Hakkâri’de açık sömürgecilik

Hakkâri’de görülen manzaralar açık bir sömürge manzarası. Kurdistan’daki sömürgeciliği artık gizleyemiyorlar. Belediye oradaki halkın belediyesi, halk seçimini yapmış ama “ben senin seçtiklerini kabul etmiyorum. Zorum, gücüm var, el koyuyorum” diyorlar.

Erdoğan ve Bahçeli hükümeti seçimi yitirmiş ve büyük oy kaybına uğramışlardır. Meşruiyeti kalmamış ve zayıflamış bir yönetim ülkenin geleceğini ilgilendiren yaşamsal konularda karar veremez. Ama Erdoğan ve Bahçeli böyle bir şey yaşanmamış gibi hala atıp tutuyorlar ve herkesi tehdit ediyorlar. Erdoğan sözde yumuşama laflarını geveleyerek CHP’yi tereddüde düşürmeye, oyalamaya çalışıyor. AKP-MHP hükümeti Türkiye’yi ekonomik bir yıkıma, içerde ve dışarıda ağır sorunlarla yüz yüze bırakmıştır. Türk ordusunun on binlerce askeri şimdi Suriye ve Irak’ta savaş halinde, üslerin sayısı giderek artıyor.

Bu hükümet 2015’ten beri aralıksız biçimde Kürt halkına saldırıyor. İki dönem HDP’nin kazandığı bütün belediyeleri gasp ederek Kayyımlarla yönetmeye kalktı. Kayyımlar halka karşı sorumlu olmadığı için devletin memurları olarak merkezi hükümetin bir parçası gibi hareket ettiler. Belediyenin kaynaklarını har vurup harman savurdurlar. El konulan belediyeler ağır borç yükü altında.

Kobanî davası diye bir kumpas tertiplediler. HDP’nin genel başkanları dahil yönetimini hapse attılar. Sözde bunlar halkı kışkırtmış ve onlarca insanın ölümünden sorumluydular. Ortada bir yargılama ve karar yokken Erdoğan ve Bahçeli sürekli kara propaganda yürüttüler. Belediyeler kamu parasını Kandil’e aktarıyorlar diye bolca yalan söylediler. Halbuki müfettişleri sürekli HDP belediyelerinin ensesindeydi. İstihbarat ve diğer güçler onların nefes alışlarını izliyorlardı. Bu halde kim nasıl Kandil’e para gönderebilirdi? Kaldı ki, emirlerinde 0lan, sopa olarak kullanılan mahkemelerinde bu yönlü çıkmış bir karar ve kanıta rastlanmamıştır.

2 Haziran’da Hakkari Belediye Eşbaşkanı gözaltına alınıyor ve hemen yerine kayyım atanıyor. Güya hakkında 2014’te açılan bir dava varmış. On yıl beklediniz, niye seçimden iki ay sonra böyle acele bir karar veriyorsunuz? Bunun normal bir yargılama olmadığı açık. Kaldı ki, mahkeme ayın 6’sında, neden karardan önce gözaltına alıp kayyım atıyorsunuz? Hiç olmasa bekleyin, karar çıksın sonra tertibinizi pratiğe geçirin! Bu uyduruk mahkemelere ve emirlerle düzenlenmiş kararlara kimse inanmaz. Hele Kürt halkı hiç inanmaz.

Bu halk Seyit Rıza’nın nasıl yargılandığını ve idam edildiğini az çok biliyor. Dersim’e görevli giden İhsan Sabri Çağlayangil’in kendisi o zaman olanları anlatmış. Kendisi özel olarak görevlendiriliyor ve “olabildiği kadar idamı erkene al, Pazartesi bu iş bitsin” diye talimatlı gönderiliyor. O da Pazar günü gece saat on ikiyi geçe, yani pazartesiye girmiş gibi savcı ve diğer görevlileri getirterek gece yarısı idamların infazını gerçekleştiriyor.

MGK toplantısı yapıldıktan sonra bir kez daha Kürtlere karşı saldırıların planlandığı kamuoyuna açıklanmıştı. Ondan önce Bahçeli, Rojava dahil Kürt halkına karşı savaşın tırmandırılmasının açıklamasını yapmıştı. Erdoğan da şimdi bunu uygulama ve yönetmede üstüne düşeni yapıyor. Son yaptığı açıklama kayyım atamanın Hakkâri’yle sınırlı kalmayacağını, bununla ilk adımı atılmış olduğunu belirtti.

Bu açıklamanın da sorunun yasalarla veya mahkemelerle açıklanamayacağını, açıktan bir devlet, hükümet operasyonu olduğunu gösteriyor.

Hakkâri’de görülen manzaralar aslında açık bir sömürge  manzarası. Kurdistan’daki sömürgeciliği artık gizleyemiyorlar. Zaten genelde sıkıyönetim, genel müfettişlik, OHAL gibi normal olmayan yöntemlerle Kurdistan’ı yönetiyorlardı. Ama iç ve dış kamuoyuna da ‘’Bizde ayrımcılık yok, bütün vatandaşlara eşit yaklaşıyoruz’’ görüntüsü vermeye, gerçek olmayan propagandalar yapıyorlardı.

Hakkari’de şimdi belediye panzerlerle, zırhlı araçlarla kuşatılmış. Şehir halkı belediyeye yaklaştırılmıyor. Belediye oradaki halkın belediyesi, halk seçimini yapmış ama “ben senin seçtiklerini kabul etmiyorum. Zorum, gücüm var, el koyuyorum” diyorlar. Zorbalıkları, kendi yasalarını da tanımamaları onları iç ve dış kamuoyunda böyle teşhir ediyor. Gerçek yüzlerini artık saklayamıyorlar. Çünkü Kürt halkı bilinçlenmiş ve direniyor. Onların maskesini düşürüyor.

Rojava’da özerk yönetim “belediye seçimleri yapacağız, halk yöneticilerini seçsin, hizmetleri örgütlesin” dedi. Dünyanın neresinde seçimler terör veya tehlikeli bir durum olarak tanımlanır? Bu ancak Türk devletinde olabilecek bir akıl. Zihniyetleri zehirlenmiş. Ağızlarından şiddet ve ölüm dışında bir şey çıkmıyor. Bölgede katliamlarını artırmaya, tehdit üzerine tehdit savurmaya başladılar. Kürt düşmanlığında sınır tanımıyorlar. Bu bölgede beş altı milyon insan yaşıyor. Nüfusun yarısı Arap, bütün halklar iç içe. Sen belediye seçimi yapamazsın. Orayı yıkarım, “teröristan kurdurmam’’ diyor. Dünyada seçimle kurulmuş bir “Teröristan’’ var mı? Böyle bir oluşumu duyan var mı? Ama ırkçı ve soykırımcı Türk devlet aklı böyle çalışıyor işte.

Kürt halkı ve demokratik çevreler, muhalefet olduğunu söyleyen güçler güçlü bir itiraz ve direniş örgütlemek zorundalar. Etkili bir itiraz ve direniş olmazsa hem diğer belediyeler gider hem de Erdoğan ve Bahçeli Türkiye’nin başına bela olmaya devam ederler.

Kaynak: Yeni Özgür Politika