8 Ekim’de de Cerablus’ta meydana gelen iki ayrı bombalı saldırıda 2 kişi öldü, 15 kişi yaralandı.
9 Ekim günü Ezaz’da seyir halindeki zırhlı bir araca yapılan saldırıda özel harekat polisi Cihat Şahin ve Fatih Doğan öldü. 2 Özel Harekat Polisi de yaralandı. TC İçişleri Bakanlığı ve TRT, saldırının Til Rifat’tan ve YPG tarafından yapıldığını duyurdu.
11 Ekim günü Suriye'nin Efrîn kentinde bir bombalı araç saldırısında 4 kişi öldü.
TC İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamalarda, “bu saldırıları PKK/YPG gerçekleştirdi” dedi.
10 Ekim akşamı kabine toplantısının ardından Tayyip Erdoğan da bu konuya değindi; “Suriye'den Türkiye'ye yönelik terör saldırılar konusunda artık tahammülümüz kalmadı. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte, ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız" dedi.
Rojava topraklarından Türkiye’ye yönelik değil saldırı, tek bir taş atılmadığını Erdoğan da, şürekası da, BM, ABD ve Rusya da çok iyi biliyor. Ama Tayyip Erdoğan, yaveri Hakan Fidan’ın, “gerilim yaratmak kolay, Suriye tarafından bu tarafa bir kaç havan atarız” tavsiyesinin işe yaradığını Efrîn ve Serêkaniyê işgali ile sınamış ve sonuç almıştı. Şimdi aynı adiliği, yine Rusya, ABD, BM ve AB’yi de ortaklaştırarak bu kez Til Rifat ve Mimbic üzerinde denemek istiyor.
Erdoğan’ın 10 Ekim akşamı yaptığı, “ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız” sözleri, harfi harfine Efrîn ve Serêkanîyê’nin işgalinden önce söylenen sözler.
Erdoğan’ın “oralarda etkin olan güçler”den kastı Rusya’dır. Çünkü ABD Başkanı Joe Biden, 7 Ekim günü yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları DAİŞ’e karşı mücadelemizi sekteye uğratıyor” dedikten sonra “ABD’nin Suriye’deki Acil Durum Hali”ni uzatma kararı aldı.
Biden neden böyle bir açıklama ihtiyacı duydu ve “acil durum” kararı aldı?
28 Eylül’de Soçi’de, Putin ile Erdoğan arasında yapılan görüşme kritik bir görüşmeydi. Öyle ki öncesi ve sonrasında görüşmeye ilişkin bilgiler basın ve kamuoyu ile paylaşılmadı. Ancak Rusya, İdlib’deki mevcut durumu sona erdirmekte kararlı. Türk askerleri ile Suriye Ordusu ve Heyet-i Tahrir’uş Şam çetelerinin İdlib ve M4 karayolundan çekilmelerini istiyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu konuda sık sık Türkiye’yi uyardığı da bir gerçek.
Bu nedenle basına yansımasa da Soçi görüşmesinde ana konu İdlib’di. Putin, Erdoğan’a, ortaklık yaptığı çetelerle birlikte İdlib’den çekilmesini istedi. Tayyip Erdoğan’ın bu talebi reddetme gücü ve ihtimali yoktu, bu talebi kabul etti. Ancak karşılığında Til Rıfat ve Mimbic’e yönelik yeni bir Türk/DAİŞ işgaline destek verilmesini istedi. Putin, yapılacak bir işgalin, “Fırat’ın doğusu”na değil, ABD’nin kontrolündeki bölgeye, “Fırat’ın batısı”na yapılması halinde destekleyeceklerini belirtti.
ABD, Soçi görüşmesinde konuşulanlardan ve bu pazarlıktan haberdar oldu. Türk ordusunun toplarla ve uçak saldırıları ile uzun zamandır Fırat’ın batısındaki Til Temir ve çevresini bombaladığı, sınırın kuzeyine tanklar ve zırhlı araçlarla büyük bir güç yığdığı gerçeği, böyle bir saldırı ihtimalini güçlendiriyordu. İşte ABD Başkanı Biden’in Türkiye’ye uyarı ve “acil hali uzatma” kararı bu şartlar altında gerçekleşti.
ABD açıklamasından sonra, Rusya ve Türkiye, Soçi görüşmelerindeki mutabakatlarını yeniden gözden geçiriyor. Türk ordusu ve bağlı çetelerin işgalindeki yerlerde, son bir ayda peş peşe yapılan organize saldırılar ve Erdoğan’ın açıklaması işgal hazırlığına işaret ediyor.
ABD’nin uyarılarından sonra İdlib’e karşı Til Rifat’ın pazarlık konusu haline getirildiğini, Anadolu Ajansı ve TRT haberlerinden anlamak zor değil. ABD ve Rusya’nın geçmişteki tutumları hem Tayyip Erdoğan’ın hem sahadaki çete gruplarının en büyük güvencesi.
Olası bir işgal saldırısında, bu kez de önceki işgal gibi ABD ve Rusya sessiz kalacak mı? Kara savaşında, YPG/YPJ ve QSD güçlerine karşı defalarca yenilgiye uğramış Türkiye/DAİŞ ittifakına bir kez daha Suriye hava sahası açılacak mı?
Tayyip Erdoğan ve TSK/DAİŞ ittifakı yeni bir işgali, bu ihtimali güvenceye aldıktan sonra gerçekleştirebilirler.
Gerçek ve görünen o ki, Güney Kürdistan’daki işgal istedikleri gibi sonuçlanmayınca rotayı yeniden Rojava’ya çevirdiler ve hedefteki yer Til Rifat görünüyor.
Yakın bir süre önce birçok generalin emeklilik talebinde bulunması, bir kısmının TSK’den istifa etmesi, bunların isim ve sayılarının ısrarla gizlenmesi, Suriye topraklarına yapılacak yeni işgal saldırısı konusundaki görüş ayrılığı ile ilgilidir.
Kendisinin ve ailesinin ikbali için her türlü adiliği ve her türlü kötülüğü göze alan bu diktatör bozuntusu, yeni bir işgalin ve yeni bir savaşın hazırlıklarını yapıyor.
Böyle bir işgal gerçekleşirse sonuçları ve Türkiye’ye maliyeti ne olur? Bu konu Erdoğan’ın umurunda değil.
Eski subay, DEVA Parti kurucularından Metin Gürcan, Erdoğan ve AKP’nin bir işgal saldırısında beklentisini özetlemiş; “her türlü riskine rağmen Suriye kuzeyine yönelik olası bir operasyon ekonomik krizin, işsizliğin, artan gıda fiyatlarının, TL’nin değer kaybının velhasılı genel yönetememe halinin üzerini bir örtü misali örtebilir. Ekranları haftalarca harita başında ‘o stratejik tepeyi, bu stratejik köyü’ anlatan stratejistler, terör ve güvenlik uzmanları doldurabilir. velhasılı bu kış da siyaseten rahat geçer.”
Sıradan memurluktan sarayda diktatörlüğe terfi eden bu adam, her geçen gün kendisine ve partisine karşı gelişen tepkilerin de, seçim anketlerinde açığa çıkan baş aşağı gidişin de farkında. Normal bir seçimle iktidar olamayacağını da çok iyi biliyor. Bu düşüşü engelleyecek, kendisini ve ailesini kurtaracak yegane yolun bir yerlerde “kazanılmış askeri zafer” olacağını düşünüyor.
Kaynak: Yeni Özgür Politika