Güney’i ihanet bataklığına dönüştürenler de Yasin Bulut’un katilidir

İhanet yaşanmamış olsaydı, MİT’e olanak tanınmamış olsaydı Yasin Bulut şehit olmayacaktı. Güney’i hem Türk devletinin stratejik olarak kullanacağı bir alana hem de ihanet bataklığına dönüştürenler Yasin Bulut’un katilleridir.

Bir Çin atasözü, “Bazı ölümler vardır ki kuş tüyünden hafif, bazı ölümler vardır ki Tay Dağı’ndan daha da ağırdır” der.

Bu belirleme kuşkusuz ki verili insanlar için yapılmış. Belki de verili insanlar için söylenmiş en doğru ve en yalın sözdür.

Ancak bir de idealleri, düşünceleri, dünya görüşleri ve insanlık tarihinin en soylu, en kutsal diyebileceğimiz bir yaşam için vuruşarak hayatlarını feda edenler vardır. Bunların “ölüm”leri arasında ayrım yapılamaz. Bunlar kim olursa olsun, milliyetleri, kimlikleri, cinsiyetleri ne olursa olsun, hangi dilden konuşurlarsa konuşsunlar, hangi zeminde yaşarlarsa yaşasınlar, insanlık için en kutsal olan yer neresiyse, onların da yeri orasıdır.

Çünkü onlar ruhlarını tamamen ahlaki-politik dediğimiz devrimlere, halkların ve genel anlamda insanlığın kurtuluşuna adamışlardır. Özgürlük bilinci ile yoğrulmuş bu “ölüm”ler, sadece “Tay Dağı” kadar değil tüm insanlığı ve doğayı da içinde taşıyan evren kadar ağır ve derindirler. Yaşamlarını kendileri için değil insanlığın ve evrenin özgürlüğüne adamış fedailerdir. Kendileri için değil başkalarının özgürlüğü için yaşarlar ve aynı amaç doğrultusunda gözlerini kırpmadan hayatlarını verirler. Çünkü bedenlerinde taşıdıkları canı açlıktan ölen çocuklar, tecavüz ve şiddete uğrayan kadınlar, hor görülen yaşlılar, saldırı altında olan halklar için feda etmeye yemin içmiş kahramanlardır aynı zamanda.

Kahramanlık doğruyu bulma, gerçeklere ulaşma, insanın varoluş hallerini koruma, insanlığın özünü evrensellikle buluşturma kavgasında kendini feda etme gerçekliğidir. İşte “Tay Dağı” gibi ölümler denilen gerçeklik, tam da bu gerçekliğin kendisidir.

Genelde ulusal kurtuluş ve sosyal devrimler mücadelesinde, özel olarak da Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamlarını yitirenleri bu bağlamda ele almak ve anmak, onlara karşı toplumsal sorumluluğun gereğidir. Bunu vurgulamaya bile gerek yoktur.

Tarih boyunca ezilenler tarafından kazanılan her mevzi, elde edilen her bir yudum özgürlük, ezen ulus ve sınıflara karşı vurulan her darbe, hiç kuşkusuz bu kahramanların sayesinde olmuştur. Bu nedenle özgürlük kanla filizlenir, kanla beslenir, sayısızca kahramanın bedeni ve ruhu ile anlam bulur. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde bu çok daha belirgin yaşanmıştır.

Haki Karer’den Halil Çavgun’a, Mahsum Korkmaz’dan Zîlan’a, Bêrîtan’dan Delal’e, Erdal’dan Sinan’a, Sait Üçlü ve İrfan Güler’den Yasin Bulut’a; şehadetler zincirinin birer halkaları olarak Kürdistan Devrimine damgasını vurmuştur.

Bu zincirin son halkası şehit Yasin Bulut’tur. Dün Süleymaniye’de Türk kontra devletinin suikasti sonucu katledildi. Burada Yasin Bulut’un kırk yıllık emeğini, büyük yürüyüşünü, bıkıp usanmadan sınırsız bir biçimde devrime adanmışlığını, kahramanlık hikayesini anlatmayacağız.

KENDİNİ DEVRİMİN MERKEZİNE OTURTMUŞ BİR APOCUYDU

Ancak şunu da vurgulamadan geçemeyiz. O gerçekten de bir devrim emekçisiydi. Zorluklara göğüs germesini bilen ender devrimcilerden biriydi. Tam da “İşte devrimcilik budur; bir devrimcinin yürüyüşü, duruşu, sadeliği ve saflığı ancak bu kadar olabilir” denilebilecek bir Apocu’ydu. Doğru konuşan, doğru yürüyen, kendini kendi diliyle, kendi üslubuyla anlatan, izah eden ve bu doğal haliyle kendini yoldaşlara kabul ettiren, inanmış, ruhunu katmış, fikir ve düşünceleriyle kendini devrimin merkezine oturtmuş yeni insan temsiliydi.

