İnsanlar yapılar içinde yaşamaya başladıkları günden bu yana doğaya karşı da bir mücadele vermeye başladılar. Doğa yıktı, insanlar yenisini yaptı. Yıkıma uğradıkça daha dayanıklısını üretmek için bilime başvurdular.
Örneğin İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi (şu anda camiiye çevrilmiş durumda) yapımından 20 sene sonra, 557 yılında, bir depremle sallandı ve kubbesi çöktü. O dönemin teknolojisiyle mimar Isodire’ye kilisenin kubbesini daha hafif materyaller kullanarak küçülttü ve dışarıdan yapıyı destekleyecek eklemeler yaptı. Ayasofya daha sonra birçok depremle sallandı bazı bölümleri çöktü ve tamir edildi. Ama 557 yılındakinden daha şiddetli depremlerde yıkılmadı.
Bugünün depreme karşı güçlendirme teknikleri biraz farklı olsa da Ayasofya’yı kurtaran teknik prensip olarak günümüzde de geçerli.
Peki günümüzde modern depreme dayanıklı yapılar inşa edilirken nelere dikkat ediliyor?
DEPREM YERYÜZÜNÜ NASIL SALLIYOR?
Bir deprem yaşandığı zaman sismik olarak iki çeşit dalga ortaya çıkıyor, yapı ve yüzey dalgaları. Yapı dalgaları da ikiye ayrılıyor P ve S dalgaları.
P dalgaları ses dalgalarına benzer. Bu dalgalar içinden geçtiği maddeyi genişletip büzerler. S dalgaları ise su dalgalarına benzer, geçtikleri maddeyi yukarı aşağı hareket ettirirler.
Bir deprem oluştuğu zaman önce P dalgaları yayılır, bunu S dalgaları takip eder. Daha sonra ise daha yavaş olan yüzey dalgaları yapılara etki eder. Yüzey dalgaları geniş bir alana etki ettikleri için yapılardaki yıkımın temel nedenidir.
Eğer depremin oluşturduğu dalgalar sadece yukarı aşağı bir dalgalanma yaratsaydı yaptıkları etki sınırlı olurdu. Depremdeki yıkımı güçlendiren neden yanlara doğru olan sallanma hareketidir. Bu hareket bir binanın ayakta durmasını sağlayan mekanizmaların üstüne yoğun bir yük bindiriyor.
Mimar ve mühendisler bir binayı yaparken binanın yer çekimine karşı ayakta durmasını sağlayan hesaplar yaparlar. Bu hesaplar karmaşık olsa da prensip olarak hep birbirine benzer. Fakat bir yapının sağa sola sallanma etkisine karşı ayakta durması için yapılması gereken hesaplar oldukça karmaşıktır. Bu hesaplarda binanın altındaki toprağın yapısı, bölgedeki sismik faaliyet gibi faktörler ciddi etkide bulunmaktadır.
DEPREME DAYANAKLI YAPILARIN İNŞASI
Bir yapı inşa edilirken her şeyden önce binanın nerede, hangi zemin üzerinde yapılacağı en önemli faktördür. Deprem sırasında kayıp gidecek bir arazi üzerinde dünyanın en sağlam binasını yapsanız da yıkılır. Bir inşaat alanı belirlemek için mühendisler öncelikle bölgenin sismik aktivite haritasını kontrol etmek zorundadır. Batılı ülkelerde bu haritalar uzman jeolog ve sismologlar tarafından oluşturulur ve önümüzdeki 50 yıl içinde bu bölgelerde yaşanabilecek depremler, bu depremlerin şiddeti konusundaki bilgileri içerir. Bilim insanları bu haritayı bölgenin deprem geçmişini, sismik incelemelerin sonuçlarını, yeraltı sularının hareketlerini inceleyerek sürekli günceller.
Örneğin ABD’de yüksek risk bölgelerinde inşaatların tümü için dünyanın en sert inşaat kriterleri uygulanır. Düşük risk alanlarında ise daha az inşaat kriterleri vardır.
Mühendisler inşaat alanının sismik risklerini değerlendirdikten sonra bir bina dizaynı sunarlar. Yüksek risk bölgelerinde binalar simetrik olarak inşa edilir. L, T ya da farklı şekillerde binalara izin verilmez. Bu tür binalar görünürde güzel gözükseler de yüzey dalgalarına karşı simetrik yapılar kadar dayanıklı olmazlar. Simetrik yapılarda deprem anında yukarı gelen enerji yapının her noktasına dağılır. Böylece binayı oluşturan elementler eşit baskı altında kalırlar. T ya da L şeklindeki binalarda ise bağlantı noktalarında baskı yoğunlaşır.
ÇERÇEVE GÜÇLENDİRMESİ
Tabii ki simetri bir binayı tek başına kurtarmaz. Mühendisler deprem sırasında binanın maruz kaldığı yıkıcı güce karşı direnci kolonlar ve kat zeminleri ile sağlarlar. Bu bölümler demir çubuklar ile güçlendirilir.
Eğer risk yüksekse mühendisler perde duvarlar adı verilen bir teknik uygulanır. Binanın içindeki dikey duvarlar esnek demirlerle güçlendirilir ve özel bir çimento kullanılır. Bu yapılar deprem anında binanın maruz kaldığı enerjinin yeniden toprağa dönmesini sağlarlar.
