiye'de yaşanan yoksulluk ve sefaletin nedeni olacak kadar önemsenen, emekçi halkın ürettiği tüm kaynakları bir karadelik gibi yutan, bütçenin aslan payı sürekli hizmetine sunulan devlet birimidir. Güçlü olması ve görünmesi için her türlü imkanın seferber edildiği ordunun esaslı bir devrimci duruş karşısında ne hale geldiği ortada. Durum buyken ‘’Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm’’ şiarıyla yürütülen hamleye toplumun daha geniş kesimlerinin dahil edilmesi ve bu kapsamda yaratıcı yöntemlerle daha aktif bir mücadele pozisyonunun açığa çıkarılması hem zorunlu, hem de açığa çıkarılan tüm mücadele imkanları dikkate alındığında gerçekleştirilmesi mümkün bir görev olarak ortada durmaktadır.
Yiğitlik, şeref, cesaret gibi değerlerle hiçbir ilgisi bulunmayan, ideolojik bakımdan varlığını tüm bu değerlerin soysuzlaştırılmasına bağlayan AKP-MHP faşizmi ve ortaklarının Kürtlere, Filistinlilere karşı sergilediği ucuz kahramanlığa nihai darbeyi, yürütülen özgürlük hamlesinin halklarla beraber daha kapsamlı ve etkin bir şekilde geliştirilmesi vuracaktır. Bu mücadele düzeyi yakalandığında, savaşçılarla (HPG ve YJA-Star gerillaları) savaşamayan savaşçılar (işgalci TC ordusu) gibi, örgütlü halk mücadelesi karşısında faşist devletin darmadağın olacağına tüm dünya tanık olacaktır.