İşbirlikçiliği, genellikle baskın bir güçle iş birliği yaparak, kendi halkının veya başka bir halkın özgürlük mücadelesine zarar verme eylemi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımla birlikte işbirlikçilik, tarihin en eski dönemlerinden beri varlık göstermiş ve egemen güçlerin halkların özgürlük mücadelelerini içten çürütme ve imha etme amacıyla sürekli olarak kullandıkları bir yöntem olmuştur. Tarihsel olarak, işbirlikçilik, sömürgecilik ve emperyalizm dönemlerinde, yerel halkların bağımsızlık mücadelelerine karşı kullanılan bir araç olarak görülmüştür. İşbirlikçiler, genellikle kısa vadeli kişisel veya politik çıkarlar uğruna uzun vadeli milli çıkarları göz ardı edebilirler. Bu durum, halkın özgürlük ve bağımsızlık arayışını baltalayabilir, toplumsal güveni sarsabilir ve direniş hareketlerini zayıflatabilir. Ayrıca işbirlikçilik, halkın kendi kendini yönetme ve kendi kaderini tayin etme haklarını ihlal eden bir tutum olarak da halkların özgürlük mücadelelerine büyük zararlar vermektedir. İşgalci devlet güçlerinin kendi başlarına yapamadığını bu kesimler eliyle gerçekleştirmek istemeleri, tarih boyunca süregelen bir durumdur.
İşbirlikçiliğin, halkların özgürlük mücadelesindeki olumsuz etkileri tarihsel ve sosyolojik bir perspektiften ele alındığında çeşitli boyutlarıyla incelenebilir. Öncelikle işbirlikçiliğin, baskı altındaki toplulukların direnişini zayıflatabileceği ve dış müdahalelere açık hale getirebileceği argümanı uzun yıllardır düşmanlar tarafından aktif olarak sergilenmektedir. Bu durum, söz konusu toplulukların kendi kaderlerini tayin etme haklarını gasp edebilir ve dış güçlerin çıkarları doğrultusunda maniple edilebilir bir hale getirebilir. Ayrıca işbirlikçiliğin, toplumsal dayanışmayı erozyona uğratarak topluluk içindeki bireyler arasında güveni sarsabileceği ve böylece toplumsal dokunun parçalanmasına yol açabileceğini de vurgulamak gerekir.
İşbirlikçiliğin bir diğer olumsuz etkisi ise, özgürlük mücadelesi veren toplulukların uluslararası alanda meşruiyetini zedeleyebilmesidir. Bu, uluslararası destek ve dayanışmanın azalmasına hatta bazı durumlarda tamamen kaybedilmesine neden olur. Son olarak işbirlikçiliğin, özgürlük mücadelesi veren toplulukların uzun vadeli hedeflerine zarar verebileceği, kısa vadeli kazanımların uzun vadeli kayıplara dönüşebileceği ve bu durumun toplulukların gelecekteki mücadelelerini daha da zorlaştırabileceği öngörülebilir. Bu bağlamda işbirlikçiliğin halkların özgürlük mücadelesindeki olumsuz etkilerinin toplumsal, siyasal ve tarihsel bir çerçevede değerlendirilmesi, bu tür eylemlerin sonuçlarını anlamak ve gelecekteki mücadeleler için dersler çıkarmak adına önem taşımaktadır.
GEÇMİŞTEKİ SERHILDANLAR İŞBİRLİKÇİ KESİMLER TARAFINDAN İMHA EDİLMİŞTİR
Bu genel tanımdan yola çıkacak olursak; Kurdistan’da Kürt halkının on yıllardır verdiği özgürlük mücadelesi tarih boyunca sürekli olarak işbirlikçilik eliyle bastırılmaya çalışılmış ve sonuçta imha edilmek istenmiştir. Nitekim PKK hareketinden önceki bütün serhildanlar ve bu serhildanların önder kadroları her seferinde hain işbirlikçi kesimler eliyle imha edilerek özgürlük umutları kökünden sökülmek istenmiştir. Özellikle son yarım asırlık tarihte Kürt özgürlük mücadelesinin en büyük mücadele sahası düşmana karşı olduğu gibi işbirlikçi kesimlere karşı da olmuştur.
Yukarıda değerlendirdiğim hususlar ışığında on yıllardır Başûrê Kurdistan’da KDP ve Barzani ailesi eliyle, Bakurê Kurdistan’da ise korucular eliyle işbirlikçilik son raddesine kadar sürdürülmüş ve hala da en üst aşamada sürdürülmektedir. Barzani ailesi ve KDP kendi menfaatleri için Kürt halkının hem siyasi-politik, hem ekonomik, hem de kültürel bütün kazanımlarını ortadan kaldıracak tehlikeli adımlar atmıştır. Ekonomik bağımsızlık tamamen ortadan kalkmış ve Başûrê Kurdistan halkı dış güçlere bağımlı hale getirilmiştir. Halbuki halkın öz değerleri ve kazanımları olan yer altı ve yer üstü zenginlikleri toplumsal bir irade esas alınarak işletilmesi halinde halkın refah düzeyi oldukça artacak ve ekonomik açıdan toplum bağımsızlığa doğru hızlı adımlar atacaktı. Lakin yıllardır Kurdistan coğrafyası ekonomik talana uğratılmakta ve işbirlikçi kesimler bundan büyük bir menfaat sağlamaktadır. İşin esas önemli noktası, bu kesimlerin bütün şahsi servetleri, yine işgalci güçlerin sermayesidir ve onların eliyle kontrol edilmektedir.
Halihazırda Barzani ailesinin şahsi servetleri milyar dolarlarla ifade edilmektedir. Bu paraların tamamının halkın öz kaynakları ve zenginliği olduğunu görmemek aptallık olacaktır. Halk ayaklanmasıyla 1991 yılında Baas Rejimi’nin Başûr’un birçok bölgesinden çıkarılmasından, KDP ve YNK’nin, ABD’nin kendilerine belirlediği sınırlar içinde iktidar olmaya başlamasından sonra tarım ve hayvancılığa dayalı toplumsal özellikler yavaş yavaş yitirilmeye başlandı. ABD’nin Irak’a 2003 yılında müdahale etmesinden sonra 2005 yılında bölgesel yönetimin oluşmasıyla birlikte bu özellikler neredeyse tümden yitirilme noktasına gelirken, Başûr ekonomik olarak özel politikalarla Türkiye’nin işgaline açıldı.
BAŞÛR HALKI BÜYÜK BEDELLERİ GÖZE ALARAK SADDAM’A İSYAN ETTİ
Uluslararası hegemon güçler tarafından Başûr için yapılan planlamalar, büyük bir zenginlik kaynağı olan petrolden ötürüydü. Başûr’un petrol rezervleri üzerine yapılan kirli planlamalar, Başûr'a yönelik düşünülen yönetim ve siyasi statüyü de belirliyordu. Başûr, zengin ve verimli toprakları, doğal su kaynakları ve dağlık alanları ile tarım ve hayvancılığa oldukça elverişli olduğu için yüzyıllarca tarım köy toplumu normlarına göre yaşamını sürdürdü. ABD ile Irak arasında 1990’lı yıllarda Birinci Körfez Savaşı yaşandı. ABD bölgedeki amaçlarını gerçekleştirmek için bölgeye çekiç güç uygulamasına geçti. Çekiç güç uygulaması ile Başûrê Kurdistan sınırlarını da 36-42’nci paralel olarak belirledi. Başûr halkı, 1991 yılında Saddam Hüseyin diktatörlüğüne isyan başlattı. ABD’nin çekiç güç uygulaması Başûr halkının isyanına denk getirilerek, Başûr halkının kendi gücü ile bir diktatörlüğü yenmesi gölgede bırakılmak istendi.
