Önder Apo’ya yöneltilen 9 Ekim 1998 uluslararası komplo saldırısı 25’inci yılını dolduruyor. 24 yıl 8 ayı İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemine karşı olmak üzere, söz konusu uluslararası komplo saldırısına karşı 25 yıldır Önder Apo öncülüğünde Kürt halkı ve dostları yiğitçe direniyor. Öncelikle tarihin bu en haklı ve anlamlı direnişini selamlıyoruz. “Güneşimizi Karartamazsınız” fedai direniş şehitleri şahsında bu tarihi direnişin tüm kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz.
Tarihin en haksız ve vicdansız saldırısı olan uluslararası komplo ve komploya karşı tarihi direnişin çeyrek asrı dolduruyor olması, en genel hatlarıyla da olsa bu sürecin değerlendirilmesini gerektiriyor.
Bilindiği gibi, 9 Ekim uluslararası komplosu ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kararlaştırılmış ve ABD yönetimince uygulanmış bulunuyor. Hedefi, Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki imhasıdır. Bu temelde PKK’nin tasfiyesi ve Kürt soykırımının tamamlanması öngörülmüştür. Önder Apo’nun fiziki imhası komplocu yöntemlerle başarılamayınca, bu sefer 15 Şubat komplo planlamasıyla idama dayalı fiziki imha esas alınmıştır. Bu da başarılamayınca, İmralı tecrit ve işkence sistemi altında çürütme ve ideolojik-siyasi yenilgiye uğratma politikası izlenmiştir. Önceki yöntemler gibi, bu saldırı yöntemi de Önder Apo tarafından başarısız kılınınca, paradigma değişimi temelinde Önder Apo gerçeği küresel bir Önderlik haline gelince, bu kez son yılların mutlak iletişimsizlik yöntemiyle tüm bunların intikamını almayı hedefleyen sadistçe bir saldırı süreci başlatılmıştır.
Tüm bunlar gösteriyor ki, 25 yıllık uluslararası komplo saldırısı, tarihin en haksız, vicdansız ve örgütlü saldırısıdır. Buna karşı 25 yıllık tarihi İmralı direnişi de tarihin en haklı, anlamlı, cesur, fedakâr ve yiğit bir özgürlük direnişidir. Peki 25 yıllık böyle amansız bir mücadelede kim kazanmış, kim kaybetmiştir? Kimler ne tür planlar yapmış, hangi sonuçları elde etmiştir? Çok genel de olsa bu soruların cevaplarını tanımlamak kuşkusuz öğretici olacaktır.
Dikkat edilirse, uluslararası komployu planlayıp uygulamaya koyan güçler öncelikle Önder Apo’nun fiziki imhasını hedeflemişler, ancak hem kim vurduya getirme ve hem de idam yöntemiyle bunu başaramamışlardır. Önder Apo, söz konusu imha saldırılarını boşa çıkarmayı başarmıştır. Komplocu güçler, bu sefer İmralı tecrit ve işkence sistemi altında çürütme politikasıyla Önder Apo’yu yenilgiye uğratmak istemişler, ancak Önder Apo paradigma değişimiyle kendini yenileyip yeni çizgi geliştirerek bu saldırıyı da boşa çıkartmayı başarmıştır. Dahası çok kıt imkâna dayalı olarak yürüttüğü çalışmalarla geliştirdiği yeni düşüncelerini partiye, Kürt halkına ve tüm insanlığa ulaştırmayı da başarmıştır. Böylece İmralı tecrit duvarlarını da esas olarak parçalamıştır. Son sürecin mutlak tecridi, aslında bu durumun intikamını almaya dönüktür.
Komplocu güçler, defalarca yeniledikleri saldırı planlarının hiçbirinde esas olarak başarı elde edememişlerdir. Fakat Önder Apo’yu İmralı rehine sistemi içine alarak örgütlü pratik mücadele yürütemez konuma getirmişlerdir. Kendi kazanımlarını da işte bu durum üzerine kurmaya çalışmışlardır. Örneğin, bu duruma dayanarak Saddam Hüseyin Yönetimini tümden ortadan kaldırmışlar ve PKK’nin Güney Kurdistan ve Irak’a dönük askeri-pratik yayılmasını engellemişlerdir. Irak’ı zayıflatarak sözde İsrail’in güvenliğini sağlamışlardır. Yine 2010 yılından itibaren gelişen “Arap Baharı” kapsamındaki halk hareketlerini bu temelde etkileme imkânı bulmuşlardır. Tüm bunların sonucunda, öngördükleri ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirememişler, ancak Hindistan-Suudi-İsrail-Yunanistan hattından oluşan yeni bir enerji yol projesine ulaşmışlardır. Ayrıca ulus üstü sermaye tekelleri önemli vurgunlar vurmuştur.
Önder Apo ve PKK açısından değerlendirilirse, evet ağır bir bedel ödenmiş ve önemli acılar yaşanmıştır, yine Güney Kurdistan’a ve oranın üzerinden Arap sahasına yayılma engellenmiştir, askeri-pratik açıdan belli bir daralma ortaya çıkmıştır; fakat bunlara karşılık İmralı Direnişi öncülüğünde 25 yıldır direnilerek Özgürlük Hareketi’nin daha büyük kitleselleşmesi, Rojava Devrimi’nin başarısı temelinde Arap sahasına Suriye üzerinden yayılma imkânı ve Kürt özgürlük mücadelesinin küresel düzeyde yayılıp büyük dostluklar edinmesi sağlanmıştır.
