Yeşil Sol Parti 15 Ekim’de coşkulu ve umutlu bir kongre yaptı. Program ve tüzükle birlikte ismini de “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi-HEDEP” olarak değiştirdi. 1990 yılında “Halkın Emek Partisi-HEP” adıyla siyaset sahnesine çıkan ve örgütlenen demokratik siyaset, yoluna artık HEDEP olarak devam edecek. Öncelikle yürüteceği tarihi özgürlük ve demokrasi mücadelesinde üstün başarılar diliyoruz.
Kuşkusuz demokratik siyaset alanı açısından 15 Ekim kongresi çok önemliydi. Önemi sadece HDP hakkındaki kapatma davası nedeniyle 14 Mayıs seçimine Yeşil Sol Parti kimliğiyle girmiş olması ve bu kongrede yeni bir kimlik kazanmasından gelmiyordu, aynı zamanda seçim ardından başlattığı eleştiri ve özeleştiri sürecinin otaya çıkardığı başarının gösterilmesi açısından da önem taşıyordu. Bilcümle gericilik bunun gerçekleşmemesini bekliyor, özel savaş merkezi bu yönlü çok yoğun bir çalışma yürütüyordu. Bu anlamda da kongre önemli oldu ve sağlanan değişim ve yenilenmeyi ortaya koyarak bütün gerici beklentileri boşa çıkardı. Kongredeki büyük coşku ve umut, bu durumun açık göstergesi oluyordu. Bu çerçevede önemli bir anlayış ve tarz yenilenmesiyle birlikte yönetimde de ciddi bir değişiklik ve yenilenme gerçekleştirdi. HEDEP böyle bir yenilenme temelinde yeniden başlamayı ifade ediyor.
Beklendiği üzere, kongrede yapılan tüm tartışmaların ekseninde Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en temel engel olan Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü vardı. Başta ekonomik kriz olmak üzere Türkiye’deki bütün krizlerin varlığı buna bağlıydı. Bu krizleri ortadan kaldıracak olan Kürt sorununun demokratik çözümü için de acil görev İmralı tecrit, işkence ve soykırım sisteminin parçalanmasıydı. Dolayısıyla HEDEP kongresi, acil görev olarak önüne İmralı tecridine karşı ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele etmeyi koydu. Bu temelde Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngördü.
Kuşkusuz bu saptama doğru ve yerinde bir saptamaydı. Belli ki demokratik siyaset önümüzdeki günlerde ve aylarda İmralı tecridine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü mücadelesi üzerinde yoğunlaşacak ve diğer tüm demokratikleşme sorunlarını bu eksende ele alıp çözmeye çalışacak. Elbette bu tutum ve mücadelede de Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı faşizminin Türkiye’yi götürdüğü felakete karşı yeni Demokratik Türkiye’yi temsil edecek ve Türkiye halklarının nefes alabilmesini sağlayacak.
Fakat bunları böyle söyleyip yazması kolay da belli ki böyle bir mücadele öyle çok kolay olmayacak. Bir yandan mevcut faşist yönetimin çok yoğun ve çok yönlü faşist baskı ve zulüm uygulamalarına, tutuklama ve katliamlarına karşı etkili bir direnişi gerektirirken, diğer yandan da her an ortaya çıkabilecek hata ve eksikliklere karşı sürekli duyarlı ve bilinçli olmayı ve zamanında uygun yöntemlerle mücadele edip aşma gücünü göstermeyi gerektirecektir. Dolayısıyla yeni HEDEP Yönetimini zor bir sınav beklemektedir. Bu yönetimin çok duyarlı ve dikkatli olması, kapsayıcı ve çözümleyici yaklaşması gerekmektedir.
Zira HEDEP bir demokratik siyaset partisidir. İçinde Kürt sorununun siyasi çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen tüm ideolojik eğilimler vardır. Dolayısıyla gerçek demokratikleşme isteyen ve demokratik birlikten yana olan hiçbir ideolojik eğilime kendini kapatamaz. Ancak bunların demokratik birliğini ifade eden kendi temel demokratikleşme ilkeleri doğrultusunda herkesi içine alarak birlikte mücadele etmeyi ve kazanmayı geliştirir. Bu durum karşısında gerekli dikkat ve duyarlılığı gösterememek, kongre öncesi yaşanan darlığı ve tek yanlılığı devam ettirmek olur.
Yine HEDEP, Türkiye’deki tüm milliyetlerden, din ve mezheplerden, toplumsal kesimlerden ezilen ve sömürülenlerin kitle partisidir. İçinde yer alan bileşenleriyle birlikte böyle bir demokratik toplum hareketini ifade eder. Bu bakımdan da hem kapsayıcı olması ve hem de en geniş kitlelere dayanmayı başarması gerekir. Birilerini geriye atıp birilerine önem ve öncelik veremez. Böyle yaparsa, o zaman kongre öncesindeki darlığa ve kitleden kopukluğa yeniden düşmüş olur.
