Irak’taki seçimler, dersler ve çözümler

Halkımızın Irak seçimlerinde ortaya koyduğu tutum, Kürtler aleyhine şovenist Arap, faşist Türk ve ilkel milliyetçi Kürt siyaset ve zihniyetini yürüten bütün güçlere açık ve net bir mesaj vermiştir.

On yıllık bir aradan sonra Irak genelinde il seçimleri gerçekleşti ve ilk sonuçlar belli olmaya başladı. Irak’taki siyasetin gerçeğini göz önüne aldığımızda, Başûr ve Irak'taki siyasi çevreler hatta bölgesel güçlerin bu seçimleri bir genel seçim düzeyinde ele aldığını ve bu seçim sonuçlarına göre kendi yol haritalarını çizdiğini görüyoruz.

Burada en önemli olan, halkımızın ve Kürt siyasi çevrelerin tutumu ve siyasetidir. Özellikle DAİŞ saldırıları, referandum senaryosu ve klasik Kürt siyasetinin yenilgisi ardından tartışmalı bölgelerdeki halkımızın karşı karşıya kaldığı sorun ve tehditler göz önünde bulundurulduğunda her şeyden önce şunu belirtmemiz gerekir ki; bu seçimlerin esas kazananı ve kahramanı, halkımızın direniş iradesi ve ulusal yurtseverlik tutumudur. Bütün katliam, işgal, ihanet ve askeri ve siyasi baskılara rağmen kendi toprağına, kültürüne ve tarihine sahip çıkmanın mesajını bütün taraflara iletti ve Kürtler adına yürütülen klasik siyasetin olumsuz sonuçlarını göğüsleyerek büyük bir kazanım elde etti. Bu açıdan halkımızın bu tavrı takdire şayan ve kutlamaya değerdir.

HALKIMIZ DEMOGRAFİK DEĞİŞİM POLİTİKALARINA KARŞI DİRENDİ

Halkımızın bu tutumu, Kerkûk ve diğer tartışmalı bölgelerde Kürtler aleyhine şovenist Arap, faşist Türk ve ilkel milliyetçi Kürt siyaset ve zihniyetini yürüten ve bu temelde kendi çıkarlarını geliştirme peşinde olan bütün güçlere açık ve net bir mesaj vermiştir. Kürt halkı bütün baskı ve tehditlere rağmen kendi ülkesini ve toprağını terk etmedi, demografik değişim politikalarına karşı direndi ve ilk fırsatta kendi demokratik iradesini ifade etti. Bununla, hem birlikte yaşam mesajını verdi hem de kendi varlığı ve kimliğinden asla taviz vermeyeceğini ortaya koydu. Kerkûk ve diğer tartışmalı bölgelerde yaşayan halkımız, üç zihniyet ve siyasete karşı direndi ve kazandı.

Birincisi; Kürtlerin haklarını değişik örtülü politikalar ile inkar eden, bununla da kalmayıp halkımızı kendi toprağından sürüp Araplaştırma siyasetini esas alan Baas döneminden miras kalan şoven Arap milliyetçiliğinin zihniyetidir.

FAŞİZMLE İTTİFAK YAPAN KDP’YE KARŞI TUTUMUNU NET GÖSTERDİ

İkincisi; Türkmenlere karşı kendisinin işlediği katliam ve suçları görmeyen ve görünüşte kendini Türkmenlerin haklarının koruyucusu olarak lanse eden işgalci Türk devleti, söz konusu bölgelerdeki halklar arasında nifak yaramaya çalışarak ve Kerkûk’ü bir Türkmen ili olarak ilan ederek, bu seçimleri Misak-ı Milli hayallerine ulaşmada bir durak olarak değerlendirerek yayılmacı, işgalci, terör ve tehdit siyaseti geliştirerek, Kürtleri 140’ıncı maddenin mevzusu olan bölgelerden silmek istedi. Yani Behdînan’da askeri harekât yoluyla Başûrê Kurdistan’ı işgal etmek isterken Musul ve Kerkûk’te ise siyasi operasyonlar ve ve istihbarat yoluyla nüfuz etmeye çalışıyor.

Üçüncüsü; 31 Ağustos 1996’ten beri Arap şovenizmi ve Türk faşizmi ile stratejik ittifak yapan, bu her iki müttefiğinin ajandalarını pratikleştirmek için seçimlere katılan KDP, Kürtleri parçalama, Kürtlerin Kerkûk valiliği makamını elde etmelerini engelleme, Kürtlerin diğer oluşumlar ile çelişkilerini derinleştirme, Arap şovenizmi ve Türk faşizmini Kerkûk’te hakim kılma siyaset ve stratejisini yürüttü.  PDK nasıl ki kendi hakimiyeti altındaki bölgelerde her iki zihniyete hizmet etmişse, tartışmalı bölgelerde de aynı hizmeti sunmak istedi. Bilindiği gibi KDP, görünüşte ulusalcılık siyaseti adı altında –ki gerçekte ulusalcılıkla hiçbir alakası olmayıp ülkeyi ve ulusu satma siyasetidir – kendi hakimiyeti altındaki bölgelerin kontrolünü bu iki zihniyeti temsil eden güçlere bırakmıştır. Bir yandan nerede eski bir Cahş müsteşar, DAİŞ’li veya BAAS’çı varsa, bunların hepsi KDP’nin hakimiyeti altındaki bölgelerde müreffeh bir yaşam sürüyorr ve KDP yetkilileri bunu büyük kıvançla kamuoyuna duyuruyor. Diğer yandan işgalci Türk ordusu ve istihbaratı, Behdînan ve Soran’ın dağ ve şehirlerinde volta atıyor ve bu bölgeler üzerinde defakto bir iktidara sahiptirler.

ŞENGAL GERÇEK TEMSİLCİSİNİ SEÇTİ

Halkımızın seçimlerdeki tutumu, aslında KDP’nin bu zihniyet ve siyasetine karşı bir tutumdu. 16 Ekim 2017’den sonra KDP, diğer Kürt taraflarını Kerkûk’e ihanet etmek ve Kerkûk’ü satmakla suçluyor, kendisini ise Kerkûk’ün kahramanı olarak lanse göstermeye çalışıyor. Son seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar, halkın kimi ihanetçi olarak gördüğünü ortaya koydu. Bu seçimlerde Kürt halkının iradesini engellemek amacıyla oluşturulan ve seçimler öncesi süreçte Meqer (il başkanlığı binası) açma adı altında provokasyonlar geliştiren BAAS-KDP-MİT ittifakı ağır bir darbe almıştır. Şunu da iyi bilmeliyiz ki; bu ittifakın kazandığı oyların çoğu, tartışmalı bölgelerdeki bazı aşiret reislerini satın alma, mülteci kamplarındaki blok oyları kendi hanesine yazma ve hile yapma yoluyla elde edilmiştir.

Ayrıca iki defa Şengal’den kaçan ve Êzidî halkımızı katliamlarla karşı karşıya getiren KDP, Başûr’un bölgesel ve uluslararası resmi statüsünü suistimal ederek bu hakikati unutturmaya ve yerine sahte bir gerçeği ikame etmeye çalışmıştır. Bunun için Êzidî halkımızın öz-yönetim iradesine karşı değişik biçimlerde baskılar oluşturarak ve Êzidî mültecileri bir şantaj olarak kullanarak kendini Êzidî toplumunun temsilcisi olarak göstermeye çalıştı. Ancak Şengal halkının demokratik iradesi, bütün bu baskı ve tehditlere rağmen kendi gerçek temsilcilerini seçmeyi başardı. 

KÜRT HALKI ULUSAL BİRLİK VE DİĞER HALKLARIN DEMOKRATİK BİRLİĞİYLE HAKLARINI ELDE EDEBİLİR

Bu seçimlerin derslerini ve mesajlarını iki noktada özetleyebiliriz:

Birincisi; Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü pahasına halkımızın düşmanlarıyla ittifak ve işbirlikçilik yapan ve Kürtleri bölmeye çalışan herhangi bir Kürt siyasi gücü, eninde sonunda halkımızın tutumu karşısında hüsrana uğrayacaktır.

İkincisi; bu seçimler, esas çözüm gücünün yurtsever ve demokratik güçlerin birliği ve dayanışmasında olduğunu açıkça gösterdi. Yani, Kürt halkı ancak ulusal birliği ve diğer halklarla demokratik birliğini geliştirerek meşru haklarını elde edebilir.

Bu sonuçlar önemlidir ve demokratik yurtsever bir tutumla sürdürülmeleri gerekiyor. Tartışmalı bölgeler sorununun esas çözümü, 140. maddenin uygulanmasından önce, halkların birlikte yaşamını esas alan, hiçbir halkı inkar etmeyen ve bütün halkların kendi kimliği ve varlığı temelinde kendilerini özgürce ifade etmesini ve yönetime katılmasını sağlayan ulusal demokratik bir cephenin oluşturulmasından geçmektedir. Bu da sorunların tek çözüm yolu olan ve dış müdahalelere zemin vermeyen demokratik ulus zihniyetinin ta kendisidir.