Riyad’da Arap ve İslam birliği toplandı. Toplantının amacı İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarının ve kuşatmanın sonlandırılmasıydı. İslam ve Arap ülkeleri kendi toplumlarının baskısı altındaydılar. Devlet ve hükümet olarak İsrail’e karşı bir şey yaptıkları ve yapacakları yoktu. İsrail’e düşman olduğunu ve Hamas’ı desteklediğini açıklayan İran bile savaşa katılmak istemiyor. Kendisine bağladığı gruplar üzerinden ABD’ye mesajlar verip bölgede başını ağrıtacağını belirtiyor. İran daha çok vekalet savaşını örgütlüyor.
İsrail karşısında atıp tutan ve Hamas’ı mücahit ilan eden Erdoğan ise İsrail ile ticaret hacmini artırmakla meşgul. Açıklanan verilere göre Türkiye’nin İsrail’le olan ticaretinde büyüme var. Mevcut devletlerin çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğu bilinmeyen bir şey değildi. Şimdi İsrail’i eleştirmek ve bazı girişimlerde bulunmak fazla bir risk taşımıyor. İsrail’in saldırıları televizyonlarda canlı olarak yayınlanıyor. Bu da dünya kamuoyunu etkiliyor. Çünkü binlerce sivil, kadın, çocuk bu saldırılarda yaşamını yitiriyor. Aynı zamanda bir şehir dünyanın gözleri önünde öldürülüyor.
Arap ve İslam ülkeleri bir ayı aşkındır süren savaşta fazla bir şey yapmadılar. Yaptıkları daha fazla çağrılar ve diplomatik bazı girişimlerdi. Vicdan rahatlatma babında insani yardım gönderdiler. Türkiye insani yardım, ilaç vb. göndermekle çok şey yaptığını göstermek istedi ve bunu propaganda malzemesi yaptı. Zirvenin sonuç bildirgesi de belirttiklerimiz dışında bir şey anlatmıyor. İsrail’e çağrı yapılıyor; kuşatmayı kaldır ve saldırıları durdur. İsrail’e silah ambargosu uygulansın vb deniyor.
Zirvenin en büyük çelişkisi Erdoğan’ın ve Suriye, Irak temsilcilerinin yan yana bulunmasıydı. Zirve İsrail’in işgalini ve saldırılarını kınıyordu. Ama Erdoğan, Suriye ve Irak topraklarının önemli bir kısmını işgal etmiş. İşgal ettikleriyle yetinmiyor. Savaşı bu iki Arap ve İslam olan devletin içinde yaymak istiyor. İsrail’i etnik temizlik yapmakla suçlayan Erdoğan aynısını Kürtlere karşı yapıyor. Kürt halkı da İslam dinine mensup ve Suriye ile Irak’ın vatandaşlarıdırlar. Üzerinde yaşadıkları topraklar resmi olarak bu devletlerin sınırları içinde.
İnsan sormadan edemiyor; bu ne yaman çelişki! Filistinli olunca mazlum ama Kürt olunca görmezden gel! Bu hangi demokrasi ve din anlayışına, insani prensiplere sığar? Arap ve İslam olduğunu söyleyen devlet yöneticilerinin buna bir cevabı ve tepkisi olması gerekmez mi? Yıllardır Kürtlere yapılanlar herkesin malumudur. Bilmediklerinden değil. Daha çok milliyetçi bakış açıları ve çıkarları baskın geliyor. Onun için Kürtleri diplomasi ve siyasi gelişmelerin dışına atmışlar. Katliam ve göçlerine gözlerini kapatmışlar. Katar gibi ülkeler ise soykırımcı Erdoğan ve Türk devletinin ortağı olmuşlar.
Netenyahu, Gazze şeridini İsrail denetimine alacağını, güvenliğini sağlayacağını ve Hamas’ı yok edeceğini söylüyor. Faşist Erdoğan’ın söylediğinin aynısı! Erdoğan da Suriye’de 30 km derinlikte bir bölgeyi terör koridoru olarak niteliyor ve burayı güvenlik bölgem olarak ilan ediyorum, diyor. Sözü edilen bu 30 km derinlikteki bölge onların deyişiyle Kürt koridorudur. Yani Kürtlerin yoğun olarak yerleşik olduğu bölgedir. Türkiye, Kürtleri buradan sürerek, dışarıdan getireceği nüfusu onların yerine yerleştirmek istiyor. Bu etnik temizlik tanımını aşan düpedüz açık bir soykırımdır. Kürtler bir daha dönmemecesine topraklarından atılacak ve dağıtılacaklar. Yani halk olarak artık orada olmayacak ve yok olacaklardır.
Erdoğan sadece bir tehdit olarak bunları söylemiyor. 2018’den beri işgal ettiği Efrin gibi bölgelerde söylediklerimizi pratikleştirmiş durumda. Kürt nüfusun yerleşik olduğu bu bölgede etnik temizlik uygulanmıştır. Kürtlerin başına getirilmedik şey bırakılmadı ve bölge Kürtlerden boşaltıldı. Suriye’de işgal edilen bölgelerde on binlerce silahlı çete örgütlendirilmiş ve halkın üzerine salınmıştır. İşlenen savaş suçları dahil BM ve diğer kurumların raporlarına da geçmiştir. Ancak kimse bu konuda harekete geçmemiştir. Türkiye, Kürtlerin sahipsiz bir halk olması anlayışıyla istediğini yapmaktadır.
Filistin için ABD ve Avrupa’da barış isteyenler ve zulme karşı olanlar sokağa indiler. Kendi hükümetlerini baskı altına aldılar. Bu baskılar nedeniyle ABD dahil birçok yönetim tutumlarını gözden geçirmek ve bazı adımlar atmak zorunda kaldılar. Bir daha görüldü ki, halkların barış istemi ve ezilenlerden yana olmaları hükümetleri aşan sonuçlara yol açıyor. Kürt halkı da direnişi ve öz örgütlülüğüyle bu tecrit ve sessizlik duvarını aşacaktır. Halklara ulaşmak ve Türk faşizminin suçlarını deşifre etmeye devam etmek gerekiyor.
Kaynak: Ronahi Gazetesi