ABDULLAH ÖCALAN'IN DEĞERLENDİRMELERİ
Aile kurumunda kadın, erkek ve çocuklar sistemin en çok tıkanan unsurlarıdır. Sistem aileyi adeta bir cürufa, tüm düzen çelişkilerinin boğduğu bir kuruma dönüştürmüştür. Evlilik, karı-koca ve çocuklar eskinin feodal ilişkilerini henüz aşamamışken, kapitalizmin insafsız ilişkileri ile kuşatılmış olarak tam bir hapishane hayatı yaşamaktadır. Kürdistan’da aile kutsal sayılmasına rağmen, özellikle özgürleşme düzeyinden yoksunluk, ekonomik olanaksızlık, eğitimsizlik ve sağlık sorunları sonucu tam bir cendereye sıkıştırılmıştır. Kadınlar ve çocukların durumu tam bir felakettir. Namus cinayetleri denen olgu aslında genel yaşamın içine düştüğü durumun simgesel ifadesidir. Toplumun bitirilen namusu kadının başında patlatılmaktadır. İflas etmiş erkeklik bunun hıncını kadından çıkarmaktadır. Mevcut koşullarda ancak toplumun genel demokratikleşmesi ile aile bunalımı çözüm yoluna girebilir. Anadilde eğitim ve yayın kimlik bozulmasını kısmen giderebilir. Özel ekonomik destek yoksul aileleri geçici olarak kurtarabilir.
Kürdistan’da devlet ile sınırlı bir işbirlikçi kesim dışında bir ÖTEKİ insanlık vardır ki, kimse onları ne yazıya ne de söze dökebilmektedir. Ötekilerin kimlik, özgürlük ve eşitlik sorunları çözülmeden, en kirli bir savaştan arındırıldığını söylemek mümkün değildir. Kürt toplumunda, ailesinde, kadın, erkek ve çocuklarında yaşanan tek taraflı trajik bir savaştır. Program bu konuya özgün yaklaşmayı ve yaratıcı çözümleri sağlamayı hedef almalıdır.
DİN AYAKBAĞI UNSURLARINDAN TEMİZLENMELİ
Eğitim hem resmi hem de anadilde özgür kılınmalıdır. Devlet yardım etmese de, halkın öz imkanlarıyla dil ve kültürüne ilişkin eğitim kurumlarını oluşturmasını engellememelidir. Sağlık kamusal bir görev olarak devlet tarafından ve sivil toplumca karşılanabilmelidir. Toplumun özgür sanat hareketleri ile beslenmesine özgürlük tanınmalıdır. Ahlaklı bir toplum olunmadan hiçbir iş başarılamaz. Özgür bir ahlak edinmek toplumun bilinçlenmesine bağlıdır. Dolayısıyla toplumun yaygın bilinçlenmesine engel konulmamalıdır. Özgür toplum ahlaklı toplumdur. Bu özdeşlik toplum içindeki tüm çalışmalarda yansımasını bulmalıdır. Dinin toplum hayatındaki yeri tartışılarak ayak bağı unsurlarından temizlenmeli, buna karşılık toplumun en eski geleneğini, vicdanını oluşturduğundan gerekli reformdan geçirilerek çağdaş bilim ve felsefe ile uyumlulaştırılmalıdır. Din, felsefe, bilim ve hatta mitolojinin ortak bir diline varmak günümüz birey bunalımından çıkışın temel etkenlerinin başında gelmektedir. Din daha çok yeni özgürlük ahlakında rol alırken, bilim toplum bağlantısını kendi açısından yeniden yorumlayarak topluma sunmayı görev saymalıdır. Peygamberlerin de özünde bu rolü yerine getirdiğini iyi anlamalıyız. Din hiçbir dönemde günümüzdeki kadar yoz ve işlevsiz kalmamıştır. İşlevselliğini tekrar kazandırmak dinsel reformun temel amacı olmalıdır.