Tabi İmralı Direnişinin çok daha büyük kazanımı, Önder Apo’nun paradigma değişimi temelinde Üçüncü Önderliksel Doğuşu gerçekleştirmesidir. Uluslararası komplo saldırısı ve İmralı koşullarıyla karşılaşılmama durumunda bunların başarılmasının imkânsız olacağını Önder Apo açıkça ifade etmiştir. Devletçi paradigma temelinde elde edilen siyasi ve askeri kazanımların da kalıcı olmadığı, diğer birçok ülkenin pratiği ile kanıtlanmıştır. O halde, geçen 25 yılın ve İmralı Direnişinin en büyük kazanımı, en büyük devrimi paradigma değişimidir. Ekolojiyi ve kadın özgürlüğünü esas alan demokratik modernite paradigmasıyla, başta Kürt ve kadın sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunların kalıcı çözümü imkân dahiline girmiştir. Böylece Önder Apo gerçeği küreselleşerek, tüm ezilen ve sömürülenlerin önderi konumuna ulaşmayı başarmıştır. Bu temelde, en çok ezilen kesim olan kadınlar Jineolojiye kavuşmuş, kadın özgürlük devrimi bilimsel bir yapı kazanmıştır. Böylece kadın özgürlüğüne dayalı toplumsal özgürleşmenin önü açılmıştır.
Tıpkı Kürt sorununun yaratılmasında olduğu gibi, onun son planlı saldırısı olan uluslararası komplo saldırısını da küresel kapitalist modernite öncülüğü örgütlemiş, yükünü ise Türkiye’nin üzerine yıkmıştır. Önder Apo, komplo ve İmralı saldırısında Türkiye’nin rolünü ‘gardiyanlık’ olarak tanımlamıştır. Yine 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplo saldırısının en çok Türkiye’yi hedeflediğini defalarca ifade etmiş ve en geniş biçimde değerlendirmiştir. Gerçekten de 25 yılın sonundan bakıldığında, 25 yıllık uluslararası komplo saldırısının en çok etkisi Türkiye üzerinde olmuştur.
Türkiye’nin tek kazananı Tayyip Erdoğan kişiliği ve etrafında toplanan bir avuç yağdanlık para babasıdır. Tayyip Erdoğan kişiliğinin önü uluslararası komplo temelinde açılmış, diğer siyasetçilerin başarısız kalması sonucunda söz konusu kişilik bugünkü diktatörlük düzeyine ulaşmıştır. Bunun dışında Türkiye’nin tümü komploda en çok kaybeden olmuştur. Hatta Kemalistlerin kurduğu devlet sistemi bile darmadağın edilmiş, ortada çeteler topluluğu dışında devlet denebilecek bir yapı kalmamıştır. Türkiye toplumu on binlerce gencini komplo saldırısında kaybetmiş, yüz milyarlarca dolarını komplo saldırısı için harcamış, özel savaş kapsamında ve ağır ırkçı-şoven propagandayla en çirkin bir yozlaşmayı yaşamış, Türkiye’nin tüm imkânları satılarak toplumun geleceği ipotek edilmiş, toplumsal doku parçalanabileceği kadar parçalanmıştır. Bunlar sonucunda acaba toplumun aklı başına gelebilir mi? Son demokratik siyasete kısmi yönelim, zayıf da olsa böyle bir gelişmenin yaşanabileceğini göstermektedir. Belki de Türkiye toplumunun en önemli kazanımı bu olmaktadır.
Dikkat edilirse, geçen çeyrek asrın en önemli olayı 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplo saldırısı ve buna karşı tarihi İmralı Direnişidir. Bu saldırı ve direnişin herkesi etkilemesi, bazı açılardan kayba yol açarken, bazı açılardan da kazandırması söz konusudur. Bu sürecin en asalak ve uluslararası komplo saldırısından beslenen iki gücü ise Erdoğan ve Barzani aileleridir. Bu aileler, geçen süreçte Kurdistan ve Türkiye kaynaklarını sömürüp soğana çevirmek için ittifak halinde ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Kurdistan ve Türkiye’yi çökertip felaketin eşiğine getirirken, kendi aile ve hanedanlıklarını semirtmişlerdir.
Şimdi 9 Ekim itibariyle komplo saldırısının ve komploya karşı tarihi direnişin 26’ncı yılına girilmektedir. Çok açık ki bu yılda da komplocu güçler tüm imkânlarıyla saldıracaklar, İmralı Direnişi öncülüğünde Kürt halkı ve dostları da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü hedefiyle daha çok direnecektir. Belli ki, komplo saldırısının ve onu günümüzde yaşatan İmralı sisteminin devam etmesini en çok isteyenler Erdoğan ve Barzani aileleri olmaya devam edecektir. Komploya karşı 26’ncı yıl mücadelesi, İmralı sistemini paramparça ederken, aynı zamanda Erdoğan ve Barzani aile sultasına da son verecektir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika