Kerkük sorunu ve demokratik ulus çözümü
Irak ve Kerkük için tek çözüm modeli demokratik ulus ve demokratik konfederalizmdir. Çünkü demokratik ulus dil, din, toprak ve ekonomi ulusu değildir. Demokratik ulus, zihniyet ve kültür birliği ulusudur.
Irak ve Kerkük için tek çözüm modeli demokratik ulus ve demokratik konfederalizmdir. Çünkü demokratik ulus dil, din, toprak ve ekonomi ulusu değildir. Demokratik ulus, zihniyet ve kültür birliği ulusudur.
Tarihi kaynaklara göre, 16’ncı yüzyılın ilk çeyreğinde bir “Kurdistan Yönetimi” oluşturmak üzere Kürt Beyleri kendi aralarında anlaşamayınca ve birlik oluşturamayınca Osmanlı Sarayı Kurdistan’ın yönetimini Diyarbakır ve Musul Beylerbeyliği örgütlenmesiyle gerçekleştirmek istedi. Söz konusu yönetim paylaşımında Halep kentine de bir kısım Kurdistan toprakları düştü. Bu süreç 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’yla Kurdistan’ın Osmanlı ve İran İmparatorlukları arasında resmen ikiye bölünmesiyle noktalandı.
Bilindiği gibi, Birinci Dünya Savaşı İngiltere ve Almanya arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun ve dolayısıyla Kurdistan’ın yeniden paylaşılması savaşıydı. Savaşın galip devletleri olan İngiltere ve Fransa, savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğunu ve de Kurdistan’ı kendi aralarında paylaştılar. Sevr Antlaşması ile haritası çizilen bu paylaşıma, Ankara’da örgütlenen Kemalist Hareket karşı çıkınca ve çizilen haritayı fiilen bozunca, bu sefer yeni haritayı çizen Lozan Antlaşması bu üç güç arasında 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalandı.
Yine tarihi kaynaklara göre, Lozan tartışmalarının en önemli gündemlerinden biri “Musul Sorunu” idi. Kerkük o zaman idari olarak Musul’a bağlıydı ve Musul Eyaleti’nde (veya vilayetinde) Kürt nüfus toplam nüfusun yarısından fazlaydı. Yani Musul Vilayeti bir Kürt vilayetiydi. Dolayısıyla ‘Musul Sorunu’ denilerek tartışılan husus aslında ‘Kürt sorununun’ tartışılmasıydı. Yani yeni yapılanmada Kürtlerin durumunun ne olacağı tartışılıyordu.
Sonuçta Diyarbakır Beylerbeyliği toprakları Kemalist Hareket’e verildi. Halep yönetimindeki Kürt toprakları ise, daha sonra ‘Suriye’ adıyla kurulan yeni devlete bırakılmak üzere Fransa’nın payına düştü. Büyük kavga “Musul’un kimin olacağı” üzerineydi. Bu sorunun çözümünün ise, bugünün BM’si olan Cemiyeti Akvam’a götürülmesi kararlaştırıldı. Cemiyeti Akvam’ın çalışmaları ‘Halk oylaması’ yapma yönünde ilerlerken, Kürtlerin Ankara yönetiminden yana oy kullanacağından korkan İngiltere Yönetimi söz konusu çalışmaları bloke etti. Daha sonra da Kuzey Kurdistan’da gelişen direnişten yararlanarak, bazı şartlar temelinde Musul’un Irak toprakları içinde sayılıp İngiltere’ye bırakılmasını yeni kurulmuş TC Yönetimi’ne kabul ettirdi. 25 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması’yla İngiltere ve Türkiye arasındaki sınırlar belirlendi. Böylece 1639 tarihli ilk bölünme ardından, 1926 tarihinde ‘Osmanlı Kurdistanı’nın da üç ulus-devlet arasındaki bölünmesi resmiyet kazandı.
Irak ulus-devleti oluşturulurken, Kürt soykırım zihniyet ve siyasetini hayata geçirebilmek için, Kurdistan’ın bu son bölünmesi de yetmedi. Zira Musul vilayetinin yarıdan çok nüfusu Kürtlerdi ve dolayısıyla Musul vilayeti bir Kürt vilayetiydi. Bu durumda Musul yönetiminin Kürtlerden oluşması gerekiyordu. Bunu önlemek için de yeni bölünmeler gündeme getirildi ve Musul vilayetinin toprakları kırpılarak yeni Irak vilayetleri ortaya çıkartıldı. İlk önce Kerkük şehri Musul’dan ayrılarak ayrı vilayet yapıldı. Daha sonra Duhok, Hewlêr, Süleymaniye ve Halepçe ayrı vilayetler haline getirildi. Böylece Kürtlerin büyük çoğunluk oluşturduğu kentler Musul’dan kopartılarak, Musul vilayeti Kürtlerin azınlık olduğu bir alan konumuna düşürüldü. Eskiden ‘Musul sorunu’ dendi mi ‘Kürt sorunu’ olarak anlaşılırdı; şimdi Musul vilayeti bir Arap vilayeti olarak anılır ve görülür hale geldi.
