Reqa zaferi ve Efrîn direnişi
Çok açık ki, İdlib üzerindeki söz konusu kirli pazarlık devam etmektedir. Yine İdlib ve benzeri alanlardaki faşist çete sürülerinin Efrîn ve çevresine taşınması faaliyetleri de sürmektedir.
Çok açık ki, İdlib üzerindeki söz konusu kirli pazarlık devam etmektedir. Yine İdlib ve benzeri alanlardaki faşist çete sürülerinin Efrîn ve çevresine taşınması faaliyetleri de sürmektedir.
Kuzey-Doğu Suriye’nin en büyük kenti Reqa’nın faşist DAİŞ çetelerinden kurtarılmasının birinci yıl dönümü yaşanıyor. QSD, YPG ve YPJ güçleri ve Fırat’ın doğusundaki halklar tarihi Reqa zaferini kutluyor. Özellikle YPJ komutan ve savaşçıları “Reqa zaferi dünya kadınlarına umut oldu” diyerek kutlamaların ve sevincin başını çekiyor. Savaşta olduğu gibi, bir yıldır yeniden inşa çalışmaları da Kürt-Arap dostluğunu güçlü bir biçimde pekiştiriyor.
Kuşkusuz söz konusu zaferi hiç kimse küçük göremez ve kutlama yapan güçleri eleştiremez. Çünkü bileklerinin hakkıyla kazandılar bir yıl önceki zaferi. Yüzlerce şehit ve yaralı vererek elde ettiler bu sonucu. Faşist DAİŞ çetelerinin “Başkent” olarak ilan ettiği kenti özgürleştirmek elbette kolay değildi. Reqa zaferi, aynı zamanda faşist DAİŞ’in de çöküşünü ilan etti. Zaten son bir yıldır DAİŞ saldırıları çok azaldı ve tüm dünyada insanlık bu zalim saldırılardan büyük oranda kurtulmuş oldu.
Kuzey-Doğu Suriye’nin özgürlük ve savunma güçleri bir yandan Reqa zaferinin birinci yıl dönümünü kutlarken, bir yandan da Efrîn’i faşist AKP-MHP çetelerinden kurtarmak için amansız bir direniş yürütmektedir. Efrîn coğrafyası faşist Türk ordusunun çete birliklerine her gün mezar olmaktadır. Son dönemde Efrîn’deki YPG ve YPJ eylemlerinde gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. Reqa nasıl DAİŞ faşizminden kurtarıldıysa, Efrîn’in de AKP-MHP faşistlerinden öyle kurtarılacağı anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, Kuzey-Doğu Suriye savunma güçleri tarafından Reqa’nın özgürleştirilmesinin üzerinden tam üç ay geçmişti ki, Kürt düşmanı TC güçleri tarafından Efrîn’i işgal saldırısı başlatıldı. Daha o zamandan herkes, Efrîn’i işgal saldırısının Reqa’nın kurtuluşuna karşı yapılan bir misilleme olduğunu değerlendirdi. Böylece faşist DAİŞ ile AKP-MHP faşizmi arasındaki ilişkiyi ve birliği ortaya koydu. 20 Ocak tarihinden bu yana yaşananlar da söz konusu gerçeği her bakımdan doğruladı.
Kuşkusuz bu belirtilenler arasında tuhaf veya çelişkili karşılanacak hiçbir şey yoktur. DAİŞ çeteleriyle tam olmasa bile, El Nusra çeteleri ile AKP-MHP faşizminin aynı olduğu tartışmasızdır. Dahası El Kaide’nin Suriye versiyonu olan Cephetun Nusra çetelerini AKP Yönetiminin ve Tayyip Erdoğan ile Hakan Fidan’ın örgütleyip yönettiği artık herkes tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Bundan dolayı da faşist DAİŞ çetelerinin AKP-MHP faşizmi tarafından bir biçimde desteklenmiş olması anlaşılırdır.
Burada anlaşılmaz olan şey, Reqa’da DAİŞ’e karşı QSD birliklerinin yürüttüğü özgürlük direnişinden yana olduğunu söyleyen bazı çevrelerin, aynı QSD birliklerinin Efrîn’de faşist TC işgaline karşı yürüttüğü direnişe karşı çıkmış olmasıdır. Dahası Efrîn’i işgal saldırılarında faşist TC güçlerine bir biçimde destek vermesidir. Başta Rusya ve İran olmak üzere ABD ve AB devletlerinin durumu böyledir. Hatta TC işgaline verilen destek bugün de devam etmektedir. Nitekim QSD güçlerinin Efrîn direnişine karşı çıkılırken, başta El Nusra olmak üzere çeşitli çete güçlerinin Efrîn’e yerleştirilmesi için AKP-MHP faşizmiyle pazarlıklar yapılmaktadır.
Rusya ve İran’ın İdlib üzerinde yürüttükleri pazarlıklardan çıkan temel sonuç bu olmuştur. Derler ya “Alavere dalavere Kürt Mehmet Nöbete” diye; işte İdlib pazarlıklarından da bu sonuç çıkmıştır. Sayıları yüz binlere ulaştığı söylenen çete güçleri söz konusu pazarlıklara dayalı olarak Efrîn’e yerleştirilmeye ve bu temelde Efrîn’in demografyası değiştirilmeye çalışılmıştır. Yani TC’nin Efrîn’i Kürtsüzleştirme ve de Türkleştirme operasyonu devam etmiş ve söz konusu güçlerden de destek bulmuştur. TC’nin her gün işlediği Kürt soykırımı suçuna ortak olunmuştur.
Çok açık ki, İdlib üzerindeki söz konusu kirli pazarlık devam etmektedir. Yine İdlib ve benzeri alanlardaki faşist çete sürülerinin Efrîn ve çevresine taşınması faaliyetleri de sürmektedir. Bazı çete güçlerinin mevcut çekilme kararını kabul etmediği, AKP-MHP Yönetiminin onları çekilmeye ikna etmek için çalıştığı ve bunun da çok olumlu olduğu söylenmektedir. Halbuki söz konusu çekilmeyi yavaşlatan, bazı güçlere “Çekilmeyin” diyen AKP-MHP faşizminin kendisidir. Bu biçimde oyalama yaparak zaman kazanmaya ve değişebilecek durumlara göre El Nusra çetelerinin İdlib’de kalmasını sağlamaya çalışmaktadır. Aslında İdlib’deki gerçek duruma ilişkin doğru ve yeterli bilgi dünya kamuoyuna yansımamaktadır.
Burada şu soruyu sormak önemli olmaktadır: Rusya Yönetimi Soçi’de Tayyip Erdoğan ile hangi pazarlıkları yapmış ve İdlib’den faşist çete güçlerinin çekilmesinin yavaşlatılması karşılığında AKP Yönetiminden hangi tavizleri koparmıştır ki, İdlib’de bugünkü TC Yönetiminin tavrını övmekte ve olumlu bulmaktadır? Nitekim birçok çevre İdlib’deki çetelerin anlaşmalara uymadığını ve bunun da Tayyip Erdoğan Yönetiminden kaynaklandığını söylerken, bunlara ters olarak Rusya Yönetimi İdlib’deki TC tutumunu olumlu bulmaktadır. Oysa aynı Rusya Yönetimi, gittikçe sıklaşan oranda “Esas tehlikenin Fırat’ın doğusunda olduğu” biçiminde açıklamalar yapmaktadır.
Bilindiği gibi, Astana Üçlüsü’nün basına açık yapılan Tahran zirvesinde Rusya ve İran yönetimleri İdlib üzerinde dururken, Tayyip Erdoğan ısrarla dikkatleri Fırat’ın doğusuna çekmeye çalışmıştı. Her fırsatta “Esas tehlike Fırat’ın doğusunda” demişti. Şimdi benzer açıklamaları Rusya ve İran yönetimlerinden de sıkça duyuyoruz. Her iki devletin yöneticileri de, tıpkı AKP-MHP Yönetimi gibi, “Esas tehlike Fırat’ın doğusunda” biçiminde açıklamalar yapıyor. Belli ki bu konuda Tayyip Erdoğan Yönetimi ile sıkı pazarlıklar yapılmış ve birçok tavizi koparmış bulunuyor. Bu biçimde Efrîn’deki suçlu konumlarını gizlemeye çalışıyorlar.
Oysa Fırat’ın doğusunda ne Rusya ve İran’ı, ne de Suriye’yi tehdit eden hiçbir şey bulunmuyor. Tersine Fırat’ın doğusunda Suriye’yi demokratikleştirecek ve birleştirecek çalışmalar yapılıyor. Tüm halkların özgürce örgütlenerek katıldığı yeni demokratik bir yönetim geliştiriliyor. Hem de bu çalışmalar Güney’de DAİŞ faşizmine karşı ve Efrîn’de ise AKP-MHP faşizmine karşı aktif savaş içerisinde yürütülüyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öngördüğü demokratik özerklik sistemi içerisinde birleşen halklar, tüm Suriye ve Ortadoğu için gerçek bir çözüm modeli olabilecek bir sistem geliştiriyor.
Şimdi söz konusu bu sistemle ilişkilenerek çözüm modelini anlamaya çalışmak varken, bunu bir yana itip de “Esas tehlike Fırat’ın doğusunda” demek ne anlama geliyor? Bunun kirli çıkarlar temelinde faşist TC’nin sömürgeci-soykırımcı zihniyeti ve siyaseti ile ortaklaşmak anlamına geldiği açık değil mi? Kuşkusuz gerçek olan bu sorulardır ve Rusya ile İran devletlerinin Kuzey-Doğu Suriye’yi hedef gösteren tehlikeli açıklamalarının başka bir anlamı yoktur.
Peki bütün bu olup bitenlere ne demeliyiz? Belli ki Astana Üçlüsü arasında Kuzey-Doğu Suriye’yi hedef alan tartışmalar yapılmakta ve kirli pazarlıklar temelinde yeni bir anlaşmaya varılmaya çalışılmaktadır. Tayyip Erdoğan Yönetiminin ikide bir Minbic’i ve Kobanê’yi hedef yapıp tehdit etmesi buradan kaynaklanmaktadır. Eğer destek bulabilirse, 2019 baharında yapılacak olan yerel seçimleri kazanmak için de AKP-MHP faşizmi bu alanlarda yeni maceralara girişebilir ve yeni işgal saldırıları başlatabilir. Destek bulamadığı durumlarda da Rusya ve Suriye Yönetimlerini Kuzey-Doğu Suriye’ye saldırtmak için tahrik ve teşvik etmeye çalışır.
Söz konusu bu durumun Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan halklar açısından çok ciddi bir tehdit olduğu ve tehlike oluşturduğu açıktır. Bu durum hiç de dikkatsiz ve hazırlıksız olmayı kabul etmez. Peki böyle bir tehlike en somut olarak nasıl savrulabilir? Çok açık ki, AKP-MHP faşizmine karşı Efrîn Özgürlük Direnişini geliştirerek ve zafere kavuşturarak söz konusu kirli planlar boşa çıkartılıp yenilgiye uğratılabilir. O halde Efrîn Direnişi başta olduğu gibi bugün de kutsaldır ve Çağın Direnişi konumundadır. Bu temelde de sahip çıkmayı gerektirir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika