Geçen hafta Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar Kürtlere karşı nasıl tarihi ve imha amaçlı bir savaş yürüttüklerini açıkladı. Aslında sık sık benzer açıklamalar yapıyor. On binlerce Kürt’ü öldürdükleri için övünüyor ve bunu başarı hanesine yazıyor.
2015’ten beri 32 binden fazla Kürt’ü "etkisiz hale getirdiklerini’" iftiharla açıklıyor. Geçen haftaki açıklamada ise "cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve etkili operasyonları yaptıklarını’" açıkladı. Yani İsmet İnönü, M. Kemal dönemindeki katliamlardan ve yıkımlardan daha kapsamlı bir savaşı yürüttüklerini itiraf etti.
Kürtler Türk devletine ve yöneticilerine ne yapmış ki, cumhuriyetin en kapsamlı ve etkili saldırılarıyla karşılaşıyorlar
Kürtler cumhuriyetin kuruluşuna en büyük katkıyı yapan bir halktır. M. Kemal Erzurum ve Sivas kongrelerini toplayıp Kürtlerin desteğini almasaydı bir adım bile atamazdı.
Ayrıca Kürtler Urfa, Maraş, Antep gibi bölgelerde Fransa gibi ülkelerle kendileri savaştı.
M. Kemal Cizre komutanlığına gönderdiği telgrafta müjde veriyor. Kürtlere otonomi vereceklerini ve desteklerini aldığını belirtiyor. Kürtler Osmanlının yıkıldığı dönemde herhangi bir devletle karşı bir cephede yer almadılar.
Türk yöneticileri, "Çanakkale’de binlerce şehit arasında Kürtler de var" diyorlar. Yani bütün cephelerde Kürtler onlarla birlikte savaşmış ve kan vermişlerdir.
Kürtlere, Mezopotamya ve Anadolu halklarına ihanet eden ve onları yok etmek isteyen Türk egemenleridir. M. Kemal ve ekibi ulus devlet yaratmak için diğer halkları yok etmeyi tercih etmişlerdir.
Önce Ermeniler soykırıma tabi tutuldular. İttihat ve Terakki’nin mirasını Kemalistler devraldılar. Tek dil ve tek millet stratejisini halklara dayattılar.
Herkes Türk ve Sünni olacaktı. Bunun için Rumlar Karadeniz dahil bütün Türkiye’den temizlendiler. Geriye kalanlar da 5-6 Eylül 1956 pogromuyla, özel harp dairesinin tertibiyle kaçırtıldılar. Malları, mülkleri yağmalandı. Aynı şey Edirne gibi yerlerde Yahudilere yapıldı. Asuriler soykırımdan geçirildiler.
Kürtlere karşı soykırım cumhuriyet tarihi boyunca aksatılmadan günümüze kadar yürütüldü. 1920’lerden başlayarak Kürtlerin bütün hak arayışları katliam, yıkım ve sürgünlerle karşılandı.
Dersim bilinçli, tertiplenmiş bir soykırımla karşılaştı. Kimyasal silahlar, uçaklar kullanılarak on binlerce insan, kadın, çocuk, genç yaşlı katledildiler.
Dersim’in Türk devletine karşı yaptığı hiçbir şey yoktu. Tersine cumhuriyetten olumlu beklentileri vardı. Ama Alevi ve Kürt olmaları M. Kemal ve arkadaşları için bir çıban olarak nitelendirildi ve kesip atılmalarına ferman buyurdular.
Seyit Rıza idama giderken büyük bir hayıflanmayla "sizin oyun ve hilelerinizle baş edemedim" dedi. Aynı şey Şêx Seid onlar için de geçerlidir. Ki, bunlar gün görmüş, az çok yaşam deneyimleri olan insanlar. Karşılarındaki insanların bu kadar gaddar ve Kürt düşmanı olacaklarını tam hesaplamamışlar, akılları bu kadarını almamış.
"Kürt Türk birliğini sağladık" diye müjde verenler birden Kürtleri buharlaştırdılar. "Ben varım, Kürt’üm" diyenleri de yaşadıklarına, dünyaya geldiklerine pişman ettirmişler. Türk ordusunda bu söylem çok meşhurdur: "sizi doğduğunuza pişman edeceğiz!’"
Bu pişman etmeler Kürtlerin yakasını hiç bırakmadı. Adeta kaderleri oldu.
1984’te Kürdistan’da başlayan gerilla savaşı bastırılamayınca Türk devleti yeni arayışlara girdi. Bula bula gerillaya, mücadeleye katılanlara karşı pişmanlık kanunu çıkardı. Tabi bununla sorunu çözemezdi. Ayrıca Kürtleri birbirlerine karşı savaştırmak, ihaneti yaymak için ellerine silah tutuşturdu. Korucuların suç işlemesini teşvik etti.
