YENİLENDİ

Yeni Özgür Politika ile dayanışma gecesi

Yeni Özgür Politika, kuruluş yıl dönümünü bir etkinlikle kutladı. DBP Eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, "Kimse Kürt halkına yeni bir yol tarif etmesin. Bizim açımızdan yürüyen bir süreç var; bu da Kürt halkının direnişidir” dedi.

Almanya’nın Frankfurt kentinde Saalbau Salonu'nda düzenlenen Yeni Özgür Politika ile dayanışma gecesi düzenlendi. Geceye çok sayıda okur katıldı. 

Dayanışma etkinliği bir dakikalık saygı duruşunun ardından başladı. Moderatörlüğünü gazeteci Gulistan İke’nin yaptığı etkinliğe konuşmacı olarak Demokratik Bölgeler Partisi(DBP) Eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar katılırken sanatçılardan Beser Şahin, Çar Newa, ve Erdem Pancarcı da sahne aldı. 

Yeni Özgür Politika Gazetesini temsilen gazeteci Mordem Alişer Özgür basın adına bir konuşma yaptı. 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar da, Kürt halkının mücadelesinin devlet aklını ayağına getirdiğine işaret ederek, “Tokalaşmanın etrafında bir süreç tahlili yapılıyor, çok net söyleyelim bir süreç yok. Bizim açımızdan yürüyen bir süreç var bu da Kürt halkının direnişidir” dedi.

7 Ekim 2023’te Kürt halkının dostları tarafından dünyanın farklı 74 merkezinde startı verilen "Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm" hamlesinin büyük engelleri aşarak bir yılı geride bıraktığına dikkat çeken Çiğdem Kılıçgün Uçar, "Türkiye’de mevcut iktidar ve devlet aklı her ne kadar bu gerçekliği görmezden gelse de; İran’dan Hindistan’a, Latin Amerika’dan Afrika’ya sadece Sayın Öcalan’ın kendisi değil en çok da fikirleri ve çözüm önerileri tartışılıyor. Bütün bunlar bu kadar aleniyken mevcut devlet aklının yüzleşme, barış, ortak yaşam iradesinden kaçınarak sergilediği tavır başka bir yere götürüyor" dedi.

DBP Eşbaşkanı ve İstanbul Milletvekili Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın geceye katılan halka hitaben yaptığı konuşma şöyle: “Karşı karşıya olduğumuz bütün coğrafyalarda hedef alınan dilimiz ve dilimiz ile beraber hafızamızdır. Bir dili yaşatan halktır ve Kürt halkı bu mücadeleden asla vazgeçmedi. Dört parça Kürdistan’da, sürgünde nerede olursa olsun bu dil yaşıyorsa her birimizin inancı ve emeği ile oldu. Kürdistan’dan halkımızın kucak dolusu sevgilerini sizlere getirdim, iletiyorum.

FİKİRLERİ VE ÇÖZÜMLERİ TARTIŞILIYOR

Avrupa’da da startı verilen 'Kürt Sorununa Demokratik Çözüm, Öcalan’a Özgürlük' kampanyası bir yılını geride bırakırken çok büyük engelleri aşarak ilerledi. Türkiye’de mevcut iktidar ve devlet aklı her ne kadar bu gerçekliği görmezden gelse de İran’dan Hindistan’a, Latin Amerika’dan Afrika’ya sadece Sayın Öcalan’ın fikirleri ve çözüm önerileri tartışılıyor. Bütün bunlar bu kadar aleniyken mevcut devlet aklının yüzleşme, barış, ortak yaşam iradesinden kaçınarak sergilediği tavır başka bir yere götürüyor.

TOKALAŞMAK ÇOK KÜÇÜK BİR ADIM

Meclis’te 1 Ekim’de bir tokalaşma cereyan etti. Bu tokalaşmaya çok paha biçildi, bu pahanın yerini bulması gerekir elbette ki ama bunun için somut ve pratik adımın olması gerekiyor. Meclistekiler için, Kürt sorununım çözümüne uzak olanlar için belki o tokalaşma çok büyük bir adımdı ama açık ifade edelim; Kürt sorununun demokratik çözümü için, Kürt halkının verdiği mücadele karşısında o tokalaşma çok küçük bir adımdır. Ne adı söylenebilir ne de üzerine bir süreç tahlili yapılabilir.

