Katillerden hesap sorma zamanı
Acaba gerçekten katiller yakalanmayacak mıdır? YNK yönetimi katilleri yakalama gücüne veya isteğine sahip değil midir? Süleymaniye’de güpegündüz işlenen cinayetin hesabı hukuki olarak sorulmayacak mıdır?
Acaba gerçekten katiller yakalanmayacak mıdır? YNK yönetimi katilleri yakalama gücüne veya isteğine sahip değil midir? Süleymaniye’de güpegündüz işlenen cinayetin hesabı hukuki olarak sorulmayacak mıdır?
PKK Şehit Aileleriyle Dayanışma Komitesi üyesi Şükrü Serhat’ın 17 Eylül günü Süleymaniye’de katledilişi üzerinden bir hafta geçti. Bu bir hafta içinde katliamı kınayan önemli açıklamalar yapıldı.
Süleymaniye’yi yöneten YNK’nin kimi yöneticilerinden de önemli açıklamalar geldi ve katillerin bulunup yargılanacağı belirtildi. Fakat aradan bir hafta geçmiş olmasına rağmen, olayın katillerine ilişkin henüz somut herhangi bir bilgi yok. En azından kamuoyuna böyle bir açıklama yapılmış değil. Daha şimdiden ‘olayın faillerinin gizli kalacağına’ dair bazı çevreler kaygılarını ifade etmeye başlamış durumda.
Birçok çevrenin de çok doğru bir biçimde belirtmiş olduğu gibi, bir PKK üyesini güpegündüz cadde ortasında hedefleyen saldırı, PKK’yi hedeflediği kadar YNK’yi de, Süleymaniye halkını ve Kürt birliğini de, yine PKK-YNK ilişkilerini de hedeflemiştir. Dolayısıyla söz konusu katliamın siyasi anlamı büyüktür. Böyle olmasına rağmen, katillerin hala tespit edilememiş ve de yakalanamamış olması düşündürücüdür.
Acaba gerçekten katiller yakalanmayacak mıdır? YNK yönetimi katilleri yakalama gücüne veya isteğine sahip değil midir? Süleymaniye’de güpegündüz işlenen cinayetin hesabı hukuki olarak sorulmayacak mıdır?
YNK’li yönetici Kubat Talabani’nin olaya ilişkin açıklaması olumlu bir hava yaratırken, geçen bir haftaya rağmen somut bir şey yapılamamış olması da işte bu soruları sordurmaktadır. Zira söz konusu olaya farklı müdahalelerin olmuş olma ihtimali güçlüdür.
Nitekim yaptığı her saldırıyı ve işlediği her cinayeti övünerek sahiplenen AKP-MHP faşist yönetimi, Şükrü Serhat cinayetini sahiplenme cesaretini gösterememiş ve herkesin bildiği gerçeği şimdilik gizleme yolunu seçmiştir.
Güney Kürdistan’ın herhangi bir yerinde Türk MİT’inin ve kontrgerillasının burnu kanasa “Bu bana yapılmış bir saldırıdır” diyerek tutum belirleyen KDP Yönetiminden ise, katledilen PKK’li ve de Kürt olunca aradan haftalar veya aylar da geçse çıt bile çıkmamaktadır.
Kuşkusuz Şükrü Serhat (Yasin Bulut) katliamı Süleymaniye’de Türk MİT’inin işlediği ilk cinayet değildir. Bu olaydan kısa bir süre önce de Bakurê Kürdistan’dan Süleymaniye’ye geçmiş olan bir Kürt yurtseverine silahlı saldırı yapılmış ve ağır yaralanmasına yol açılmıştır.
Daha önce de PKK’nin yürüttüğü özgürlük mücadelesini destekleyen eski bir YNK pêşmergesi arabasında katledilmiş olarak bulunmuştur. Geçen yıl ise, PKK Dış İlişkiler Komitesi üyesi Demhat Agit ile Sağlık Komitesi üyesi Cemil Amed, Süleymaniye’nin ortasında TC tarafından yapılan bir uçak saldırısı sonucu katledilmiştir.
Demek ki Şükrü Serhat katliamı TC Devletinin Süleymaniye kentinde işlediği ilk cinayet değildir.
Olay biraz daha geniş ele alınırsa, aslında 2007 aralığından beri Güney Kürdistan’ın TC Devleti tarafından bir atış poligonu haline getirilmiş olduğu açıkça görülür. Bu sürecin 5 Kasım 2007 tarihli Bush-Erdoğan görüşmesi ve ABD-TC anlaşması ile başladığı son derece açık ve kesindir. Her ne kadar ABD Yönetimi bunu inkâr etmeye çalışsa ve ‘Irak hava sahasının güvenliği bize ait değil’ dese de gerçeğin belirttiğimiz gibi olduğu tartışmasızdır.
Nitekim geçen 14 yıl içinde Güney Kürdistan Türk MİT’inin cirit attığı ve TC ordusunun her gün saldırı yaptığı bir alan haline gelmiştir. TC ordusu ile MİT-Parastın ortak saldırıları sonucunda ise sayıları artık binlerle ifade edilen çoklukta PKK’li katledilmiştir. Şükrü Serhat katliamı işte söz konusu saldırılardan bir tanesi durumundadır.
Peki söz konusu saldırılarda sadece PKK’liler mi katledilmiştir? Kuşkusuz çoğunluğu PKK’li olmakla birlikte içlerinde çocuk ve gençlerin de olduğu onlarca ve hatta yüzlerce sivil vatandaş da katledilmiştir.
Şarbajar’dan Kandil’e, Şeladizê’den Zaxo’ya kadar yüzlerce köy ve araba saldırıya uğramış ve yüzlerce sivil insanımız bu saldırılarda şehit düşmüştür.
Dahası TC ordusu PKK gerillalarına ve sivil köylülere dönük saldırılarda zehirli gaz kullanmaktan da geri durmamıştır. Bu durumu kanıtlayan çok sayıda belge mevcuttur. Yani TC devleti sadece Kürdistan’ı işgal ederek ve Kürtleri katlederek suç işlememiş, aynı zamanda yasak silahlar kullanarak da suç işlemiştir.
Kuşkusuz tüm bu saldırı ve katliamların bir devamı olmakla birlikte, Şükrü Serhat katliamının farklı ve aydınlatıcı yanları da vardır.
Bir tanesi, diğer tüm saldırı ve katliamlar istihbarata dayalı hava saldırısı sonucunda gerçekleşirken, Şükrü Serhat katliamı istihbarata dayalı yerden suikast saldırısı ile yapılmıştır.
Demek ki AKP-MHP faşist-soykırımcı yönetimi artık Güney Kürdistan’da PKK’lilere ve tüm Kürt yurtseverlerine karşı karadan suikast yöntemi ile saldırı yapma kararı da vermiştir. Bu yeni bir durumdur ve bu temelde gerçekleşen Şükrü Serhat katliamı yeni bir başlangıç olmaktadır. Kısaca aydınlatıcı bir yanı vardır.
Olayın diğer farklı yanı, söz konusu katliam TC Devleti ve ona bağlı güçler tarafından şimdiye kadar açıkça üstlenilmemiştir. Hava saldırılarını övünerek üstlenen AKP-MHP faşizmi, her nedense Şükrü Serhat katliamında sessiz kalmayı yeğlemiştir.
Kuşkusuz böyle bir durum, söz konusu katliam olayını AKP-MHP faşizminin gerçekleştirdiği konusunda en küçük bir şüpheye yer vermemektedir.
Cinayetin, tıpkı 9 Ocak 2013 Paris Katliamı gibi Hakan Fidan’ın başında bulunduğu MİT tarafından işlendiği tartışmasız bir gerçektir.
Herhalde KDP gibi ortakları AKP-MHP faşizminden olayı açıktan üslenmemesini istemiştir. Çünkü söz konusu katliamlar KDP’nin düşmanın yanında duran hain yüzünü iyice teşhir etmiş durumdadır ve KDP artık bu olayları taşıyamamaktadır. Zaten AKP-MHP faşizmi de yaptıklarını açıktan üstlenecek gücü artık gösteremez duruma düşmüştür. Her yönüyle çökmekte ve pul pul dökülmektedir.
Kuşkusuz söz konusu katliamlar AKP-MHP faşizminin genel bir politikası olsa da, Süleymaniye’de Şükrü Serhat’ın özellikle seçilmesinin de önemli yönleri vardır. Çünkü Şükrü Serhat Süleymaniye’de halk tarafından çok tanınan ve sevilen bir kişiliktir.
Hem yürüttüğü şehit aileleriyle dayanışma çalışması kendisini çok tanınır ve sevilir yapmıştır ve hem de çok yurtsever, halkçı, yardımlaşmacı ve dayanışmacı kişilik özellikleri Şükrü Serhat’ı tanınır ve sevilir hale getirmiştir. Bu nedenle AKP-MHP faşizmi tarafından bilinçli ve planlı seçilmiştir. Şükrü Serhat katledilerek, PKK ile birlikte tüm Kürt yurtseverlerine gözdağı verilmek istenmiştir.
İşte bunun bilincinde oldukları için, başta Süleymaniye halkı olmak üzere tüm yurtsever Kürtler söz konusu katliama karşı önemli bir tepki ortaya koymuşlardır.
Kuşkusuz söz konusu bu tepki ve bu temelde geliştirilen eylemler son derece önemli ve anlamlıdır; fakat yeterli değildir. En başta söz konusu eylemleri kesintisiz sürdürmek gerekmektedir.
Yine yeni eylem biçimleriyle daha zengin ve güçlü hale getirmek gerekir. Başarı için eylemleri birleştirmek de esastır. Fakat hepsinden önemlisi, söz konusu eylemleri faşist-soykırımcı AKP-MHP gerçeğini teşhir eden boyuttan çıkartarak, ona ağır darbeler vuran ve ondan hesap sorup intikam alan eylemler düzeyine getirmektir. Yani gerillanın yaptığı gibi yapmaktır.
Çünkü şimdi faşist-soykırımcı katillerden hesap sorma zamanıdır. Faşist katillerin yaptıklarının hiçbiri yanlarına kâr kalmamalıdır. Her katliamın intikamını misliyle almak, tüm faşist katillerden hesap sormayı bilmek gerekir.
Kürt özgürlük gerillası bunu yaptığı gibi, açıkça görülüyor ki uluslararası hukuk ve adalet de faşist AKP-MHP katillerinden hesap sormaya başlamıştır.
Faşizme ve soykırıma karşı yürütülen tüm bu mücadeleleri selamlıyor, Şehitler Şehidi Şükrü Serhat’ı saygı ve sevgiyle anıyoruz!
Kaynak: Yeni Özgür Politika