16 Eylül sabahı Kuzey Kürdistanlı yurtsever Ferhat Barış Kondu çalıştığı Can Diyarbakır firmasının ofisini açtıktan hemen sonra 92’ yıllarındaki kontravari saldırıları aratmayan bir biçimde saldırıya uğradı. Kuzey Kürdistan’daki siyasi faaliyetleri nedeniyle aranan ve bu yüzden Güney Kürdistan’a geçen Ferhat bu saldırıdan ağır yara alarak kurtuldu. Saldırı Süleymaniye için yeni bir durumdu ve yeni gelişmelerin peşi sıra geleceğinin habercisiydi.
Hemen ertesi günü ilkiyle bağlantılı ikinci saldırı gündeme geldi. Belli ki katiller kendilerine güveniyordu, belli dayanakları vardı ve belli güçlerden cesaret alıyordu.
17 Eylül sabahı saat 09.00 sıralarında ise ömrünü Kürt halkının haklı davasına adamış olan PKK’li devrimci Şükrü Serhat (Yasin BULUT) en az failleri kadar alçakça bir saldırıyla bir kontra tarafından arkasından dört el ateş edilerek şehadete ulaştı. Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre saldırı içerik biçim bakımından geniş ve kapsamlı bir organizasyonuna sahipti. Saldırı anında tetiği çeken katile olay mahalinde üç kişi keşif ve savunma amaçlı eşlik etmişti. Tetikçi infazı gerçekleştirdikten sonra da bu üç kişiyle birlikte Toyota marka bir pikaba binerek hızla alandan uzaklaşmıştı. Saldırı besbelli ki şehrin hareket tarzına, güvenlik durumuna hakim ve uzun süren keşif faaliyetleri ile çeşitli yardımlara dayanan geniş bir organizasyondu. Şükrü Serhat’ın tek başına çıkabileceği o an hesaplanmış, kaçış güzergahı belirlenmişti.
18 Eylül sabahı YNK İstihbarat örgütü Zanyari yaptığı açıklamayla bir failin yakalandığını ve fail ile birlikte olayı aydınlatacak çok sayıda materyalin ele geçirildiğini duyurdu. Açıklamaya göre yakalanan şahıs 16 Eylül sabahı Ferhat Barış Kondu’ya yönelik gerçekleşen saldırının failiydi. PKK’li devrimci Şükrü Serhat’ın katilleri henüz bulunamadığı gibi Kondu’ya yönelik gerçekleşen saldırının faillinin ortakları ve azmettiricilerine yönelik de bir açıklama yapılamadı. Kürdistan’ın her dört parçasında artan hassasiyet ve olayın öneminin YNK’nin çok acil konuyla ilgili sonuç eksenli açıklama ve bilgilendirme yapmasını gerektirdiği açık. Faillerin bulunması ve konunun aydınlatılması YNK yönetiminin Kürdistan halkına karşı acil yerine getirilmesi gereken görevi olarak şu dakikaya kadar da orta yerde duruyor. YNK’nin olay sonrası açıklamaları, yine şehidin taziyesine yapılan ziyaret ve verilen mesajlar umut vadediyor elbette. Bu tutum YNK’ye de Süleymaniye’ye de yakışan gerçek yurtsever tutum oluyor. Ancak hala ve acil yapılması gereken şeyler olduğu da ortada.
Peş peşe Süleymaniye’de gelişen bu iki saldırı uzun bir süredir Süleymaniye üzerinde oynanan Türk-KDP ortaklığındaki oyunun son halkası oldu. Uzun bir süredir belli bir gerginliğin sürdüğü Süleymaniye şehrinde böylesine kontravari katliam girişimlerinin olacağı, belli provokasyonlar tertipleneceği öngörülebilir bir gelişmeydi. Bu öngörülebilirlik ne yazık ki büyük devrimci Şükrü Serhat’ı kurtarmaya yetmedi. Ancak şimdi belli sorulara doğru cevaplar vermek, katliam ve provokasyon girişimlerini boşa çıkarmak için saldırının hedefini ve ardındaki güçleri doğru tanımlamak elzem ve ilk görev haline geldi. Eğer bunlar yapılamazsa bu saldırı bir konsept haline gelecek, Kürdistan’ın işgalinde ise yeni bir aşamaya ulaşılacak.
Bazılarının çokça ifade ettiği gibi her dört parça açısından stratejik öneme sahip Süleymaniye şehrinin sadece huzuru hedef alınmamıştı kuşkusuz. Bu değerlendirme olayı ideolojik ve politik bağlamından koparan oldukça saf bir değerlendirme olur. ‘Huzur’ her dakika işgal ve saldırı altındaki Kürdistan’da var mıydı ki? Faşizmin olduğu, elinin her yere uzandığı bir coğrafyada huzur olur muydu? Her gün amansız saldırılara karşı büyük direniş destanları yazarken bedel olan onca gence rağmen huzur Kürdistan’ın hangi mahallinde boy göstermişti. Huzurdan çok öfke değil miydi hakim durum. Süleymaniye’nin yurtsever halkı dağlarında henüz baharındaki onlarca genç toprak olurken huzur içinde uyudu mu? Olsa olsa direnenlerinin direnmekten gelen vicdanının huzurundan bahsedilebilirdi. ‘Huzur’ hedef alınan Kürt halkının özgürlük umudu olarak PKK’nin ta kendisiydi. Huzur umudun ta kendisiydi. Sadece Süleymaniye’nin değil tüm Güney Kürdistan’ın huzurunun da PKK’nin işgalci Türk ordusuna karşı yürüttüğü amansız direnişten geçtiği tartışma götürmez bir gerçekti. Özelde Süleymaniye genel olarak da Güney Kürdistan halkı herkes kadar huzurun özgürlükten geçtiğini iyi bilen bir halktı.
Açıkçası bu saldırı Kürt halkına yönelik ‘en küçük bir özgürlük umudunuza bile tahammül etmeyiz’ saldırısıydı. Toplumun aklına ve yüreğine kötü, karanlık ve zift gibi yapış yapış bir umutsuzluk halini çivi gibi çakıvermekti. Son yıllara damgasını vuran ve tarihe geçecek değerdeki gerilla ve halk direnişinin güç kaynağı olan öfkeyle dolu “Yeter! Zaman Özgürlük Zamanıdır!” haykırışını ‘yeter, yeter!’ biçimindeki aciz ve pişmanlıkla dolu bir inlemeye sızlanmaya çevirme saldırısıydı. Özgürlükten vazgeçirme, düpedüz teslim alma saldırısı...
Yanı başında da benliğini, özgürlük umutlarını ve ulusal değerlerini çoktan kaybetmişlerin saltanat ve rant uğruna girdiği kapkaranlık bir ihanetti. Sonuç aldı mı? Elbette ki alamadı!
Aynı zamanda ulusal birlik umutlarının yeşerdiği yegane mekanlarından biri olarak Süleymaniye’de bu saldırıyı gerçekleştirerek failler ulusal birliğe de yöneldi. Uzun bir süredir işgalci ve teslimiyetçi çizgiye karşı ulusal birlikte ısrar eden, kardeş kavgasına ve TC’nin işbirlikçiliğine karşı direnen, her dört parça Kürdistan’daki ortak ruhu yaşayan Süleymaniye halkının bu tutumuna karşı geliştirildi. “Süleymaniye’yi Hêwlerleştirme” anlamını taşıyan bu saldırı o derin ihanet çukuruna çekebileceği kadar güç, örgüt, parti ve insanı çekme saldırısıydı.
Bu amaçlarla yüklenmiş geniş ve kapsamlı bir organizasyon olarak örgütlenmiş ve TC-KDP gibi güçlere dayandığı tartışma götürmez bir gerçek olan bu saldırının amaçları ortada. Zaten saldırının bu amaçları faillerin eşgalini de ortaya koymaya yetiyor. Rojava’da, Metina’da, Zap’ta, Avaşin’de ne yapılmışsa şimdi de aynısı yapılıyor. Aynı amaçlar galip gelsin, büyük bir provokasyon ile direniş kaybetsin, özgürlük kaybetsin, demokrasi kaybetsin ve birlik kaybetsin isteniyor.
Şimdi Kürdistan halkı için iyi bir sınav zamanıdır. Direnişi neredeyse tek başına sırtlayan gerillaya omuz vermek aynı amaçları taşıyan bu zifiri karanlık saldırı ve katliamlara karşı birlikte direnmek Kürt yurtseverliğinin gerçek sınavı olarak karşımıza çıkıyor. Süleymaniye ve Güney Kürdistan halkı başta olmak üzere tüm Kürdistan halkı ve örgütlü güçleri direnmeyi seçer, özgürlükte, demokraside, ulusal birlikte gösterdiği tutumunu sürdürür daha da derinleştirirse o zaman Kürtlük kazanacak özgürlük kazanacaktır. O zaman belki de Süleymaniye Ulusal Birliğin kalesi olacak Büyük devrimci Şehit Şükrü Serhat ise Birliğin sembolü haline gelecektir. Bu saldırının bir amacı olan umutsuzluğa karamsarlığa kapılmanın yeri yoktur. Umut her zamankinden güçlüdür. Bunlar olursa gerçek huzur da o zaman gelecektir.