Her biriniz burada bir sürgün hayatı yaşıyorsunuz; bunun kendisi bile çözüm konusunda devletin ve iktidarın alacağı pozisyona dair çok ciddi ipuçları veriyor. Türkiye’de demokratik siyaset yapan birçok arkadaşımıza uzun yıllar hapis cezaları veriliyor, hasta tutsakların sevdikleri ve aileleri ile bile vedalaşma hakkına izin verilmiyor, emekçiler ve kadınlar belirsiz bir gelecek ile baş başa bırakılıyor.

KÜRT HALKINA KULAK VERİLMELİ

Soruyoruz, bu tokalaşma neden bir yıl önce gerçekleşmedi? Oradan da bir cevap yok. Tokalaşmanın etrafında bir süreç tahlili yapılıyor. Çok net söyleyelim; bir süreç yok. Bizim açımızdan sürecin kendisi Kürt halkının özgürlük mücadelesi, Sayın Öcalan’ın 26 yıllık barış talebidir. 13 Ekim’de Amed’de Sayın Öcalan’a özgürlük şiarı ile bir miting gerçekleştirdik. Devletin Ankara’dan Amed’e kadar birçok engellemesi ile karşılaştık ama bütün Kürdistan ayaktaydı. Ve diyoruz ki bu tokalaşma üzerine bir şey inşa edilecekse; Kürdistan’da yollara düşen, kendi halkı ve mücadelesine, geleceğine sahip çıkan, Türkiye halklarının da bu özgürlükten pay alması için mücadele eden Kürt halkına kulak verilmelidir. Miting engellenmeye çalışıldı fakat akın akın halkımız geldi. Eğer bir süreç tarif edilecekse, eğer bir samimiyetten bahsedilecekse bu o gün tüm engellemelere rağmen Amed sokaklarında Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü haykıran Kürt halkının direnciydi.

HAREKETE GEÇİREN DİRENİŞTİR

Ortadoğu’da çok ciddi bir çatışma var. Bugün iktidarın ya da Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Esad ile görüşme ısrarının altında yatan nedir diye sorarsanız; KDP ile geliştirilen işgalle sonuçlanan ilişki biçiminin altında ne var diye sorarsanız; çok net söyleyebiliriz ki, Kürt halkının varlığı ve direnişidir. AKP-MHP iktidarını DEM Parti sıralarına getirerek tokalaşma gereği duydurtan şey, sizin sürgünde, bizlerin Kurdistan’da, cezaevinde ve sokakta geliştirdiğimiz direniş ve mücadeledir.

İKTİDARA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ

2013-15 yılları arasında Türkiye ve Ortadoğu’nun tanıklık ettiği 'çözüm süreci' adı altında bir dönemi yaşadık. Bugünden baktığımızda şunu çok net anlıyoruz. Mevcut devlet aklı o dönem Sayın Öcalan’ın Ortadoğu için tarif etmiş olduğu demokratik çözüm modelini hayata geçirmiş olsaydı, bugün Türkiye çok başka bir şeyi tartışacaktı. Yaklaşık bir haftadır konuşmayan kalmadı. Peki Şark Islahat planından, çöktürme planına ve bugüne gelinceye kadar niye hiç kimse Sayın Öcalan ve Kürt sorununun demokratik çözümü ile ilgili bir cümle kurmadı. Bu sorunun çözümü mevcut iktidarın kendisine bırakılamayacak kadar büyük ve ciddidir.

KİMSE YENİ BİR YOL TARİF ETMESİN

Bu ciddiyeti Kürt halkı ve ülkenin demokratikleşmesi için mücadele eden herkes taşıyor. O yüzden biz iktidarı da devleti de Sayın Öcalan’sız bir çözüm projesi kapsamında Kürt sorununu ele alırken ciddiyete ve samimiyete davet ediyoruz. Çünkü Kürt halkı o eli hiç bırakmadı. Bırakmadığı elden kastettiğim; Öcalan’ın çözüm projesi, onurlu bir barış ve tarihsel özgürlük mücadelesidir. Kimse Kürt halkına ve Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’a yeni bir yol tarif etmesin. O gün ne söylendi ise, hangi mücadele yürütüldüyse bugün de oradayız. Yani onurlu bir barış, demokratik çözüm iradesi ve ortak bir yaşam iradesi.

İMRALI’DA HAPSEDİLEN DEMOKRATİK ÇÖZÜM

İmralı adasında yaşanan tecridin kendisini sadece hukuki açıdan değerlendirmek mümkün değil. Korsan bir hukuk işletiliyor orada, hapsedilen esasında Kürt sorunun demokratik çözümü, Kürt halkının özgürlük talebi. Bugün muhatap alınıp alınmama ile ilgili çok şey söyleniyor. Hatırlayalım o dönemi. Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi için birçok tanımlama yapıldı. Çözüm projeleri kamuoyu ile açıklandığı zaman, çok kısa sürede Türkiye’de yaşayan halklarda 'Sayın Öcalan barışın elçidir, Sayın Öcalan’ın projesi Türkiye’nin siyasi ve politik geleceğinde çok önemli bir yol haritasıdır' fikri gelişti. İşte iktidarı korkutan budur. Sayın Öcalan’ın olmadığı bir mutabakat veya müzakerenin bir sonuca varması mümkün değildir.

YÜZYILLIK İNKAR İLE YÜZLEŞİLMELİ

Bugün Ortadoğu’da ateş çemberi varsa iktidar oradaki payı ile yüzleşmeye hazır mı? Bugün Ortadoğu’da yaşanan savaşta Kürt halkının direnişi ile karşılaşırım kaygısı ile getireceği tartışmalarla yüzleşmeye hazır mı? Yüzyıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde inkar ettiği Kürtler ve Aleviler ile yüzleşmeye hazır mı? Dolayısıyla bu yüzleşme ve Kürtlerin varlığına dair bir kabul gerçekleşemeden herhangi bir süreçten bahsetmek mümkün değil. Bizim açımızdan yürüyen bir süreç var; bu da Kürt halkının mücadelesi ve direnişidir. Var olsun, daim olsun! Bugüne kadar nasıl geldiyse aynı coşku ve direniş ile devam etsin.

BAYRAĞI TAŞIYACAKLARINA HİÇ ŞÜPHE YOK

Yeni Özgür Politika da bu sürecin önemli paydaşlarından ve yürütücülerinden biridir. İktidarlar en çok gerçek ile uğraşırlar, tıpkı Kürt hakikati ile uğraştıkları gibi. Kürt basın geleneği sadece Ortadoğu ve Türkiye’de değil dünya çapında basına dair bir ölçü oluşturdu. Kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile Kürt gazeteciler gerçeği yaşayacağı bedellerin önüne alarak hareket ettiler. Yoklukla, yoksullukla karşılaşacakları tüm engelleri göze alarak gerçekleri yazdılar. İktidarların toplumu kör edeceği esas gerçek şey gerçeklerden koparmaktır. Gurbetelli Ersöz’den Nagihan Akarsel’e, Gulistan Tara’dan Hêro Bahadîn’e kadar kadın gazeteciler özgürlük mücadelesinin çok güçlü bir sesi oldular. Bu ses tıpkı Apê Musa’nın generallerinde olduğu gibi hiç yalnız kalmadı. Bugün de salonda yüzlerce genç arkadaş ile karşılaştık, bu gençlerin bu bayrağı taşıyacağına dair hiç şüphemiz yok.