Yeni vilayetler oluşturma sürecinde en ilginç durum Kerkük’te ortaya çıktı. Yeni oluşturulan Kerkük vilayetinde Kürtler, Araplar, Türkmenler ve diğer azınlıklar vilayet nüfusunu oluşturdu. Aslında Kerkük’ün bu durumu yadırganacak bir durum değildi. Lozan Antlaşması temelinde oluşturulan yeni Irak ulus-devleti de adeta Kerkük’ün büyütülmüş hali gibiydi. Irak Devleti sınırları içinde de Araplar, Kürtler, Türkmenler ve diğer ulusal topluluklarla farklı dinden ve mezhepten insanlar bir arada yaşıyordu. Dolayısıyla ulus-devlet milliyetçiliğine göre bu çözülemez bir sorundu. Çünkü söz konusu milliyetçilik çözüm olarak tek milleti, tek dini, tek mezhebi öngörüyordu. Ulus-devlet milliyetçiliğinin temel ilkesi buydu. Bu durumda bir millet, din ve mezhep egemen olacak, diğerleri ya sürülecek ya da asimile edilecekti. Irak’ta sonu gelmeyen yüzyıllık boğazlaşmanın, çözülmeyen çelişkinin ve bitmeyen kavganın esas nedeni buydu. Aslında farklı milli, dini ve mezhebi etnik yapılar iç içe yaşıyorlardı ve birbirleriyle böyle bir sorunları yoktu. Hatta farklı etnik yapılar birbirlerinin dillerini bile biliyor ve de konuşuyorlardı. Çelişki ve çatışmayı ulus-devlet milliyetçiliğinin tekçi faşist karakteri ortaya çıkardı.
Şimdi son günlerde Kerkük yeniden gergin hale getirildi ve tehditler havada uçuşuyor. Herkes ciddi bir ‘Kerkük sorunundan’ söz ediyor ve “Bizim Kerkük” diyerek diğerlerini görmezden geliyor. AKP-MHP faşizmi ve Kerkük’teki ajanları “Kerkük’ün bir Türkmen kenti olduğunu” ilan etmiş bulunuyor. Arap milliyetçiliğine göre ise, “Kerkük tartışmasız bir Arap kenti” oluyor. Sayıları çok az olsa da Kürt milliyetçileri de “Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğunu” söylüyor.
Çok açık ki, eski Musul vilayeti zamanında olsa Kürt nüfus yarıdan fazlaydı ve bu topraklar Kürt toprağı sayılıyordu. Şimdi Kerkük vilayetinde Kürt nüfus, tek tek diğer nüfuslara göre yine çoğunluk; fakat hepsinin toplamından fazla değil. Bu nedenle, yakın geçmişte Kerkük valisi Kürt, yardımcıları ise diğer halklardan oldu. Irak anayasası Kerkük için özel bir yönetim sistemi tanımlamaya çalıştı. Ancak ne Irak genelinde bu anayasa tam uygulanıyor ve ne de Kerkük için öngördüğü sistem uygulanabiliyor. Zaten öngörülen sistem de tam açık ve de yeterince demokratik değil. Bir de her cepheden tahrik edilen milliyetçilikler söz konusu sistemin uygulanmasını engelleyince, işte bugünkü Kerkük sorunu böyle ve söz konusu milliyetçi yaklaşımlar nedeniyle ortaya çıkmış bulunuyor.
Daha açık ifade edersek, TC Devleti Türkmenleri tahrik ederek Kerkük’teki örgütlenmesini geliştirmek ve fırsat bulursa Kerkük’ü işgal etmek istiyor. Kendi dışında Kürt siyaseti tanımayan KDP, Kürt olmayan bazı güçlerle ittifak yaparak Kerkük’te Kürt siyaseti olarak sadece kendisi kalmak istiyor. Milliyetçi Arap çevreleri ise, bir biçimde Kerkük’ü kendi etkileri altına alma çalışmasını her fırsatta yürütüyor. Çok açık ki, Irak’ta yaratılan ulus-devlet sistemi Kerkük’ün de tüm Irak’ın da sorunlarını çözemiyor. Tersine tahrik edilen milliyetçilikler Kerkük ve Irak’taki temel çelişki ve çatışma etkeni olarak söz konusu toplumları tehlikeden tehlikeye sürüklüyor.
Geçen yüzyıl boyunca yaşananlar göstermiştir ki, mevcut ulus-devlet sistemi Irak’ı da Kerkük’ü de yönetemez, çatışmaları önleyerek barış ve istikrar getiremez. Bunu ancak Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik ulus zihniyeti ve siyaseti gerçekleştirebilir. Demokratik ulus sisteminin siyasi yapısı olan demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizm sistemi bu sorunları çözüp barış ve istikrar yaratabilir.
Irak ve Kerkük için tek çözüm modeli demokratik ulus ve demokratik konfederalizmdir. Çünkü demokratik ulus dil, din, toprak ve ekonomi ulusu değildir. Demokratik ulus, zihniyet ve kültür birliği ulusudur. “Iraklılık” üst ulusal kimliği altında diğer tüm ulusal kimliklerin kendilerini özgürce örgütleyip yaşatmaları ve demokratik birliğe katılmalarını esas alır. Örneğin Kerkük’teki tüm ulusal ve dinsel yapılar kendi varlıklarını özgürce örgütleyip yöneterek, üst demokratik yönetim olarak Kerkük demokratik konfederasyonunu oluşturabilir. Kültürel yakınlıkları ve tarih boyunca kardeşçe yaşamı sürdürmüş olmaları buna imkân verir. Yeter ki zihniyet birlikleri olsun ve demokratik yönetime inanılsın.
Demokratik ulus çözümü Irak ve Kerkük için bir seçenek değil, sorunları çözecek ve barışı sağlayacak tek çözümdür. Bu çözümün alternatifi yoktur. Yine tüm etnik yapıların kendi demokratik özerk sistemlerini örgütlemeleri temelinde oluşacak üst demokratik konfederal yönetim, Irak ve Kerkük için sorunları çözüp barışı getirecek tek yönetim sistemi ve tarzıdır. En azından özgürlükçü Kürtler ve gerçekten demokrasiye inanan güçler böyle bir çözüm etrafında birleşebilmeli ve bunu hayata geçirebilmek için de ortak mücadele edebilmelidirler. Bu konuda gecikmek ve başka arayışlar içinde olmak yeni felaketleri ortaya çıkartabilir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika