Kurdistan’da büyük bir savaş var. Ancak bu savaş dünyanın gözünden kaçırılıyor. Esasında Avrupa ve ABD bu savaşı destekledikleri için kanıksatır oldular. Sanki bölgede böyle bir savaş yokmuş gibi davranılıyor. Türk devleti Güney Kurdistan’ı tam bir işgale tabi tutmuş. Son dönemde yeni işgal gücü taşıyarak üslerin sayısını artırmış. Buna paralel olarak hava saldırılarını yoğunlaştırmış. Uluslararası alanda yasaklanmış silahları da sistemli ve giderek artan oranda kullanıyor. Kimyasal ve taktik nükleer silahların kullanılması günlük vakalardan olmuş.
Yasaklanmış silahların kullanılması az çok basına yansıtıldı. Bu silahlarla katledilen insanların görüntüleri de yayınlandı. Bu haberleri yapan ve görüş belirtenler Türkiye’de susturuldu, tutuklandılar. Soykırımcı Türk devletinin suçlarını gizleme çabası içinde olacağı açıktır. Ancak BM ve Avrupa ülkeleri, yasaklanmış silahları denetlemekten sorumlu olan kurumlar da bu suçlara ortak oldular, kulaklarını ve gözlerini kapattılar.
Türk devletinin Başûr’a yerleşmesi ve istediği gibi üslenmesi ve bombardımana devam etmesi KDP’nin desteğiyle gerçekleşiyor. KDP, Türk faşizmine destek vermezse onlar bu şekilde savaşı sürdüremezler. KDP dışarıdan heyetlerin gelip inceleme yapmalarını bile izin vermiyor. Güney Kurdistan bu anlamda dünyaya kapatılmış. İşgali ve saldırıları meşrulaştırma görevini KDP üstlenmiş durumda. Saldırılardan dolayı sömürgeci, Kürt düşmanı olanları değil, PKK ve gerillayı sorumlu olarak lanse ediyor. Bu da dünyanın sessiz kalmasına ve Türk devletini destekleyen güçlerin işini kolaylaştırmaya hizmet ediyor.
KDP ve uzantısı olan ENKS, aynı şeyi Rojava’da da yapıyorlar. Erdoğan ve Bahçeli faşistleri Kürt düşmanlığı ve Rojava’yı tasfiye amaçlı koalisyon kurdular. Erdoğan Efrîn’den Derik’e kadar olan Kürt bölgelerini terör kuşağı olarak ilan etti. Ve bu bölgeleri kendi güvenlik bölgeleri olarak işgal edeceklerini, Kürtleri süreceğini ve yerlerine Suriye’den göç edenleri getirip yerleştireceğini dünyaya ilan etti. KDP ve ENKS buna rağmen Erdoğan’ı temize çıkarmak için Rojava’ya saldırıların nedeni YPG ve PKK’dir, dedi. Çünkü onlar da Türk devleti gibi PKK ve PYD’nin tasfiyesini önlerine koymuşlar ve bu konuda Türk devletinin yaptığı bütün planların içindedirler.
Türk devleti 5 Ekim’de Doğu ve Kuzey Suriye’nin bütün yaşam kaynaklarını hedefledi. Günlerce bölgenin alt yapısını bombaladı. Saldırıların nedeni olarak Ankara’da eylem yapan iki kişi Suriye sınırından geçmiş olarak gösterildi. Bir ülkeyi yıkmak veya işgal etme planlanmışsa buna bahaneler bulmak zor değil. Kaldı ki, Erdoğan çok pervasız, Kürt koridorunu yani Kürtlerin yerleşim bölgelerini dağıtacağını açıktan söylüyor, gizlemeye ihtiyaç duymuyor. Son olarak Erdoğan partisinin grup toplantısında yine ‘’terör koridorunu’’ yeni saldırılarla dağıtacağını açıkladı.
Rojava yönetimi Türk devletine savaş ilan etmemiş. Savaşma gibi bir amacı da yok. Sürekli sorunları diyalog yoluyla çözmeye hazır olduklarını da açıklıyorlar. Rojava’nın orduları ve hava güçleri yok. Türkiye’nin elinde NATO’nun ikinci büyük ordusu var. Rojava’yı işgal edip saldıran kendisi. Kürt halkının yerleşim yerlerini kendi güvenlik kuşağı olarak belirleyen ve dağıtacağını ilan eden kendisi. Yani ortada yüzde yüz tek taraflı bir saldırganlık ve düşmanlık var. Hangi akıl veya vicdan, hem de Kürtlük adına Türk devletinin bu soykırımcı ve katliamcı saldırganlığını meşru gösterebilir?
Ortadoğu kaynıyor. İsrail, Gazze’ye olan saldırılarını durdurmayacağını söylüyor. Gazze yıkılıyor. ABD’yle çelişkileri olan güçler de harekete geçmeye, bir yerde krizin büyümesine ve yayılmasına çaba gösteriyorlar. İran açıktan savaşı yayacağını söylüyor. Bunlara Erdoğan da katıldı. Açıktan Hamas’ı sahiplendi. Arap ve İslam dünyasını harekete geçirerek savaşı derinleştirmek istiyorlar. Gerçi Erdoğan’ın Hamas, El Kaide, DAİŞ ve Taliban’la aynı zihniyete sahip olduğunu ABD ve Avrupa bilmiyor değil. Şimdiye kadar kendi çıkarları için onunla bir biçimde iş tuttular.
Erdoğan bölgedeki krizden yararlanarak Kurdistan’a saldırılarına ve işgale hız vermek istiyor. Filistin bu kadar gündemken kimse Kürtlerle ilgilenmez hesabı yapıyor. Fırsatlardan yaralanmayı iyi biliyor. Nasıl olsa Kürtleri dünyada sahiplenen de yok. Planları cumhuriyetin 100. yılında Kürtleri tasfiye edip zaferlerini ilan etmekti. Şimdiye kadar bunu başaramadılar. Ama vazgeçmiş değiller. Var güçleriyle saldırıya geçmişler ve devam edecekler.
Kürt halkı ve onu temsil eden bütün güçler büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarının bilinciyle tam bir seferberlik halinde olmalılar. Herkes bu büyük savaşa göre davranmalı. Dünya halklarına olabildiği kadar ulaşmalı ve soykırım tehlikesi deşifre edilmelidir. Bu soykırım çatışma ve savaş olarak görülmemeli. Kürt halkı gerçek bir soykırım tehdidi altında.
Kaynak: Yeni Özgür Politika