1975’te sayıları 100 bini geçen peşmerge gücünün büyük bir çoğunluğu Mele Mistefa Barzani’nin ikrarı ile silah bırakıp İran’a gitti. Aynı yılın 6 Nisanı’nda Irak ve İran arasında yapılan Cezayir Antlaşması’ndan sonra gerçekleşen bu olay, Başûrê Kurdistan tarihine “Aşbetal/Tasfiye” olarak geçti. Aşbetal; halk arasında “değirmenin durması” anlamına gelirken, bunun siyasi anlamı ise Mele Mistefa Barzani'nin “devrim bitti” ilanı ile Kürtlerin dağlardan çekilmesiydi. Bununla Kürdistan tarihinde ilk kez bir direniş ve isyan kendi lideri tarafından tasfiye edildi.
1970’LER...
Ağır bedeller veren Başûrê Kurdistan’da yaşananlar bu olayın başlangıcı ile bitişinden ibaret olmazken, 1961’den 70’lere kadar varan dönem, savaş ve mücadelenin en görünür olduğu dönemlerden birini kapsıyor. Barzani’nin dışa bağlı bir siyaset izlemesinin sonucu Başûr halkının verdiği mücadele, ilk darbelerinden birini 11 Mart 1970’te dönemin Irak başkan yardımcısı olan Saddam Hüseyin ile yapılan “Barış Beyannamesi” ile aldı. BAAS rejiminin temel hedefi Kürtlerin mücadelesini tamamen yok etmek olurken, Barzani’nin politikaları ise adeta buna hizmet etti.
MELE MİSTEFA’NIN TAHRAN’DA KEYHAN GAZETESİNE SÖYLEDİKLERİ
75’te devrimin bittiğini ilan eden Mele Mistefa ve beraberindekiler, soluğu Tahran’da alacaktı. Barzani, 10 Mayıs 1975’te İran’da Keyhan Gazetesi’nden Emîr Tahirî’ye verdiği röportajda “Benim işim tamam. Artık Irak’lı Kürtlerin lideri olma gibi bir rolüm yok. Benim Cezayir Antlaşması’ndan haberim yoktu. Ancak bu anlaşmayı destekliyorum. Çünkü İran halklarının yararına bir anlaşmadır. İran’ın çıkarlarının olduğu her şey Kürtlerin yararınadır” diyordu. Gazete ise Barzani’nin bu söylediklerine “Irak’ın önemli bir dönemi sonsuza kadar kapanmış oldu” diyerek, Aşbetal’ın Başûrê Kurdistan’ı nasıl tarihi bir dönüm noktasından geçirdiğini gözler önüne serecekti.
QASİMLO, GEÇİCİ KOMİTE VE BARZANİLER
O dönemler tarih sahnesinde Rojhilatê Kurdistan’nın devrimci önderlerinden ve İran Kurdistan Demokrat Partisi lideri olan Doktor Abdulrehman Qasimlo da bulunuyordu. Qasimlo, o döneme ve yaşananlara “ İhaneta Qiyade Mueqete Bi Neteweî Kurd/ Geçici Komite’nin Kürt Halkına Karşı İhaneti” adlı kitabı ile ışık tutuyor.
Kitabında Başûrê Kurdistan halkının 11 Mart 1970’te yapılan anlaşmayla bazı haklarını Irak devletinden alabilecek olmasının kendilerini sevindirdiğini belirten Qasimlo, Başûrê Kurdistan halkının ‘kazanımlarını korumak’ adına uzun bir dönem İran’a dönük eylemlerinin Barzaniler tarafından yasakladığını da not düşüyor. 11 Mart Beyannamesi’nden sonra Mistefa Barzani ile oturduklarını kaleme alan Qasimlo, “ Bu bizim için sevindirici bir durumdur ki Kürt sorunu Başûrê Kurdistan’da çözüme kavuşacak ve en önemlisi de oradaki Kürt hareketinin İran devletine ihtiyacı kalmayacak. 11 Mart Beyannamesi’nden sonra partimizin bazı yöneticileri Barzani’nin yanına gitti. Barzani'den Rojhilatê Kurdistan güçlerinin gelişimine yardım etmek için PDK yetkilileri ve peşmergelerin İran Kurdistan Demokrat Partisi kadrolarının Başûr’dan Rojhilat’a gidiş gelişleri ve mücadele etme koşulları önünde engel olunmaması istendi. Barzani, parti yöneticilerimize ‘ Hiçbir şekilde sizin İran'a gidiş gelişleriniz olmamalı ve Başûrê Kurdistan’da göz önünde olmanız doğru değildir. Özellikle sınır üzerinde sizin peşmergelere ait karargahların olmaması gerekiyor” dediğini aktarıyor.
