PKK’nin Türk devletine karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesi, Önder Apo’un esaretiyle birlikte sona ermese de yoğunluğu askeri olarak azalmıştı. Önder Apo’nun esaretinin üzerinden 25 yıl geçti. Uluslararası Komplo birçok konuda gelişmeye yol açtı. Paradigmasal değişim, örgütte değişim-dönüşüm gerekliliği nedeniyle yeniden örgütlenmeyi gündeme getirirken, bir yandan ‘çözüm süreci’ denen aşamaya gelinmiş oldu. Sürece ve sorunun demokratik çözümüne katkı amaçlı yapılan ateşkesler ve akamete uğrayan süreçler neticesinde, gelinen aşamada 50 yıllık mücadele tarihinin en amansız savaşına girilmek zorunda kalındı.
Önder Apo’nun esareti, Başûrê Kurdistan’da işbirlikçi önderliğinin önünün açılmasına da yol açtı. KDP kendi imkanlarıyla iktidara gelen bir örgüt değildir. Başûr'daki federal bölge oluşumu için Erdoğan “hatalı bir oluşum” olduğunu defalarca dile getirdi.
Türkiye’deki faşist AKP-MHP iktidarının Kürt politikası, tamamen Kürt'ün imhasına, kazanımlarının ortadan kaldırılmasına dönük olmuştur. Sorun PKK’nin tasfiye edilmesi sorununu çoktan aşmıştır. Faşist-işgalci TC, PKK sorununu gerekçe göstererek Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimini hedefleyerek işgal saldırılarını yoğunlaştırmaktadır. SİHA’larla suikastlar yapmaktadır. İç karışıklık çıkarmakta, toplumu dağıtmak için akla hayale gelmedik özel savaş yöntemlerini uygulamaktadır. Benzer saldırılarını Şengal ve Maxmur’da da sürdürmektedir.
Türk devletinin bu Kürt düşmanlığı ne yazık ki Başûrê Kurdistan Federal Bölge Yönetimi tarafından yeterince idrak edilmemektedir. Türk devletinin Başûr'u işgali geçici sıradan bir işgal değildir. Bölgesel yönetimin altındaki toprak zemin kaymış durumda olmasına rağmen bunu fark etmemek, eğer bilinçli değilse gaflettir. Türk devletinin Başûrê Kurdistan’a saldırılarının nedeni ‘PKK’dir’ deyip ucuz siyasi hesaplarla açıklama yapan KDP yetkilileri, kendi akıbetlerinin ilerde ne olacağını bir kez daha durup düşünmeleri gerekir. Başûr'daki mevcut iktidar olanaklarıyla başı dönen, keyif içinde saltanat süren, zevkten sefadan dört köşe olan KDP’li yetkililer, sadece bu son süreçte kendilerini ilgilendiren siyasi gelişmeleri doğru okuyabilseler, PKK’e karşı kullandıkları saldırgan söylemlerden utanç duyacaklardır.
Türk devletinin Kürt politikası, uluslararası boyutları olan bir konseptin ürünüdür. Ortadoğu projesinin gereklilikleri neyse Kürtleri de bu projenin gereklilikleri temelinde oturtacaklar. Nitekim KDP’nin geleceği de büyük resmin sadece bir parça olmasının ötesine geçmemektir.
Konuyu biraz daha irdelemek için bazı konu başlıklarını sıralamak KDP’yi bekleyen hazin sonu okumada yardımcı olabilir.
Irak federal mahkemesinin Başûrê Kurdistan ve özellikle KDP’yi ilgilendiren kararları oldukça önemlidir. Siyasi yetkilerini, ekonomik durumunu, KDP’nin seçim kazanımlarını budayan hatta bölgenin federatif durumunu neredeyse tanınmaz hale getiren kararlar vermesi kendiliğinden gelişen bir durum değildir.
ABD’de Barzani ailesini ilgilendiren mahkeme kararı Mesrur Barzani’yi suçlayan birtakım haberlerin yayılmasının Irak Federe Mahkemesinin kararıyla aynı sürece denk gelmesi de oldukça manidardır. Barzanilerin çokça güvendiği Erdoğan faşist iktidarına, PKK’yi fişleyerek saldırılara zemin oluşturması bile Barzanileri hazin sondan kurtaramaz.
Barzanilerin Türkiye’deki mal varlıkları bile tehlike altındadır. Kendilerini Türkiye’ye o kadar çok bağımlı hale getirdiler ki, ajanlık yapmak durumunda kaldılar, iradesiz hale geldiler. KDP’nin Türkiye ilişkileri Arap ülkeleri açısından da not edilmektedir. Her tarafa ağız dolusu laf yapan bir diktatörlükle sıkı fıkı, sarmaş dolaş olmanın bir faturası olacağını bilmeyecek kadar siyasi körlük içinde olamazlar diye düşünüyoruz. Bazı Arap ülkelerinin, İran, İsrail ve hatta zaman zaman ABD’nin Türkiye ve KDP ilişkilerini çok tasvip etmediklerini vurgulamakla yetinelim.
Tarihte bile işbirlikçi temelde Türk devletine yaranmak için halkına ihanet eden kimi Kürtler cezalandırılmaktan kurtulamamışlardır. Şimdi sıra KDP’ ye gelmiştir. “Kendi halkına ihanet eden, günün birinde bana da ihanet eder” diye cezalandırılan ihanetçi Kürtlerin akıbeti hep benzer olmuştur.
Barzaniler, istedikleri kadar Türkiye’ye yakınlaşsınlar, Erdoğan ile kardeşlik ve dostluk bağı kursunlar, PKK’ye düşmanlık etsinler geleceğin siyasal konjonktüründe kendilerine yer bulmada zorlanacaklarını bilmelerinde fayda vardır. İşbirlikçi çizgiden beslendikleri kadar beslendiler, fakat kendilerini bitirmenin eşiğine getirdiler. Mevcut iktidarlarının baki olmadığını anlamaları gerekir.
KDP, Diktatör Erdoğan’ın Kürt politikasında sonuç çıkarması için, Türkiye’nin Müslüman kardeşlerle olan ilişki tarzını incelemesini salık veriyoruz. Müslüman kardeşler yönetimini Türkiye’de ağırlamıştı. Kendilerine Ankara’da büro tahsis etmişti. Tıpkı İsrail’e karşı Hamas’ı desteklediği gibi Ankara’da büro açmalarına, siyasi temsilciliklerine izin vermişti. Müslüman kardeşlerin Mısır’da iktidara gelmesinin en ateşli destekçilerinden biri Faşist Erdoğan olmuştu. Mursi’i iktidarını deviren Abdülfettah es-Sisi’ye, ağza alınmayacak laflar etti. Rabia işaretini sembolleştirerek iç ve dış siyasette çıkarları için kullandı. Köprünün altından çok su aktı. ‘Katil’ Sisi ‘Kardeş’ Sisi oldu. İsrail’le ilişkileri düzeltmenin karşılığında Hamas’ın temsilcisi Aruzi’yi sınır dışı ettiği gibi Mısır ile ilişkileri düzeltmek karşılığında ise kullanıp posasını çıkardıktan sonra Müslüman Kardeşleri de bir kenara bıraktı. Mısır’a yaptığı ziyaretin mükafatı olarak 8 ihvan üyesinin idamının onaylanması oldu.
Faşist Erdoğan, YNK’nin varlığına bile tahammül edemez hale geldi. Bafıl Talabani’ye boyun eğdirmek için tehditler yağdırıyorlar. Faşist diktatör Erdoğan, Barzanileri kendi terkisine alarak, KDP’yi topaç gibi çevirerek siyasi çıkarlarına hizmet eder hale getirdi. Bu yetmezmiş gibi şimdi de YNK’yi uydu bir siyasi oluşum haline getirmeye çalışıyor. Açıktan tehdit edecek kadar pervasızlaştılar. Kürtleri kendi siyasi çıkarlarına hizmet edecek duruma getirmek için ahlaksızca tehdit etmekte, saldırmakta gerektiğinde katletmektedir.
Ankara’nın imhacı, işgalci Kürt politikası değişmediği taktirde Başûrê Kurdistan’daki özerk yönetim de dahil Kürtlerin bütün kazanılmış hakları tehlikededir. Başûr'da, Rojava’da eldeki kazanımlar siyasi statüler de tehlikededir. Erdoğan’ın yaptığı son tehdidin amacı budur. 30-40 kilometrelik sınır hattını topraklarına katmak siyasi hakimiyetine almak istiyor. Buna Başûr da dahildir. Ne yazık ki KDP de bu tehlikenin en büyük destekçisi durumuna gelmiştir.
‘Yanlışın neresinden dönülürse kardır’ düşüncesiyle, PKK düşmanlığı üzerinden kurulan ve geliştirilen işbirlikçi çizgiden kendilerine hayır gelmez diyoruz. Tarih bunun örnekleriyle doludur.