Zindandan çıkar çıkmaz soluğunu Kürdistan dağlarında alan, bu konuda en küçük bir  tereddüt dahi yaşamayan, ikircikliğe, liberalizme ve sahte duruşlara tutum almasını da çok iyi bilen şehit Yasin Bulut, gerçekten de bir emek abidesiydi. Bu emektarlığını Haki Karer’den aldığını, onun gibi olunmazsa devrimcilik yapılamayacağını, yapılsa bile hazırdan beslenen asalaklar olunacağını hep söyleyen bir devrimciydi. Kısacası yurtseverliği de, devrimciliği de, öfkesi ve değerlere bağlılığı da büyüktü. Pes etmeyen, teslim alınmayan, diz çökmeyen, boyun eğmeyen, zafer muştusuyla canlara can katan çağımızın en mülayim ama en radikal devrimcilerinden birisiydi.

Şehit Yasin hem Kürt düşmanlarına, Kürtleri soykırımdan geçirmek isteyen Türk-Arap ve diğer ulus devletlere karşı mücadele ettiği kadar, ihanete ve teslimiyete karşı da mücadele etti. Cezaevinde düşmana teslim olanlara, direnmesini bilmeyenlere, direnmesi gereken yerde düşmana diz çökenlere karşı duruşu oldukça devrimci ve militancaydı.

GÜNEY’İ İŞGALE AÇIK HALE GETİRENLER SORUMLUDUR

Yasin Bulut ne yazık ki ihaneti ruhlarının derinliklerde yaşayan bir yönetim yapısının bulunduğu alanda vuruldu kalleşçe. Vurulduğu Güney parçası, Türk devletinin cirit attığı, kendini en fazla kontra biçimde örgütlediği bir yerdir. Hewlêr’den sonra Süleymaniye’yi de karıştırmak, kaosa dönüştürmek, oradaki yurtsever yapıyı karşı karşıya getirmek için ne gerekiyorsa onu yapan işgalci Türk devletine onay veren ihanet… İhanet gerçekliği yaşanmamış olsaydı, Türk devletinin Güney’de barınmasına izin verilmemiş olsaydı, MİT’e olanak tanınmamış olsaydı Yasin Bulut şehit olmayacaktı. Güney Kürdistan’ı hem Türk devletinin stratejik olarak kullanılacak bir alana hem de ihanet bataklığına dönüştürenler de Yasin Bulut’un katilleridir. Sorumluluk, Güney’i işgal güçlerine açık hale getiren, bölge yönetimine damgasını vuran aşiretin ileri gelenlerinindir.

Türk devleti, Özgürlük Hareketini tasfiye etmede Güney Kürdistan’ı stratejik bir alan olarak seçmiştir. Burada örgütlenerek, konumlanıp askeri gücünü seferber ederek sonuç almak istiyor. Her yeri Hewlêrleştirme taktiği bağlamında Süleymaniye’yi de düşürmek istiyor. Siyasi iradeyi ve alanın yönetim yapısını bir bütün olarak teslimiyet sürecine çekemediği için şehirlerde terör estirerek, yurtseverleri katlederek hem kendi konumunu güçlendirmek hem de siyasi iradeyi bertaraf etmek istiyor. Bu nedenle iki gün aralıklarla iki önemli suikast düzenledi. Daha önce de havadan saldırarak birkaç yurtsever ve devrimciyi katletmişti.

KONTRA DEVLETİN KONSEPTİ

Bu, yeni bir durumdur. Güney’in bazı kırsal alanlarında konumlanma, askeri gücünü yerleştirme, köyleri boşaltma, şehirlerde ise terör estirme, kontra faaliyetleriyle yurtseverleri katlederek çalışma alanlarını daraltma taktiğini uygulayacak gibi…

Elbette bu, kontra devletin konseptidir.

Buna izin verilecek mi? Güney’deki KDP dışındaki güçler bu konuda sessiz mi kalacaklar? Bakıp göreceğiz. Ama Güney’deki savaş ve işgale dayanan konumlanma durumu, kendini kontra biçiminde örgütleyen Türk devletinin istediği gibi yürümeyeceği kesindir. Özgürlük Hareketi tıpkı Kuzey’de olduğu gibi Güney’de de yoğun bir yeni gerilla taktiğiyle savaşı çok daha derinleştirecektir. Süreç bunu gösteriyor. Madem ki TC Güney Kürdistan’ı Kuzey gibi savaş alanına çevirmek istiyor, o zaman Özgürlük Hareketi de tıpkı Kuzey’de olduğu gibi askeri ve politik gücünü çok daha derli toplu bir biçimde kullanacaktır.