QASİMLO: KDP SAVAKLA BİRLİKTE ÇALIŞTI
Barzani’nin “Artık burada özerk bir yönetim var ve Kürt bakanlarımız var. Irak ile ilişki kurup onların denetiminde olan şehirlere geçmeniz daha iyidir” tavsiyesine de kitabında yer veren Qasimlo, “Barzani’nin şahsi önerisinden sonra kendi çalışmalarımızı Irak şehirlerine doğru çektik. İran şahının fermanı ile Barzani'ye ait oluşumlar bize dönük büyük bir kara propagandaya başladılar. Irak ile ilişkilerimize ‘kendilerini sattılar’ diyorlardı. KDP’ye bağlı Parastin oluşumu SAVAK’la (İran istihbaratı) birlikte Başûrê Kurdistan’da bulunan Rojhilatlı örgütler arasına ajanlarını yerleştirmişti. Adlarına da ‘Geçici Demokratik Komite’ diyorlardı. Elimde SAVAK’ın Parastin yolu ile bunlara cephane başta olmak üzere lojistik destek gönderdiğine dair belgeler var. Kağıt üzerine kurulan bu oluşum sadece bize karşı değil Kürdistan’ın diğer parçaları olan Bakûr ve Rojava’da da birlikteliğini sağlamış güçlü bir Kürt partisinin oluşmaması için de çalışmalar yürütüyordu” sözleri günümüz KDP’sinin tarihsel gelişimi hakkında kimi veriler sunuyor.
O günlerden bu güne kadar Kurdistan’ın bir çok mücadele evresi bu “siyasi aklın” kurbanı oldu.
GÜNÜMÜZ VE SEÇİM GÜNDEMİ
Bugünlerde ise Başûr sokaklarında gündemin başını bölge parlamento seçimleri çekiyor. Bölge halkı KDP’nin iktidarını kurtarmak için giriştiği ‘seferberliği’ yakından takip ediyor. Baş döndüren trafikte KDP’nin ısrarla Washington, Ankara, Tahran ve Bağdat kapılarına gitmesinin altında ise seçimlerin ertelenmesini sağlamak yatıyor. Başûrê Kurdistan halkının en büyük özelliklerinden biri de hafızasının çok güçlü olması. 1950’lerden beri savaşın dinamiklerine kendi deyimleri ile aşina olan Başûr halkı, günümüz dinamiklerinin hangi sebepten ötürü hareketlendiğini de çok güçlü yorumlarla ifade ediyor. KDP’nin 10 Haziran’da yapılması beklenen bölge seçimlerinin gerçekleşmemesi için girdiği bütün çırpınışların 1950’lerden beri Kurdistan’da izlediği ‘düşmana yaslanma’ siyasetinin bir sonucu olduğunu biliyor.
MAM CELAL: KDP ÇİN’DE BİLE KAZANIR!
80 yıllık tarihinde en zayıf dönemini yaşayan KDP, uzun bir süredir Başûrê Kurdistan Bölge Parlamento seçimlerinin gerçekleşmemesi için büyük bir çaba sarf ediyor. Özellikle seçim yasasının değişmesiyle birlikte KDP’nin parlamentonun kurulduğu 1992’den beri bölgede nasıl birinci parti çıktığına dair çarpıcı detaylar gün yüzüne çıkıyor. Seçimlerin gerçekleştirilmesi için görevlendirilen Irak Yüksek Seçim Komisyonu’nun yaptığı ilk araştırmalar sonucu yaklaşık 400 bin sahte seçmenin olduğunu ortaya çıkarması ve yine azınlık kotası adı altında daha seçimlere girmeden elde ettiği 11 koltuğun elinden alınması KDP’nin yaşadığı en büyük korkular. Yasalara göre yaklaşık 30 bin oy 1 koltuk ederken, 400 bin sahte seçmen ise yaklaşık 13 koltuğa tekabül ediyor. Sahte seçmen listeleri ise sahte kimlikler ve ölü seçmenlerden oluşuyor. KDP’nin seçim hileleri bununla sınırlı kalmazken, bunu zamanında fark eden Celal Talabani, “ KDP Çin’de bile seçimlere girse kazanır” tarihi sözüyle özetliyor.
SEÇİMLERİN OLMASI HALİNDE NE OLABİLİR?