ABD’nin temel planı başta KDP olmak üzere kendi denetiminde tutmaya özen gösterdiği siyasi partilere dayalı bir plandı. Soykırımcı Saddam Hüseyin önderliğindeki BAAS iktidarına isyan eden ise halkın ta kendisiydi. Başûr halkı büyük bedelleri ve zorlukları göze alarak bu rejime karşı isyan ederken, Başûr’un şimdiki iktidarını elinde tutan Barzani ve KDP üst yönetimi Başûr'da değildi. Bunlar Başûr’a döndükten sonra ABD tarafından Başûr Parlamentosu bu partiler eliyle kurduruldu. Parlamento kurdurulduktan sonra YNK ve KDP uzlaştırılarak Başûr iktidarı yapıldı. Bu iktidarla birlikte Başûr partileri, petrol ticaretine başladı. Bu başlangıç ile birlikte fabrikalar devre dışı bırakılarak burada çalışan işçi ve memurlar yine kırsal kesimlerde tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan halk, maaşlı pêşmergeliğe yönlendirildi. Bu durum büyük işsizlikler ve üretimden kopuş sürecini beraberinde getirdi, tarım ve hayvancılığın sonuna doğru bir gidişi başlattı.
Tabii bu durum işgalci Türk devletinin işine geldi ve buradaki üretimden elde edilecek ürünler piyasaya girmeyince kendi ürünlerini piyasaya soktu ve şu anda neredeyse piyasadaki ürünlerin önemli bir kısmı Türkiye’den ihraç edilen mallardan oluşuyor. Halk bu işbirlikçilik eliyle üretimden kopartılarak salt tüketime mahkum edilmiş oldu. Üretim yapıldığı takdirde elde edilebilecek kar da KDP’ye ve Türk devletine kaldı. Halihazırda serbest piyasa eliyle Türk devleti Başûrê Kurdistan’da hemen hemen bütün iş alanlarını ve büyük kar sağlayacak sektörleri kendi denetiminde tutmaktadır. Bunu doğrudan olmasa bile büyük holdingler ve firmalar eliyle yapmakta.
BAŞÛR HALKI AVRUPA’YA GÖÇ EDİYOR
Her yıl Hewlêr'de İnşaat ve Yapı Ürünleri Fuarı ile Petrol ve Enerji Fuarı adıyla düzenlenen etkinliklere katılan firmalar, Başûr'daki ekonomik işgalin düzeyini gözler önüne seriyor. Bu fuarlara katılan firmaların büyük çoğunluğu Türkiye ve İran’dan olurken, Avrupa, Suudi Arabistan ve bazı Arap ülkelerinden de firmalar bu fuarlara katılıyor. Fuarlara katılan firmaların sayısı genelde 200’den fazla oluyor. Bu firmalar, aynı zamanda Başûr’un ticaret, inşaat, ithalat ve ihracatını ellerinde tutuyor. Barzani ailesi bu şirketlere Başûrê Kurdistan’ın en önemli alanlarını açmasının yanında bu şirketlere büyük imtiyazlar ve vergiden muafiyet sağlıyor. Tabii Barzani ailesi ve KDP’nin üst düzey sorumlularının bu şirketlerin kazancından şahsi payları olduğunu tahmin etmek güç değil.
Bunun yanında bölgedeki halk bu şirketler eliyle ya çok ucuz ücretlerle çalışmaya mahkum edilmekte ya da hiç çalıştırılmamaktadır. Özellikle son yıllarda Başûrê Kurdistan halkının Avrupa’ya göçü bu sebeplerden ötürü oldukça yüksek bir düzeye çıkmış bulunuyor. Yani Başûr’un zenginliklerinden her şekilde bu şirketler; yani Türk devleti kar sağlamaktadır. KDP’nin işbirlikçiliğinin bu alandaki etkileri gün geçtikçe çok daha ağır bir yük oluşturmakta ve halk için büyük sefaletlere yol açmaktadır. Kürt halkı kendi öz kaynaklarına sahip olduğunda toplumun refah düzeyi oldukça artacak ve KDP’nin ekonomik şantajlar ve kandırmalarla halkı kendisine muhtaç bırakmasının önüne geçilmiş olacaktır.