Kürdistan’da Kürt basının ortaya çıkardığı tablo esasen şunu ifade ediyor; halkların mücadelesinde, direnişte en büyük emeği veren basının yaşaması demek, o toplumun gerçeğiyle, hafızasıyla ayakta kalabilmesi demektir. Kürt basını bu geleneği çok ciddi bir şekilde hazırladı, sundu ve devam ettirmek için de elinden geleni yapıyor. Tabii iktidarların ve devletlerin boş durmadığını elbette biliyoruz. Sürgünler, katliamlar, getirilen yayın engelleri Kürt özgür basın geleneğinin yoluna döşenen taşlar gibiydi. Her bir set, her bir taş teker teker kaldırılarak yıllarca bu sözü, bu hakikati taşımanın onurunu yaşadı. Bugün bütün bir dünyada dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Her bir arkadaşımızın emeğine, yüreğine ve inancına sağlık.

DEVLET AKLINA DİZ ÇÖKTÜRDÜ

Kürt halkı yüzyıllık bir yalnızlığa mahpus edilmek isteniyor. Bu yüzyıllık yalnızlıkta ilmek ilmek bir yüzyıllık direniş örgütlendi. Kürt halkı sürgünde, zorluklar karşısında kendi kurumsal yapılarını kurarak, dev iktidarların elimizden almaya çalıştığı tarihimizi, hafızamızı, gerçekliğimizi sadece korumakla kalmadı, bütün dünyaya taşırmanın onurunu ve gücünü de yaşamaya devam ediyor. Türkiye’den Kurdistan’ın dört bir parçasına kadar Kürtler direnişte özgür basın geleneği ile hakikatin sesi ile var olmaya devam etti. Bundan sonrası için dün geçmiş neyse geleceğimiz o dedik ya; nasıl ki 80 döneminde Diyarbakır Cezaevi o dönemin rejiminin göstergelerinden birisi olduysa Türkiye’de mevcut rejimi tanımlamak için bakacağımız yer İmralı Cezaevi’dir. Ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar çöktürme planından bu yana neyi devreye koydularsa başaramadılar. İç ve dış siyasette çökmüş bir iktidar ve devlet yapısı ile karşı karşıyayız. 

YENİ SÜRECİN OLMAZSA OLMAZLARI

Kürt sorunun çözümü konusunda atılacak adımlarda Kürt halkının ve mücadelesinin araçsallaştırmasına izin vermeyeceğiz. 2013-15 yılının en büyük handikaplarından birisi de ortak hareket etmeme, çözümü toplumsallaştırmama problemiydi. Eğer bu konu ile ilgili bir samimiyetleri var ise görmek istediğimiz şey, İmralı tecridinin kaldırılması ve Sayın Öcalan’ın fikirlerinin kamuoyu ile buluşmasıdır. Demokratik siyasette rehin tutulan arkadaşlarımız, hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, toplumsal barış için bu ülkeye kambur olmuş Anayasa daha demokratik temeller ile yeniden tartışmaya açılmalıdır. Bütün bunlar yeni bir sürecin olmaz ise olmazıdır. Bir tokalaşma ile hiçbir çözüm gelmez, yarına dair bir şey konuşulamaz. Kürt halkının mücadelesi, devlet aklını yanına, ayağına getirmiştir. Eğer gelmişler ise çözüme dair ilk ve son söz bu mücadeleyi yürüten halkımız olmalıdır. Bu mücadele yürürken gerçeğin sesi olan özgür basın ile dayanışarak, sahip çıkarak geleceğe dair sözümüzü, mücadelemizi yükseltmek bizim elimizde. Özgür basına emeği olan herkese saygılarımı sunuyorum, yolunuz açık olsun."

Gecenin ortasında uzun yıllar boyunca sürgünde okur kitlesinde ve muhabirlerden sembolik olarak bazı isimler alkışlar ve sloganlar eşliğinde sahneye davet edildi. 

Uzun yıllar boyunca gösterdikleri duyarlılık ve performanstan ötürü önemli konuşmalara yer verilirken, konuşmaların ardından Beser Şahin, Çar Newa ve Erdem Pancarcı stranları eşliğinde etkinlik sona erdi.