Türk devleti Kürtlerin dilini, adını, kültürünü yasakladı. Fiziki imhanın yanında kültürel soykırımı aksatmadan, sistemli bir biçimde sürdürdü. 20. yüzyılı Kürtler böyle geçirdiler. 21. yüzyılın ilk çeyreği de böyle geçiyor.
Türkiye’yi yönetenler bu ırkçı ve insanlık düşmanı zihniyetlerinden hiç vazgeçmediler ve bu kanlı, soykırım üzerine kurulu tarihlerinin en kapsamlı ve etkili savaşını yürüttüklerini iftiharla dünyanın gözünün içine baka baka söylüyorlar.
Çünkü sırtını ABD ve NATO’ya dayadılar. Büyük bir NATO ordusuna sahip oldular. ABD’den sonra NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahipler. Cumhuriyet kurulduktan sonra Kürtler dışında hiçbir devletle savaşmadılar. Büyük NATO ordusunu, uçakları, tankları ve tekniği Kürtlere karşı sınırsız kullandılar.
ABD ve NATO Kürtlerin varlığını ve hak arayışını kabul edip PKK ve direnen güçlerini terörist ilan etmeseydi Türk ırkçıları savaşı bugüne kadar, bu yıkıcılıkta sürdüremezlerdi. Kürdistan’da savaşın bu kadar uzaması ve yıkımın derinleşmesinden ABD ve NATO sorumludur.
Dikkat edilirse Kürtler Ortadoğu’da DAİŞ’e karşı en etkili ve aktif mücadele eden halk oldular. Suriye ve Irak ordusu DAİŞ’in önünden kaçıyordu. Sel gibi Ortadoğu’yu önlerine katıp götüreceklerdi. Ama PKK ve gerilla güçleri Şengal’de DAİŞ’e karşı durdu. Êzîdîlerin soykırımını engelledi. Kobanê’de binlerce gerillasını şehit verdi. DAİŞ’i kıran ve dünyayı bu beladan kurtaran güçlerin öncüsü Kürtlerdi.
Türk devleti ise DAİŞ’i destekledi. Bunu en iyi dönemin ABD Suriye temsilcisi Brett McGork biliyor. McGork, "Ne yaptıysak Türkiye’ye sınırları kapattıramadık" diyor. "Ne zaman ki, Kobanê Kürtlerin eline geçti o zaman Türkiye sınırlarını kapatmaya kalktı" diye ekliyor.
Ayrıca Erdoğan faşistinin DAİŞ’le yaptığı ortaklığı en iyi bilen güçlerden birisi de Rusya’dır. Onlar da Suriye’deydiler. Ellerinde çokça bilgi ve belge vardır.
Erdoğan ve Bahçeli faşist güruhu şimdi ABD’yi "terörizmle ortaklık yapıyor" diye suçluyorlar. Kırk yıldır Türkiye’yi ayakta tutan ve Kürtlere büyük bir haksızlığa imza atan ABD’yi bile PKK, YPG terörüne destek vermekle itham ediyorlar.
Dünya tarihinde bu kadar kısa sürede ve bu kapsamda bir ittifak kurulmamıştı. DAİŞ nasıl hızlı ilerlediyse aynı hızla dünyayı da karşısına aldı. ABD ve Avrupa öncülüğünde büyük bir koalisyon kuruldu. Ama karada savaşan on binlerce şehit ve yaralı verenler de Kürtler ve Araplar oldu. Ama Kürtlerin payına yine ABD ve Avrupa’nın gözü önünde Efrîn ve Serêkaniyê işgali düştü. DAİŞ’e karşı savaşanları Türk devleti gelip öldürmeye ve etnik temizlik yapmaya başladı.
Bu da yetmedi, şimdi moda deyimle, "Terör koridorunu temizleyeceğiz" diyorlar. Aslında Erdoğan "Kürt koridoru" diye tanımladı. Ancak kulağına üflediler. "Kürtlere dünyada sempati var, öyle dersen Kürt düşmanı olarak tanınırsın. Kürt adını kullanma, şimdiye kadar Kürt varlığını nasıl inkar ettiysek öyle devam edelim, terör koridoru deyip Rojava’yı da terörize edelim" dediler. Ne olursa olsun Kürtlerin adı ve bir statüleri olmasın diye fabrika ayarlarına döndüler.
Hulusi Akar da bu savaşın Türkiye’ye, Kürtlere ve bölge halklarına neye mal olduğunu gizleyerek cumhuriyetin en kapsamlı ve etkili savaşını verdiğini söylüyor.
Savaşı derinleştirip yaydıkları doğru. Ama tarihe Saddam ve kimyasal Ali diye geçebileceğini de unutmasın!
Kaynak: Yeni Özgür Politika