Önder Apo üzerinde mutlak tecrit uygulanmaya devam ediyor. Sömürgeci-soykırımcı faşist TC devletinin içerisinde bulunduğu hakim politika bunun daha da devam edeceğini gösteriyor. Fakat buna karşı Kürdistan halkı ve dostlarının tepki ve protestoları da devam ediyor. Ancak şöyle de bir gerçeklik var. Belki de farkında olunmadan Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı tutum belirlenirken, bunun gerekçelendirilmesinde dile getirilen yanılgılı yorum ve değerlendirmelere de rastlanıyor. Bu da beraberinde yanılsamalı değerlendirme ve yorumlara neden oluyor. “Hükümlü, mahpus, tutuklu hakları” vb. denilerek Önder Apo üzerinde gerçekleştirilen “baskılara son verilsin” türünden yaklaşım ve açıklamalarda bunlar arasında yer alıyor.
Öncelikli olarak burada görülmesi ve anlaşılması gereken Önder Apo’nun statüsünün ne olduğunun farkında olunmasıdır. Çünkü TC devletinin kendisi bile Önder Apo’yu bir “hükümlü” ya da “tutuklu” yerine koymamaktadır. Böyle bir gerçekliğe rağmen hala Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecrit karşısında adeta “hükümlü”, “tutuklu” statüsüne indirgeyerek bir yaklaşım içerisinde olanlara da komik gelecek şekilde cevaplar vermekten geri kalmamaktadır. “Hava bozuk”, “koster bozuk” vb. türünden vermiş oldukları cevaplarla, Önder Apo’nun avukat ve yakınları ile görüştürülmemesinin nedenlerini açıklamakta olmaları da bunu göstermektedir.
TC devleti, Önder Apo’ya karşı açık/doğrudan bir savaş halinde bulunmaktadır. Daha önceki yıllarda Önder Apo ile görüşen devlet görevlileri arasında yaşanan tartışma ve yapılan görüşmelerden de bu çok net bir şekilde açığa çıkmıştır. Hatta kimi yerlerde yapmış oldukları görüşmelerde Önder Apo ile görüşmelerin yasaklanmasının nedeninin bu olduğunu itiraf ettikleri de bilinmektedir. Bu çok açık ve nettir. Doğru olan da bundan başka bir şey değildir. O nedenledir ki, Önder Apo’nun İmralı da tutulma nedeni ve statüsü doğru anlaşılmak zorundadır. Eğer bu doğru anlaşılmazsa beraberinde kimi yanılgılı yaklaşımlara da neden olacaktır. Ki, kimi zaman da bu tür yaklaşımlara tanık olunmaktadır.
Önder Apo, içerisinde tutulduğu İmralı’da var olan ilişki düzeni ve idari sistemini “İmralı Rejimi” olarak adlandırmış ve İmralı’nın tamamen özel savaş rejiminin idaresi altında özel yasalarla yönetildiğine dikkat çekmişti. Hatta burada bulunan görevlilerin bile buna göre belirlendiğini belirtmişti. Kuşkusuz var olan böylesi bir mekanı ne mahpushaneye ne de tutukevine ve burada tutulanı da ne hükümlüye ne de tutuklu benzeştirme olanağı yoktur.
Burada şunu net bir şekilde dile getirmekte yarar vardır. Önder Apo İmralı’da rehin alınan bir halkın iradesidir. Bunun dışındaki bir tanım Önder Apo’nun İmralı’da tutulma gerçeğini anlatmaz. Bu şu açıdan önemlidir. Eğer bu gerçek doğru kavranmaz ve bilince çıkarılmazsa, Önder Apo’nun özgürlüğü ile Kürdistan’ın özgürlüğü arasında doğru bir bağlantı kurulamaz. Aksine, Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı mücadele basit “hükümlü”, “tutuklu” sorunlarının çözümüne indirgenir ve buna karşı mücadelenin sınırları da buna göre belirlenmiş olur. Tabi bu da kendi içerisinde çok ciddi yanılgılı yaklaşımlara neden olacaktır
Geliştirilen protesto ve gösteriler sonucunda, Önder Apo’nun ailesi ve yakınları ile görüştürülmesinin de bir güvencesi yoktur. Kimi zaman TC devleti bu yönteme de başvurmaktadır. 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan’la görüştürülmüş olması da bu gerçeklikten ayrı değildir. Sonuçta ne olmuştur. TC devleti ardından hiçbir gevşemeye müsaade etmeden en sıkı bir şekilde mutlak tecride devam etmiştir.
Elbette tüm bunlardan da çıkarılması gereken sonuçlar vardır. Kürdistan halkı Önder Apo’ya ölümüne bağlıdır. Bundan hiçbir kimsenin de şüphesi olamaz. Aynı şekilde Kürdistan halkının dostlarının da Önder Apo’ya olan bağlılığından kuşku duyulamaz. Bu bağlılıklar defalarca da kanıtlanmıştır. Hep birlikte 20 yıldır da bunun tanıklarıyız. Sorun bu değildir. Önder Apo’nun İmralı’da tutulma gerçekliğinin hiçbir şekilde unutulmamasıdır ve farklı bir şekilde yorumlanmasına müsaade edilmemesidir. Asıl olarakta TC devletinin Önder Apo’ya karşı izlemiş olduğu politikaların bir yönünü de bu gerçekliğin oluşturmuş olduğunu hiçbir zaman akıllardan çıkarılmamasıdır.
Sömürgeci, soykırımcı TC devleti uyguladığı mutlak tecritle Önder Apo ile halk ve yine Özgürlük ve Demokrasi Hareketi ile olan bağını kopararak, üzerlerinde olan etkisini kırmak istemektedir. Bu çok açık ve net olan bir gerçekliktir. Fakat yapmak istedikleri bununla sınırlı değildir. Önder Apo’ya karşı amansız bir psikolojik savaş ta yürütmektedir. Yürütülen bu psikolojik savaşta sadece kara propaganda ile sınırlı değildir. Önder Apo gerçekliğini; ideolojik, felsefik, siyasal, halk önderliği gerçekliğinde ayrı olarak, olduğundan farklı düzeyde ve sorunlarla tartıştırarak kamuoyunda gündemleştirmek istemesi de bunun bir sonucudur.
Kuşkusuz Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı mücadele de tüm bu belirtilenlerden ayrı olarak düşünmek mümkün değildir. Asıl önemli olanın da bunun bilinci ile İmralı’da tutulanın Kürdistan halkı olduğu gerçekliği olduğunun akıllardan çıkarılmamasıdır. Önder Apo İmralı’da mutlak tecrit altında tutulurken, Kürdistan’da adını “Çöktürme Planı” olarak koydukları her yönüyle bir soykırım politikası uygulanmaktadır. Bu da, Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı mücadelenin Kürdistan’ın özgürlüğü mücadelesinden hiçbir zaman ayrı olarak düşünülemeyeceği ve ele alınamayacağı gerçekliğini göstermektedir.