Kürdistan’da asırlık kimyasal katliam devam ediyor

Bir asırdır kimyasal silahla bombalanan Kürdistan’da tüm dünyanın gözü önünde savaş suçu işleniyor.

Tarih, devletler tarafından savunmasız halklara yönelik vahşet uygulamalarıyla doludur. Bu vahşet uygulamalarında kullanılan en büyük tehdit ise kimyasal silah.

Kimya endüstrisiyle yaygınlaşan kimyasal silahlar, devletler tarafından halklara karşı kullanılıyor.

Bunu önlemek amacıyla uluslararası yasalar, mekanizmalar ve örgütler oluşturuldu. Ancak maalesef bu mekanizmalar yükümlülüklerini yerine getirmediği için hala kimyasal katliamların yaşandığını görüyoruz. Bilhassa da Kürtler için… 

KÜRDİSTAN’DA ASIRLIK ‘KİMYASAL KATLİAM’

Devletlerin çıkarları için yürüttüğü vahşet uygulamalarının en çok görüldüğü toprakların başında Kürdistan geliyor. Dört parçaya bölünerek devletlerin keyfi politikalarına maruz bırakılan Kürdistan’da  1920 yılından bu yana kimyasal silahlarla katliamlar gerçekleştiriliyor, savaş suçu işleniyor. 

1920’li yılların ortalarında Süleymaniye merkezli Şêx Mahmudê Berzencî direnişine karşı İngilizler, savaş uçaklarından attıkları zehirli gazlarla sayıları 5-10 bin arasında Kürt’ü katletti. 1937-1938 Dersim Soykırımı’nda Türkiye tarafından kullanılan zehirli gazlar yüzünden 70 bin insan katledildi. Saddam Rejimi, Irak Kürdistan Bölgesi’nin İran sınırı yakınlarında bulunan Halepçe kentine 16 Mart 1988’de zehirli gazlarla saldırdı. Saldırıda çoğu kadın ve çocuk en az beş bin kişi katledildi. Saldırı tarihe “Halepçe Katliamı” olarak geçti. 

TÜRK DEVLETİNİN KİMYASAL KULLANIMI RAPORLARA YANSIYOR

İnsan Hakları Derneği’nin  (İHD) 26 Ağustos 2011 tarihli “Türkiye’de yaşanan çatışmalı süreçte, kimyasal ve biyolojik silah kullanımı iddialarına dair” adlı raporunda 1994- 2011 yılları arasında yaşanan yoğun çatışma sonucu 46 kez kimyasal silah kullanması sonucunda 437 PKK’linin yaşamını yitirdiği belirtilmişti. 

2018-2019 yılında Efrîn bölgesine düzenlenen operasyonda kimyasal silah kullanılmış, aralarında çocukların da olduğu onlarca kişi yaralanmıştı. Söz konusu kimyasal saldırı BM raporlarına da  yansımıştı. 

Türk ordusunun 23 Nisan’da Güney Kürdistan’da yer alan Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine düzenlediği operasyonda da kimyasal silah kullandığı ortaya çıkmıştı. Söz konusu kimyasal saldırı yaşamını yitiren PKK’lilerin fotoğrafları ve KCK yetkilileriyle yapılan görüşmelere dayandırılarak İngiliz gazetesi Morning’de yer bulmuştu. 

Yine Halk Savunma Güçleri HPG’nin basın ve irtibat merkezine göre Türk ordusu son 5 ayda toplam 138 kez kimyasal silahlarla saldırı düzenledi ve bunun sunucu olarak çok sayıda HPG’li yaşamını yitirdi. Yine 4 Eylül’de Hirorê köyüne yönelik yapılan kimyasal saldırıda bir aile ciddi zarar görmüş, Hıristiyan Barıştırıcı Ekipleri’nin Irak Şubesi de ailenin yaşadığı sağlık sorunlarının kimyasal silah saldırısı sonucu olduğunu kaydetmişti. 

Türk ordusunun bugünlerde bir kez daha uluslar arası alanda yasaklı silahlar kullandığı belirtiliyor.

Duruma aralarında kadın örgütleri, siyasetçiler, yazarlar, hukukçular tepki gösterirken, imzaladıkları mektuplarla da Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nü (OPCW) harekete geçmeye çağırıyor. Türkiye’nin yasaklı silah kullanmasına karşı dünyanın birçok yerinde açıklamalar ve eylemler sürüyor. 

OPCW NEDEN SESSİZ?

Silahsızlanma konusunun çözümü önündeki en büyük engel, konunun uluslararası hukukta etkinliğinin olmayışı. Özellikle de Kürtlere karşı…

Son günlerde Türk devletinin, Kürdistan’a yönelik sık sık kimyasal silahlara başvurması üzerine HPG ve KCK olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının “inceleme başlatılsın” çağrılarına karşı OPCW’nin sessizliği dikkat çekiyor. 

Merkezi Hollanda’nın Den Haag kentinde bulunan OPCW’nin Türk devletleriyle ilişkileri, 2019 yılının Ekim ayında Gri Spi ve Serêkaniyê yönelik işgal saldırısı sonrasında eleştirilmişti. Türk ordusunun bu saldırıda sivillere karşı kimyasal silah kullandığına dair açıklamaların yapıldığı günlerde Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, OPCW’ye 30 bin Euro bağış yapmıştı. 

OPCW, toplumsal olaylarda polisin kullanılmasına izin verdiği göz yaşartıcı gazlar dahil her türlü kimyasal madde içerikli gazların askeri amaçlı mağara gibi kapalı ortamlarda kullanılmasını yasaklıyor. Ancak buna rağmen Türk ordusunun 10-13 Şubat 2021 tarihleri arasında Garê’ye yönelik gerçekleştirdiği işgal saldırısı sonrası Türk Milli Savunma Bakanı Akar, “Sadece göz yaşartıcı gaz kullanılmıştır” itirafında bulunmuş, OPCW bu itiraf karşısında dahi hiçbir inceleme başlatma gereği duymamıştı.