Seçimden sonra yaşanan zorbalıktır...

Erdoğan, Bahçeli, Perinçek, Ergenekon ve hepsinin de kümelendikleri yer olan AKP-MHP çatısı seçimi kaybetti. Demagoji yapsalar da, çatının tüm oyları üst üste konulsa da yine kaybettiler.

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilklere damgasını vurmaya, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir seçim tarifiyle tarihe yeni katkılar eklemeye devam ediyor. Yeni buluşlarla tam bir seçim kaosu yaratma çabasında olan Erdoğan 1 Kasım'da bizzat kendisinin müdahalesiyle yaptığı darbeyi şimdi YSK vasıtasıyla gerçekleştiriyor.

Her diktatör gibi Erdoğan da; "seçim kararını alıp sandıkları adres olarak gösteririm, ama o sandıklardan ben çıkarım, benden başka bir seçeneğin çıkmasına asla izin vermem" pratiğini gösterdiğini artık tüm dünya alem öğrenmiş durumda. Hatta hiçbir diktatör, Erdoğan kadar seçimlerle bu kadar açık ve kaba bir biçimde oynamadı, hiçbir faşist Erdoğan gibi net bir biçimde “seçim yaparım ama ben kazanırım” diye bir tutum içine girmedi. Hiçbir diktatör seçimlerde "kaybetti" diye onlarca kez oyların sayımını tekrarlamadı. “Ben kazanına kadar sayıma devam edin” diyen tek bir örneği yoktur.

ERDOĞAN DALGA GEÇİYOR...

Evet, Erdoğan resmen Türkiye halkıyla dalga geçiyor, eleştirilere deyim yerindeyse "pis pis sırıtarak" yanıt veriyor. Muhalefet konumunda olan CHP'yi ciddiye almadığı gibi bıyık altından gülerek "sen istediğin kadar 'ben kazandım de', yine de ben kazanacağım" deyip, bildiğini okumaya devam ediyor. HDP'in kazandığı birçok belediyeyi resmen gasp ederek, mazbataları AKP'de aday olanlara verip kendine göre yeni yasal düzenlemelere gidiyor...

Despotizm budur, faşizm bundan başka türlü değildir, Hitler ve Mussolini bundan daha farklı davranmadı. Bu diktatörler ya seçim yapma gereğini duymadılar, ya da yaptıklarında da, birazcık da olsa kendi kurallarına göre davrandılar. Elbette ki kendi kuralları kendilerini seçtirme, esas alma ve kendilerini bir biçimde iktidara taşıma kurallarıydı. Burada sorun yoktu, yani demokrasiye göre oluşturulan, herkese eşit fırsat tanıyan kurallar değildi, kendi kendini seçme ve seçtirme kurallarıydı. Ancak Erdoğan o kadar çaylak bir diktatör ki, koyduğu kurallarda ciddi bir sorun olduğundan "şimdiki" tablo ortaya çıkmıştır. "Şimdiki" tablo 31 Mart yerel seçimlerden sonra TSK ile ortaya çıkan tablodur.

AKP-MHP ÇATISI SEÇİMİ KAYBETTİ

Karşımızda ilginç bir tablo duruyor. Tablo şu; Erdoğan, Bahçeli, Perinçek, Ergenekon ve hepsinin de kümelendikleri yer olan AKP-MHP çatısı seçimi kaybetti. Demagoji yapsalar da, çatının tüm oyları üst üste konulsa da yine kaybettiler. Erdoğan, "blok olarak yüzde elli ikiyi biz aldık" dese de, yalandır ve demagojik bir söylemden öte bir şey değildir. "Güneydoğu'da yaşayan Kürt vatandaşlarım onlara iyi bir ders verdi" dese de her diktatörün, her faşistin, her imparatorun söylediği yalanların tekrarıdır.

Diktatörler birbirlerinin kopyaları gibidirler, konuşmaları olduğu kadar zihniyetleri de öyledir. Bir diktatör ha yüz yıl öne konuşmuş, ha onun bir türevi olan birisi yüz yıl sonra konuşmuş, fazla değişen bir şey olmaz. Açın tarihin sayfalarını hangi diktatörün ne konuştuğunu ve hepsinin de nasıl da birbirine yakın cümleler kurduklarını çok daha iyi görmüş olacağız. Bu nedenle, Erdoğan da diğerleri gibi doğru konuşmaz, hep ama hep gerçekleri çarpıtarak konuşur. Yalan ve saptırma onların uzmanlık alanlarıdır. Dolayısıyla Erdoğan seçimleri kaybetmesine rağmen kazanmış gibi davranması, konuşması ve tutum göstermesi son derece doğaldır.

HİLE OLDU YALANI...

Çok açık ve net söylemek gerekiyor; Erdoğan 24 Haziran seçimlerinin sonuçlarını 1 Kasım darbesiyle yok saymıştı. Şimdi de yerel seçimlerinin sonuçlarını "hile oldu" gibi yalanlarla yok sayma çabasında. İstanbul'da ortaya çıkan tablo gerçekten de ibret verici bir tablodur. Hiç bir diktatör böyle kaba tarzda gerçekleri tersyüz etmemiş ve milyonların gözlerinin içine baka baka yalan söylememiştir.

Derin devlet, Erdoğan, Bahçeli, Perinçek ve tüm iblis takımının bu yalan ve darbe gerçekliği, Kürdistan'da çok daha kaba bir biçimde uygulanmıştır. "KHK ile ihraç edilen ve belediye başkanı seçilenlere mazbatalarının verilmemesi" sözcüğün gerçek anlamıyla bir YSK darbesidir. YSK'ye görev ve yetki veren de hiç kuşkusuz ki Erdoğan'dır. Erdoğan "her halükarda ben kazanırım " demeye getiren bir politika izliyor.

Bunun dışında başka türlü izah etmek mümkün değildir. Yoksa ona yakın yerde mazbatanın HDP'den seçilen belediye başkanı yerine AKP'lilere verir miydi? YSK böyle haksız ve hukuksuz bir karar alır mıydı? Seçimden önce başvuruda bulunan adaylara "tamam aday olabilirsiniz" denilen kişiler seçildikten sonra bu kez, "hayır mazbatayı size vermem, başkasına vereceğim" diyen bir yaklaşımın demokratik bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün mü?

ERDOĞAN'IN 'YENİ TÜRKİYE'Sİ' TEHLİKEDE

Erdoğan'ın neden böyle bir yolu izlediğini söylemeye bile gerek. Erdoğan yapmak zorunda, çünkü iktidarını, yönetim ve hükümetini kaybediyor. Mevcut iktidar ve yönetim yapısı kaybedince, rejim de kaybeder. Çünkü yeniden oluşturulan rejim Erdoğan-Bahçeli ve Ergenekon'un yeni Türkiye'sinin rejimidir. "Yeni Türkiye rejimi" aynı zamanda Kürtlere karşı savaşı derinleştirme ve Ortadoğu'da ortaya çıkan Rojava devrimini tasfiye etmeyi görev olarak gören Türkiye rejimidir.

"Yeni Türkiye rejimi" Erdoğan-Bahçeli, AKP-MHP ve Ergenekon ittifakından oluşan uzun sürecek bir sürecin Türkiye'sidir. "Yeni Türkiye'nin ideolojik göstergesi fazla belirgin olmamakla birlikte zihniyet ve politik yol haritası tamamen ırkçı-faşist-katliamcı ve soykırımcıdır. İşte Erdoğan'ın öncülüğünde oluşan bu rejim ve soykırım Türkiye'si, daha önce oluşturulan konsept haritasından ayrılmak istemiyor. Bu nedenle oylarla oynuyor, yalan söylüyor, hile ve ne kadar kirli işler varsa hepsini bir seferde kullanıyor...

Her şeyden önce Erdoğan kaybetmiştir. Dayanaklarını tamamen yitirmiştir. Tüm büyük şehirlerde kitle tabanını da yitirmiştir. Aldığı oyları da iktidarda kalabilecek kadar yeterli değildir. Bu anlamda her yönüyle meşruiyetini kaybetmiştir. O halde yapılması gereken Erdoğan'ın iktidarı terk etmesi ve erken seçim kararına gitmesidir. Bundan başka hiç bir yol ve yöntem yoktur. Daha doğrusu Erdoğan'ın bunun dışında yapacağı başka bir şey söz konusu değildir. Bunun dışında yapacağı her şey yanlış olur...

ERDOĞAN ZAMANA OYNUYOR

Biliyoruz ki Erdoğan doğru yapmaz, yaptığı ve yapacağı her şey yanlış ve doğru olmayacaktır. Zira Erdoğan'ın kimyası hile ve yalanla yoğrulmuştur. Bu nedenle doğru düşünmesi ve doğru yapması düşünülemez. Bu durumda muhalefet ve HDP devreye girer. Her iki güç de Erdoğan'ın yaptıklarına göz yumamaz ve "itirazımız ettik, bekleyelim, yapılacak başka bir şey yok" gibi boş bir beklenti içerisine de giremez. Bu hem yanlıştır, hem de Erdoğan'a düşünme, ona zamana oynama ve süreci geçiştirerek kazanma fırsatı verilmiş olur.

Erdoğan zaten böyle bir şey istiyor. "Şimdi konuşuyorsunuz, ama daha sonra tıpış tıpış Ak Saraya geleceksiniz" dememiş miydi? Gerçekten de Kılıçdaroğlu ve diğerleri çok eleştirdiler, çok konuştular, çok polemik yaptılar ama daha sonra da Erdoğan'ın dediği gibi tıpış tıpış Ak Saray'a gidip konaklandılar. 24 Haziran seçimlerinde de aynısı oldu. Eleştirmekle yetinen muhalefet ve HDP sonuçta inisiyatifi tamamen Erdoğan'a kaptırdılar. Gelinen noktanın yol haritası biraz da o dönemde kaptırılan inisiyatifin yarattığı haritadır. Bu açıdan inisiyatif yeniden kaptırılmamalı, zaman tanınmamalı, sürecin biçimlenmesinde mutlak anlamda rol oynanmalı.

SIRA SOKAKLARDA HAK ARAMA ZAMANI

HDP bu tabloyu asla kabul etmemeli, "YSK'nin kararını bekliyoruz, hukuk ve yasalara göre hakkımız elimizden alınamaz" denilerek, pasif bir yol güzergahını tercih etmemelidir. CHP İstanbul'u asla vermemeli, YSK'nin zamana bıraktığı ve giderek kazanma heyecanını yatıştıran tutumuna karşı mutlak anlamda tavır geliştirilmelidir. Erdoğan'ın; oluşturmaya çalıştığı "ne yaparsak yapalım Erdoğan yine kendisine kazandırtır" algısının oluşmasına izin verilmemelidir. YSK'nin seçimi yenileme kararı da kabul edilmemelidir.

Şu an yapılan zorbalıktır, haksızlık ve hukuksuzluktur. Buna karşı eğer hukuk ve yasalar yoksa, tüm bunlar ortadan kaldırılmışsa o zaman sokakta, oy veren milyonlarla birlikte "zorbalığa dur" demek gerekiyor. Yoksa "nereye kadar" sorusu giderek anlamını yitirmiş olacaktır. Şimdi tam da zamanıdır. Seçim bitti, dolayısıyla söz de bitmiştir, sıra sokaklarda hak arama zamanıdır...