Programın toplumsal alana ilişkin en temel tespiti, ona kaybettirilen ağırlığını yeniden kazandırmak olmalıdır. Devlet ve ekonomiyi elinde tutan dar bir azınlık, binlerce yılın büyük acıları ve çabalarını yaşayarak günümüze gelen toplum üzerindeki kemirici, soyucu yaklaşımlarını terk edip, ona gerekli saygı ve itibarı yeniden iade etmeyi temel sosyal politika olarak kabul etmelidir. Toplumu hem devlet azınlığına, hem de birey çapulculuğuna, hırsızlığına ve saldırılarına karşı korumak programın sosyal alana ilişkin en temel görevi olarak anlaşılmalıdır. Kadının özgürlük düzeyi toplumun özgürlük düzeyini, toplumun özgürlük düzeyi ise genel demokratik düzeyi ve ona duyarlı sosyal devleti belirler.
KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ AYRI BİR PROGRAM MADDESİ OLARAK DÜZENLENMELİ
Kadın özgürlüğünü ayrı bir program maddesi olarak düzenlemek konunun merkeziliğinden ötürü gereklidir. Yaptığımız çözümlemeler kadın sorununa toplumsal dönüşümün temel nirengi noktasını oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Reel sosyalizmin kaybettiği noktalardan birincisi iktidar ve savaş sorunu ise, ikincisi kadın sorunudur. Kadın ve iktidar birbiriyle oldukça çelişkili iki olgudur. Kadın ilk ezilen sınıf, cins ve ulustur. Özgürlüğü ve eşitliği tarihsel ve toplumsal gelişme içinde değerlendirilip teorisi kurulmadıkça sağlam bir pratik gelişmesi de olamaz.
Kürt toplumundaki kadında neolitik dönemden kalma izler halen etkisini sürdürmektedir. Bununla birlikte tüm uygarlık süreçlerinin kahrını çekmiştir. Direngen bir yapıya sahiptir. Çağın ihanetine uğradığı da açıktır. Bu özellikler feminizmin evrensel çabalarıyla birleştirildiğinde, ayrı bir kadın partisi toplumsal özgürlük, eşitlik ve demokratikleşme mücadelesinde büyük bir rol oynayabilir. PAJK bu role uygun olarak kurulmuştur. Her ne kadar hakim erkeklik anlayışından kolay kurtulamamaktaysa da, özgürlükte ısrar vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Kadın dünyasının özgürleştirilmesi, bizzat kadının duygusal zekâsıyla analitik zekâsını birlikte işleterek sağlaması en iyisi olacaktır. Kadın açısından mitoloji, felsefe, din ve bilim yeniden gözden geçirilip, özgün ve özgür kadın zekâsıyla yorumlanıp pratikleştirilmelidir. Teori ve pratiğe kadın zekâsıyla yaklaşmak doğaya yakın, barışçıl, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünyaya ve güzellikle yüklü bir yaşama daha anlamlıca götürebilir.
Kurdistan’da PAJK’ta ısrar ve gelişme tanrıça erdemlerine, melek saflığına ve Afrodit güzelliğine taşıyabilir. Böylesi bir kadın sentezinin çözemeyeceği bir erkek kültürü, çekemeyeceği bir yaşam gücü, yürütemeyeceği bir eylem olamaz. Tarihte, mitolojide tanrıça kutsallığına denk bir kadın erdemini -uygarlık tarihi boyunca sürekli derinleştirilen bir kölecilik kültürü olarak karılaşmaya ve despot erkekliğe karşı- geliştirilmedikçe yaşamda soyluluk, özgürlük ve eşitlik sağlanamaz. Bu değerler sağlanmadan yaşam yitik bir değer olmaktan kurtulamaz.
Program kadın sorununu bu çerçevede maddeler halinde düzenlemelidir.
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Bir Halkı Savunmak” adlı kitabından derlendi
DEVAM EDECEK…