İşbirlikçiliğin en büyük etki alanlarından ikincisi eğitim ve dolayısıyla ulusal hafıza olan dilin ortadan kaldırılmasıdır. İşgalci Türk devletinin KDP eliyle Başûrê Kurdistan’a nüfuz ettiği en önemli alan eğitimdir. Hızla artan özel okullar ve bu okullarda yabancı diller başta olmak üzere Türkçe dilinde eğitimlerin verilmesi başlı başına bir saldırıdır. Bu konuda Türk devleti büyük bir çaba içerisinde ve ne yazık ki KDP buna zemin hazırlamaktadır. Hewlêr, Duhok ve Zaxo’da bu tarz okullar oldukça fazladır. Bu okulların birçoğu cemaatlere ait, buralarda toplum üzerine muazzam bir özel savaş yürütülmektedir. Özel olarak açılmış olan bazı okulların eğitim dili tamamen Türkçe verilmektedir. Eğitimin bir toplum için önemi aşikardır lakin burada işbirlikçilerin eliyle eğitim kurumları adı altında toplumsal hafızanın silinmesi ve toplumun ulusal kimlikten kopartılması amaçlanmaktadır. Bir toplumun anadili onun esas kimliği ve hafızasıdır. Kürt halkı bu yolla kimliksiz ve hafızasız bırakılmak istenmektedir. Bunda KDP ve diğer işbirlikçilerin payı da yadsınamaz düzeydedir.
KÜRT HALKI TARİHİ BİR YOL AYRIMINDA
KDP ve türevlerinin işbirlikçiliğinin en büyük zararı da hiç şüphesiz Kürt Özgürlük Hareketine ve gerilla güçlerine sürekli bir şekilde engel olma ve mücadeleyi baltalamak istemesidir. 1992 ihanetinden bu yana sürekli ve artan oranda gerilla güçlerine karşı provokasyonlar ve alan daraltma stratejisi yürüten KDP, bu yolla Kürt halkının ulusal mücadelesine büyük zararlar vermektedir. Bununla birlikte sadece son 5 yıl içerisinde Türk işgalciliğine karşı durmuş onlarca yurtsever bizzat KDP’nin sağladığı istihbarattan dolayı Türk ordusu tarafından şehit düşürüldü.
Son 3 yıl içerisinde 11 gerilla KDP güçlerinin pususunda şehit edildi. Bu noktada KDP’nin yaptıklarını sadece bir işbirlikçilik değil bizzat düşmanlık olarak nitelemek gerekir. Kürt halkı tarihi bir yol ayrımındadır. Mücadelenin geldiği düzey ve işgalci Türk devletinin aldığı darbeler Kurdistan Özgürlük Gerillasının Apocu fedai iradesinin somut olarak göstergesidir. Türk devleti bu derece çökme noktasına getirilmişken KDP ve diğer işbirlikçi güçler onu tekrar ayağa kaldırmak için halkın kaderiyle oynamaktadırlar. Bu kesimlere karşı mücadele şarttır. Öz değerlerimizi, dilimizi, kaynaklarımızı ve yaşamımızı KDP ve kendilerini düşmana satmış diğer ihanetçilerden korumamız tarihi olarak varoluş sebebimiz olacaktır.
Kurdistan’ın dört bir tarafında büyük bir irade savaşı sürerken hiç kimse buna kayıtsız kalmamalı ve üzerine düşeni yapmalıdır. Aksi halde KDP ve Barzani ailesi kendi menfaati için yüz binlerce Kürt'ün kanıyla sulanmış ve özgürleştirilmiş Başûrê Kurdistan topraklarını işgalci Türk devletinin insafına terk edecektir. Vakit devrimci halk savaşı stratejisiyle her yerde düşmana ve onun hain işbirlikçilerine yaşamı zindana çevirmektir. Mücadelenin ekseni özgürlüktür ve bunun için herkesin rol sahibi olması gereklidir. Bir kez daha herkesin şiarı Özgür Önderlik ve Özgür Kurdistan olmalıdır.