Perde duvarlar bina tasarımının esnekliğini sınırlar. Bunun üstesinden gelmek için bazı tasarımcılar kolon ve kirişlerin bükülmesine izin verir, ancak aralarındaki bağlantılar veya bağlantı elemanlarını ise sağlam tutar. Bu şekilde tüm çerçeve sallayan bir kuvvete karşı hareket eder ama kat duvarları oldukça sağlam olduğundan bina yıkılmaz.
Nadir durumlarda ise yine sallanma etkisini kırmak için binanın temeline raylar ya da dev şok absorbe ekipmanları kullanılır. Bu tür teknikler kat sayısı az olan binalar için pek kullanılmaz.
*****
NEDEN SİYASİLERİ SORUMLU TUTMALIYIZ?
İnsani gelişmenin matematiği basittir: Bir durumu tecrübe ederiz, tecrübemizden bilgi ortaya çıkarırız ve bilgiye uygun olarak eyleme geçeriz. Kötü tecrübeler bizi önleme iyi tecrübeler ise tekrara götürür.
Deprem gerçeğiyle binlerce yıldır yaşayan bir coğrafyada da şehirleşmede bu 5, 10, 15 değil, binlerce yıllık tecrübenin etkili olmasını beklersiniz. Olmuştur da. Ancak özellikle son 100 yıldır yaşanan şehirleşmede insanlığın tecrübelerinin yerini rant çevrelerinin kar amacına hizmet eden kesimlerin çıkarları almış durumda.
Türkiye ve Kurdistan bu süreçte birçok depremi yaşadı. Son 100 yılda dört büyük depremde on binlerce kişi hayatını kaybetti. Son büyük depremin üzerinden 25 sene geçmedi ve benzer bir depremde yine on binlerce kişi öldü.
Niye öldü?
En güvende olması gereken yer olan evi başına yıkıldığı için öldü.
Neden evi başına yıkıldı?
Çünkü evi doğru düzgün yapılmamıştı.
Evi niye doğru düzgün yapılmamıştı?
Bu sorudan sonra biz yüzümüzü siyasi iktidara dönüyoruz.
***
Türkiye ve birçok benzeri ülkede siyaset alanı her şeyi belirliyor. Sağlığımız, canımız, evimiz, işimiz, barkımız, hatta boğazımızdan ne geçtiğini bile siyasi yapı belirliyor.
Ama normal zamanda da görüyoruz, felaket zamanında ise daha çok görüyoruz: merkezi iktidar ne normal zamanlarda ne kriz anlarında toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilir. İnsan sağlığını ilgilendiren, insan yaşamını ilgilendiren konular siyaset konusu değildir.
Topluma bırakılsa kendi şehirlerinin açgözlü müteahhitler tarafından yağmalanmasına izin vermez.
***
Merkezi devlet, siyasal rejim bu sorunların temel kaynağıdır.
Bugün yaşanan deprem felaketinin ortaya çıkardığı sonuçlardan da siyasal iktidar sorumludur.
Deprem vergisi toplayan, imarı belirleyen, imar affı çıkaran, deprem yönetmelikleri oluşturan, bunun denetim mekanizmalarını elinde tutan devletse, bu devleti yöneten siyasetçilerse yıkılan her evin sorumlusu, kaybedilen her canın sorumlusu da onlardır.
*****
MARAŞ VE HATAY'DA YAŞANAN DEPREMLER
MÖ 1365, Ugarit: Tarihi kayıtlara göre bu yıl Suriye’nin batısındaki Ugarit şehri büyük bir depremle yıkıldı. Deprem sonucunda çıkan yangınlarda binlerce kişi öldü. Şehir daha sonra deprem sonucu oluşan tsunamilerin altında kaldı.
526, Hatay: Hatay’da yaşanan bu deprem bölgede tarihin en büyük depremlerinden biriydi. Kimi kaynaklara göre 250 binden fazla kişi öldü. Tüm Antioch şehri yok oldu. Bu depremin ardından bölgede 18 ay boyunca artçı şoklar yaşandı.
835, Hatay: Bu yıl yaşanan depremde de Hatay şehri bir kez daha büyük yıkıma uğradı. Artçı sarsıntılar 40 gün sürdü.
859, Hatay: 859 yılının 30 Aralık ve 860 yılının 29 Ocak günü iki ayrı deprem Hatay’ı salladı. Bu depremde 1500’den fazla ev, 90 kale burcu yıkıldı ve nüfusun yarısı hayatını kaybetti. Bu deprem Reqa, Harran, Adana ve Şam’da da yıkıma yol açtı. En büyük yıkımlardan biri de Lazkiye’de gerçekleşti.
1114, Maraş: 29 Kasım 1114’teki Maraş depremi bölge tarihindeki en büyük depremlerden biridir. Pazar gecesi yaşanan depremde Maraş merkezde yaşayan 24 bin kişinin büyük çoğunluğu öldü. Deprem Ezaz, Malatya, Adana, Urfa ve Hatay’da da yıkım yarattı.
1513, Maraş: Maraş’ta bugünküne yakın ya da daha şiddetli son deprem bu yıl gerçekleşti. Depremde Maraş şehri ikinci kez yok olma noktasına geldi.
1759, Hatay: Bu yıl 7 Aralık günü Hatay’da yaşanan depremde 20 bin insan hayatını kaybetti.
1822, Antep: 13 Ağustos günü yaşanan depremde Antep, Hatay, Islahiye, Lazkiye ve Halep’te 60 bine yakın insan hayatını kaybetti.