Hepimizin çok iyi bildiği gibi, bugün kendini HEDEP kimliği ile ortaya koyan demokratik siyaset örgütlülüğü, Kürt özgürlük hareketi ile Türkiye demokrasi hareketinin birliğinden oluşmaktadır. Bu birliği istemeyen ve bozmaya çalışan çok sayıda düşman çevre vardır; bunları hiç unutmamak gerekir. Yine bu birliğin içinde çok fazla ideolojik eğilim vardır ve doğal olarak hepsi de kendini etkili kılmak ister; dolayısıyla bu durumu da hiç göz ardı etmemek gerekir.
Peki bütün bunları bir kez daha niye yazıyoruz? Çok açık ki, demokratik siyaset alanı bir demokratik birlik olayıdır ve antifaşist mücadele asgari demokratik ilkeler temelinde en geniş kesimlerin birliğini gerektirir. Bu çerçevede doğal olarak da birlik içindeki herkes kendini daha çok etkili kılmak ister. Herkesin kendine göre bir HEDEP anlayışı ve tanımlaması olur, sürekli bu yönlü çalışma yürüterek mevcut yönetimi kendi anlayışı temelinde yönlendirmeye çalışır. Niye böyle yapıyorsun diyerek de hiç kimse kötülenemez. O halde, HEDEP Yönetiminin tüm bu gerçekleri bilmesi ve bunların gerektirdiği kapsayıcılığı ve mücadeleciliği gösterebilmesi gerekir. Bu nedenle asla aciz olmamalı, darlığa ve tek yanlılığa düşmemelidir. Her zaman demokratik birliğin gerektirdiği kapsayıcılığı ve bütünleştiriciliği göstermelidir.
Örneğin bazıları mevcut eşbaşkanlara bakarak, ‘HEDEP Kürt-Arap stratejik ittifakını temsil etmektedir’ diyebilir. Halbuki yüzeysel bakışla kulağa hoş gelen bu tanım, gerçekte çok yanlış ve de tehlikelidir. Çünkü HEDEP bir Türkiye partisidir ve başta Türk, Kürt, Arap olmak üzere Türkiye’deki tüm halkların ve ulusal kimliklerin stratejik ittifakını esas almaktadır. Bu konuda hiçbir halkı hiçbir nedenle önceleyemez ve de geri plana itemez.
Yine bazıları eşbaşkanlara bakarak, ‘HEDEP Alevi-Sünni ittifakını temsil etmektedir’ diyebilir. Yüzeysel bakışla çok hoş gibi görünen bu tanım da çok yanlış ve de tehlikelidir. Çünkü HEDEP, Türkiye’deki tüm din, mezhep ve inançtan kitlelerin ittifakını öngören bir partidir ve fiiliyatı da böyle olmak durumundadır. Böyle olmazsa, o zaman hem demokratik ve hem de Türkiye partisi olamaz.
Örneğin bazıları özellikle Kürt kitleleri etkileyebilmek için, ‘HEDEP eşittir PKK olmuştur’ diyebilir. İlk bakışta önemli bir vurgulama gibi görünen bu tanım da gerçekte çok yanlış ve de tehlikelidir. Çünkü HEDEP PKK değildir, hiçbir zaman olamaz ve olmasına gerek de yoktur. Eğer öyle olsa, o zaman ikisinden biri fazla olur ki, doğal olarak birinin kendini feshetmesi gerekir. Zira PKK, özel mülkiyet dünyasını tümden aşmış olanların partisidir. Örneğin HEDEP böyle değildir. PKK tüm dünyada iktidar ve devlet sistemine karşı yasa dışı bir parti iken, HEDEP hala 12 Eylül Anayasası ile işleyen TC yasal sisteminin bir partisidir. Bunların bir ve aynı olamayacakları açıktır. Diğer yasa dışı partiler karşısında da HEDEP’in durumu aynıdır.
Benzer biçimde daha birçok hususa dikkat çekilebilir. Buradaki temel ilkemiz şudur: Herkesin diğerine benzemesi ve aynılaşması değil, herkesin kendisi olması ve kendi rolünü başarıyla oynamasıdır. Böylece üzerine düşen görevleri yerine getirerek, kendini demokratik bütünün başarılı parçası yapmasıdır. Tüm parti, grup ve kişi olarak demokratik topluluk böyle yaparsa, o zaman demokrasi hareketi yürüttüğü antifaşist mücadeleyi mutlaka kazanır.
Mevcut durumda HEDEP’in önünde İmralı tecridini kırma ve yerel seçimleri kazanma görevi vardır. HEDEP’in ilk sınavı bunlardır ve ikisinden de başarıyla çıkacağına inanıyor, yeniden başarılar diliyoruz.
Kaynak: Yeni Özgür Politika