KDP’nin belirlenen şartlar altında seçimlere girmesi 30 yıl aradan sonra Başûrê Kurdistan’da iktidarı kaybetmesi anlamına geliyor. Bu durumda yeni siyasi süreçlerin de oluşması beklenirken; KDP, bu durumu seçenekler arasına almış değil. Yeni dönemde sadece ikinci parti olma durumunu değil, seçimlerin gerçekleşmesi halinde YNK ile aynı dengeyi sağlayabilecek bir pozisyona gelmeye dahi uzak duruyor. ABD; seçimlerin yapılmasından yana tavır koyarken, buna karşı olan Türkiye ise olmaması için destek sağlıyor. Bölgenin üçüncü önemli aktörlerinden biri olan İran’ın da bu konudaki tavrı merak edilirken, Neçirvan Barzani’nin seçimlerin ertelenmesi için İran'ı ikna etme girişimleri ise sürüyor. İran’a giden Barzani’nin çantasında temel gündem bu olurken, İran’ın KDP’yi; ABD, İsrail ve Türkiye’den uzaklaştırmak için bu durumu değerlendirebileceği de düşünülüyor.
KDP’NİN YAKLAŞIMI DIŞ MÜDAHALELERE DAHA FAZLA AÇIK OLMAYI GETİRİYOR
Seçimlerin olması ve sonucunun tahmin edilenlerle örtüşmesi halinde; 1996’da Hewlêr’i Saddam Hüseyin’in tanklarıyla YNK’den alan KDP; yeni hükümetin Hewlêr’de parlamentoya gidebilmesine nasıl bakacak sorusu da seçmenlerin gündeminde en üst sıralarda. Böyle bir sonuç olsa bile KDP; iç güvenlik güçlerinden parlamentoya, parlamentodan asayişe kadar hiçbir kurumu yasal olarak devretmeyi düşünmüyor. Bu kapsamda yasal süreçlerin takip edilmemesi halinde yasalara göre Irak Federal Polisi’nin bölgeye müdahale edebilme hakkı doğuyor. Bu durum ise ABD, Türkiye ve İran gibi güçlere bölgeye müdahale etmek için zemin sunuyor.
BARZANİLER DE BİRBİRİYLE YARIŞIYOR
Barzaniler ve KDP’lilerin tutumu giderek Başûrê Kurdistan’ı dış müdahaleler açık hale getirirken, söz konusu kriz aile içerisinde de çelişki ve çatlaklara yol açıyor. Neçirvan Barzani seçimlerin yapılmasını isterken, KDP Başbakanı Mesud Barzani ve bölge başbakanı Mesrur Barzani ise ertelenmesinden yana. Barzaniler arasındaki çelişkiler, Neçirvan Barzani’nin babası olan İdris Barzani’nin şüpheli ölümüne kadar gidiyor. Neçirvan Barzani, dengelerin değişmesi halinde Mesud ve Mesrur Barzani’yi gözden çıkarmaya hazır bir görüntü verirken, bunun alt yapısını hazırlayan politikalardan da uzak durmuyor. Yeni olası siyasi dengelerde YNK’nin Kurdistan Bölgesi Başkanlığı ve bölge başbakanlığı adaylıkları KDP’yi en üst perdede rahatsız ederken, adaylıklardan birinin gerçekleşmesi halinde bahsi geçen taraflar arasında “Ben ne olacağım?” kaygısını giderek arttırıyor. Çok dillendirilmese de Barzaniler arasındaki rekabet, kimi zaman “görünmeyen” bir politikaya da dönüşebiliyor.
TEMEL KAYGI BAŞÛR TOPRAKLARININ İŞGAL EDİLMEMESİ
Seçmenlerin, “Eğer KDP seçimlere girmeyi kabul ediyorsa mutlaka bir çıkarı vardır” yorumu KDP’nin pazarlıkları hakkında dikkat çeken diğer bir ayrıntı olurken, temel kaygı ise “peşkeş politikaları” sonucu Başûr topraklarının kalan yüzde 49’unun da elden gitmemesi. Nitekim benzer ısrarlar sonucu 2017’de yapılan referandum sonrası Başûrê Kurdistan topraklarının yüzde 51’inin Heşdi Şabi ve Irak ordusuna kaptırılması unutulmayan bir deneyim olarak hafızalarda yer edinmiş.
PAZARLIKLAR DEVAM EDİYOR
KDP’nin yaptıkları YNK başta olmak üzere diğer Kürt partileri ile yeniden bir iç savaşı derinleştirme ortamını hazırlarken, bölge üzerinden dönen pazarlıklar da devam ediyor. Adeta vekalet savaşlarının döndüğü yerde taraflar yerel aktörler üzerinden bir birine mesaj verirken, Barzani’nin Tahran’da bulunduğu saatlerde, YNK Genel Başkanı Bafil Talabani de Washington'da temaslarda bulunuyor. Uzak görünse de YNK ile anlaşma olasılıkları, yine kimi tavizler karşılığında seçimlerin ertelenebileceği de tartışmalar arasındaki yerini alıyor. Yakında zamanda da söz konusu istikrarsızlığın devam etmesi beklenirken, bu süreçlerin faturası ise halka kesiliyor.