Bahçeli, MHP gibi ırkçı ve marjinal bir partinin başında ölene kadar kalmaya kararlı. Söylemleri ve yaptıkları MHP’nin kitle desteğinin çok üstünde. Partilere, aydınlara ve basına istediği gibi hakaret etme, haddini bildirme ve tehdit etme hakkını kendisinde görüyor. İşin kötüsü muhalefet ve basın da Bahçeli’nin bu pozisyonunu kabullenmiş durumda. MHP’nin gücünü halktan almadığı açık. Devletin sokaktaki, yasa dışı, kirli işleri için kullanılan bir aparat. Gücünü esasında kontr-gerilladan alıyor. MHP de onlara halkın malına çöken, ona buna saldıran mafya, katil vb. elemanları hazırlıyor.
AKP ve Erdoğan MHP’ye "Kafatasçı, kandan beslenen’’ bir parti diyordu. Bahçeli de Erdoğan’a "Hesap sormazsam namerdim’’ diyordu. Erdoğan 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybedince önüne MHP’yi sürdüler. O da suya düşenin yılana sarılması gibi MHP’ye sarıldı. Çünkü Erdoğan için iktidar bütün değerlerin üstündeydi. Elde ettiği her şeyi iktidar aracılığıyla elde etmişti. Onun için ilke, temel insani değerlerin bir önemi yoktu.
Erdoğan’ın bütün bu ittifakları da karanlık ittifaklardı. Daha önce Fetullah Gülen onlarla ittifak yapmıştı. Bu ittifaklar içerik olarak kamuoyuna açıklanmamış, şeffaf değiller. Koalisyonlar kurulduğunda, ittifaklar yapıldığında içeriği halkın bilgisine sunulur. Yasal partilerin çalışma tarzı böyledir. Ama AKP’nin yaptığı ittifaklar, Hüda-Par dahil içerik olarak gizlidir, halka kapalıdır. Bu açıdan Bahçeli, Erdoğan’ın başına atanmış bir kayyım gibi hareket ediyor. Kritik konularda Türkiye’nin yönünü, politikalarını belirliyor.
MHP özellikle Kürtlere karşı yürütülen savaşın pürüzsüz yürütülmesi için görevlendirilmiş. 2015’ten beri Kürtlere karşı aralıksız bir savaş yürütülüyor. Suriye’nin önemli bir bölümünü işgal ettiler. Güney Kurdistan’a işgal saldırıları hiç durmadı. Onlarca askeri üs daha kurdular. Suriye ve Irak sınırları boyunca 30-40 km derinlikteki bölgeleri denetimlerine almak istediklerini ilan etmişler. Sınırlarını diğer devletlerin topraklarını işgal ederek, Kürtleri sürüp etnik temizlik yaparak güvenliğe almak istiyorlar!
Türkiye’nin yasalarına göre yapılan ve bin bir denetimden geçen adaylar seçildikten sonra görevlerinden alınarak yerlerine kayyımlar atanıyor. Bu kayyım denen sistem öz olarak sömürge yönetim biçimidir. Türkiye’de uygulanan hukuk Kurdistan’da uygulanmıyor. Halk yokluk içinde, baskılara göğüs gererek belediye başkanlarını ve milletvekillerini seçiyor, faşist iktidar da "ben bunları beğenmedim’’ deyip zorla görevden alıyor. Propagandası da bellidir, "Bunlar Kandil’e para akıtıyorlar ve sırtını oraya dayıyorlar.’’ Ne kötülük yapsalar, hangi hukuksuzluğa imza atsalar Kandil veya PKK diyerek her şeyin üstünü örtüyorlar ve halkı, muhalefeti susturuyorlar.
Faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemlerde, köylerin yakılıp boşaltıldığı zamanlarda bile bir biçimde Kürt sorunu tartışılıyordu. Şimdi Türk basınında hiçbir biçimde Kürt sorunu tartışılmıyor, tartışılmasına olanak verilmiyor. AKP bütün basını ele geçirdi. Yüz yıllık Kürt sorununu sadece terör ekseninde tartışıyorlar. Uzman diye özel harp elemanlarını basına doldurmuşlar, 'PKK nasıl bitirilecek, teröre karşı içeride ve dışarıda neler yapılıyor' dışında kimsenin konuşmasına ve düşünmesine izin vermiyorlar. Kürt sorunu yoktur, terör vardır ve teröre karşı mücadele dışında bir yol ve çözüm yok algısı yaratıyorlar. Bir biçimde Türk halkı ve muhalefet teslim alınmış, beyinler ve yürekler karartılmış.
Bu konuları sık sık yazıyorsunuz, tekrar ediyorsunuz denilebilir. Doğrudur, çok yazıp tekrar ediyoruz. Çünkü bunlar can yakıcı sorunlar olarak devam ediyor. AKP ve MHP saldırılarını sürdürüyor. İç ve dış kamuoyunu manipüle etmeye devam ediyorlar. Bu Erdoğan, Bahçeli klasiğidir, bunları biliyoruz, demek dünyanın ve Türk kamuoyunun bildiği anlamına gelmiyor. Bu açıdan özellikle Kürt halkı ve demokrasi güçleri de bıkmadan usanmadan iç ve dış kamuoyunu aydınlatmalıdır. Diplomasi ve propaganda çalışmaları bir seferberlik havasında yürütülmelidir. Devletlerle görüşmeler, diplomasi çalışmaları da olmalı. Ama esas olara halklara, demokrasi güçlerine ulaşılmalı. Herkes Kurdistan’da neler olduğunu bilmiyor. ABD, Avrupa, ilgili güçler neler olduğunu iyi biliyor, denilebilir. Doğrudur, bu devletler ve istihbaratları buralardalar, Türkiye’nin ne yaptığını ne istediğini biliyorlar. Ama bu, halkların bildiği anlamına gelmiyor. Bu açıdan yurtiçi ve yurtdışı bütün ilişkiler ve kurumlar oldukça örgütlü ve koordineli bir bilgilendirme ve harekete geçirme kampanyası düzenlemelidirler. Türk devleti belediye seçimlerini bile bahane yaparak Rojava’ya savaş ilan ediyor. Kürtlerin bütün çalışmalarını ve kazanımlarını bertaraf etmek konusunda kararlıdırlar. Buna karşı aynı kararlılıkla durulmalıdır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika