Makus bir tarihten makul bir gelecek inşa etmek, bugüne kadar yaşanan savaşların tümünde egemen güç ile işbirliği yapan tarafın başvurduğu yegane yollardan biri. İşbirliği; ihanetin bütün kapılarına açılırken, üzerinden çok büyük bir zaman dilimi geçse de, gerçeğin gün yüzü sevgisine engel olunamıyor. Şimdilerde tarihin akışına karşı ters bir algı yaratmaya çalışan KDP, var gücüyle yeni bir “Kurdistan tarihi” yaratmaya çalışıyor.
Bugünlerde Barzaniler ne söylüyorsa, söylediklerine tersten okuma metodu ile bakmak, gerçeklere farklı bir ışık tutuyor. Bunun en iyi örneklerinden birine de Hêmin Mukrayanî’nin biyografi kitabında kaleme aldığı satırlarla tanık olunuyor.
Bir olgunun bütün detaylarını anlama kavuşturmak; “ilk adımlara ya da ilk yürüyüşe gidilmeli” tespiti, bugünlerde Kurdistan için durumu açıklayan tespitlerden. Barzanilerin güncel olarak yaptıkları daha o günler temellendirilmiş. 1946’da Qazi ve arkadaşları nasıl yüzüstü bırakıldıysa, bu gün yaşanan; onun devamı niteliğinde vuku buluyor.
Mele Mistefa Barzani’nin Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni bırakıp kaçmasıyla başlayan destandan Mesud Barzani’nin “Tarihe Not” kitabı kapsamında verdiği “bilgilere”, buradan günümüze kadar yaratılan kahramanlıklar da dahil dezenformasyona dayalı ürünler söz konusu girişimler sonucu geliştiriliyor. Bu kapsamda ihaneti direnişe, kaçkınlığı amansız bir savaşa dönüştürme çabalarına her geçen gün daha fazla sarılıyor.
Başvurulan taktik, yol ve yöntemler ise halkın aşina olduğu Özel Harp Dairesi’nin en büyük silahlarından. Bu politikaların Türkiye'de hayat bulmasının adı AKP olarak tanımlanırken, kapsamı genişletilerek bölgeyi işgal temelinde Ortadoğu’da da yürürlüğe konuluyor.
TC’nin Arap coğrafyasında Neo-Osmanlıcılık üzerinden geliştirdiği yeni tarih için kesenin ağzı sonuna kadar açılırken, bu konuda Suudi Arabistan ile Türkiye arasında büyük bir egemenlik yarışı da palazlanıyor. Türk sömürgeciliğine karşı başkaldıran Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman; bu alanda “modern” bir politika temelinde, Türk tekelini kırmak için TV dizileri üzerinden milyon dolarlar harcıyor. Suudiler, bu şekilde Arabistan coğrafyasının Türk toprağı olduğu algısına karşı da savaş açmış durumda.
Ancak KDP’nin yürüttüğü benzer yollar ise kopyacılığın en kötü hali olarak suret buluyor.
Aşbetal’a, Saitler Olayı’na, BAAS ile birlikte Hewlêr işgaline, Eli Eskerî ve Şêx Hisên Babeşêx Êzidî öncülüğündeki Başûr devrimcilerinin katledilmesine, Dr. Qasimlo, Süleyman Mûînî ve Mela Awara şahsında Rojhilat mücadelesinin tasfiye edilmesine, Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı girişilen savaşlara, yıllardır süren Maxmur ambargosuna, Şengal’in yüzüstü bırakılmasına ve Kerkûk'ün referandum bahanesiyle bırakılmasına girmeden; şair Mukriyanî’nin kaleminden dökülenleri okumak başka bir belgeyi gözler önüne seriyor.
1921’de Mahabad’a bağlı Laçin Köyü’nde dünyaya gelen Hêmin Mukriyanî, 1946’da ismini Kurdistan Demokrat Parti olarak değiştiren Kürt Diriliş Partisi’nde (Komeley Jiyanewey Kurd) çalışmalara başladı. Aynı yıl kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde de siyasi ve kültürel faaliyetler yürüten Mukriyanî, Cumhuriyetin Başbakanı olan Heci Baba Şêx’in sekreterlik görevini de üstlendi.
Cumhuriyetin dağılmasından sonra Başûrê Kurdistan’a gelen Mukriyanî, burada birçok edebi esere imza atarken, o dönemler yaşananlara 28 yıl sonra değinmiş. Kitabındaki olaylarda ismi geçenleri güvenlik nedeniyle belirtmeyen Mukriyanî, 1974’te kaleme aldığı kısa biyografi kitabı olan “Bargehî Yaran”da çarpıcı bilgilere yer veriyor. Mukriyanî; İran ordusunun nasıl geldiğini, haberi ne zaman aldığını, direniş kararının alınmasını ve sabaha değişen durumları şu sözlerle özetliyor:
“Qazi, parti ve cumhuriyetin işleri için gece geç saatlere kadar parti çalışma odasında çalışıyordu. Olmadığı zamanlar ise acil durumlar için kendi yerine birini bırakıyordu. Raporların aktarımı ya da kararlar varsa ilgili yerlere bildiriliyordu. O gece Qazi’nin yerine parti çalışma odasında kalma sırası bendeydi. Kurdistan Gazetesi için bir makale yazıyordum. Sonrasında askeri yetkili ve dostum olan bir kişi de oraya geldi. Çalışma odasında bulunan masanın üzerinde bir radyo vardı, Tahran Radyosu çalıyordu. O dostum radyoya el uzatınca dikkatim dağıldı ve yazmayı bıraktım…”
“Kısa bir süre sonra radyoda Şah ordusunun Tebriz’e girdiği telgrafı kutlama şeklinde veriliyordu. Telgraf karşısında donup kalmıştık. Hemen Pêşawa’yı (Qazi Mihemed) arayıp haber verdim. Pêşawa, diğer yöneticileri aramamı isteyip, hepsinin evine gelmesini söyledi…”
“Ben dahil herkes o gece onun evine gittik. Pêşawa’nın kardeşi Sedr Qazi, cumhuriyetin Tahran’daki temsilcisiydi, fakat o gün Mahabad’taydı. En çok da o tedirgin olmuştu. Haberi duyar duymaz Tahran'a gitti fakat yolda Şah ordusu onu tutuklamıştı. Tebriz düştükten sonra Kurdistan’ın dört bir tarafı kuşatıldı. O gece bütün KDP-İ yöneticileri Qazi Mihemed’in evindeydi ve hepsinin morali iyiydi. Aynı gece Heci Baba Şêx önderliğinde Savaş Konseyi oluşturuldu. Birinci tutanağı; direniş kararı alınıp mühürlendi. Ama daha o mühür kurumadan o konseyin üyelerinden birinin kaçtığını söylediler. Sabaha durumlar değişmişti. Direniş kararı yerine getirilemedi ve pêşmerge savaşması gereken cephelerden çekilmişti.”
Mahabad Kürt Cumhuriyeti tarihinde; cumhuriyetin genelkurmay başkanı olmasına rağmen askerleriyle birlikte kaçan tek kişinin ise Mele Mistefa Barzani ve beraberindekiler olduğu biliniyor.
Ayrıca o dönemler İran sınırları çerçevesinde Mahabad’la birlikte Tebriz merkezli Azerbaycan Özerk Yönetimi deneyimi de bulunuyordu.