Suriye denkleminde Türkler artık yok

Alevi katliamına yönelik tepkiler uluslararası boyuta; BM Güvenlik Konseyi’ne yansırsa Türk devletinin Suriye denklemi sona erer, Türk devleti ve çeteleri Suriye’den çıkarılır.

Dünya kadınları 8 Mart’ı büyük bir coşku ve direnişle kutlarken, Suriye’de kadınların öncülüğündeki Alevi toplumu, DAİŞ zihniyetli yeni rejimin katliam saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Tüm dünyada kadınların kendi renklerini, halaylarını ve kültürlerini yansıttığı 8 Mart, Suriye’deki Alevi halkları için kara bir gün oldu.

Ortadoğu’daki zihniyet sorunlarından biri olan mezhep savaşları, Suriye’de kendini en bariz şekilde bir kez daha gösterdi. Bir yanda Sunni-Selefi (yeni rejim), diğer yanda ise Nusayri-Alevi halkıyla yaşanan ve yüzyıllardır süren çatışma, acı bir şekilde yeniden yaşandı. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yüzlerce insan katledilidi; toplumun tüm kesimleri bu acıya tanık oldu.

Evet, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; ancak Suriye’deki kadınlara böyle bir özel günü, bayram gününü katliam gününe çevirdiler. Sunni-Selefi anlayışının hakim olduğu Suriye’deki yeni rejim, eski rejim unsurlarını bahane ederek Lazkiye ve Tartus gibi Alevi halkın yoğun olarak yaşadığı bölgelere dönük katliam saldırıları başlattı. Bu saldırılarda yüzlerce kadın, çocuk, yaşlı ve genç katledildi.

Suriye’de yaşanan bu durum, mezhep savaşlarının bitmediğini ve bitmeyeceğini bir kez daha gösteriyor. Bu anlayış ve tavır, Suriye halklarına kazandırmayacağı gibi, toplumsal  özgürlüğe, demokrasiye ve barışa da uzun bir süre kavuşamayacağını gösteriyor. Bunun için Suriye’deki etnik, mezhepsel ve dini çatışmaları bir tarafa bırakmak gerekiriyor. Tüm toplumsal kesimler, dini, etnik ve mezhepsel kökenlere bakılmaksızın bir araya gelerek demokratik, barışçıl ve özgürlükçü bir Suriye’yi inşa etmelidir. Bunun için öncelikle zihniyet ve tavır değişikliği gerekiyor. Suriye devleti, tüm Suriyeli halkları temsil edecek şekilde demokratik, özgürlükçü ve barışçıl bir şekilde inşa edilmelidir. Aksi takdirde yüzyıllardır süren mezhep çatışmaları daha da kanlı bir şekilde devam edecektir.

Bunun için fikir ve eylemlerimizi barış, özgürlük ve demokrasi ekseninde oluşturmalıyız. Yoksa Suriye’deki kaos bitmeyecek ve her zaman dışa bağımlı bir siyasetin kurbanı olacaktır. Son yaşanan Alevi katliamı da bunu açık bir şekilde göstermektedir. Evet, yaşanan Alevi katliamı Suriye halkları ve dünya insanlığı için acı bir tablodur. Ancak bu katliamın faturası da bazı kesimlere yansıyacaktır. Güçlerin çatışmasının faturası, halklara katliam olarak dönmemelidir. Bunun için güçler, siyasi çekişmelerini halklar üzerinden yürütmemelidir.

8 Mart’ta yaşanan bu katliam, DAİŞ çete anlayışına sahip güçlerin eliyle gerçekleştirildi. Bu kesimler, özellikle 2011’den itibaren Suriye’de yaşanan birçok katliam, insanlık dışı uygulama, hırsızlık, şantaj vb. olaylarda adı geçen Türk devletine bağlı çete grupları eliyle gerçekleştirildi. Bunu organize eden ve planlayan başka güçler olmasına rağmen, uygulayanlar bu gruplardı. Burada ortaya çıkan durum da gösteriyor ki:

Birincisi, Türk devletinin ya bu planlamadan haberi var ya da haberi dışında yapıldı. Eğer haberi varsa, o zaman Türk devleti, HTŞ-Colani iktidarı arasında bir iktidar savaşı yürütüyor. Yaşanan bu katliamı Colani’nin üzerine yıkmak istiyor ve bu şekilde Colani’yi iktidardan alıp, kendine bağlı farklı bir kişiyi iktidara getirmeyi istiyor. Çünkü her ne kadar Colani, Türk devleti ile bazı konularda birlikte hareket etse de, bazı konularda hâlâ kapanmamış bir savaşları var. Bunlardan biri, yeni Suriye hükümetinde Türk devletine bağlı ÖSO çetelerinden kimsenin yönetime girmemesi. Diğeri ise Colani’nin Türkiye’den çok, Suudi Arabistan merkezli görüş ve anlayışların etkisinde olduğu gerçeğidir.

Lakin, yaşanan bu katliamdan bihaber ise, o zaman Türk devleti için durum daha da vahim. Birincisi, kendisine bağlı çeteler Türk ekseninden kayıp, farklı eksenlerin altına girmiş oluyor. Bu da ileride şu ana kadar yaşanan tüm olayların (insanlık dışı uygulamaların) hesabının sorulmasında kanıt olarak kullanılacaktır. Bununla birlikte, Alevi katliamına yönelik tepkiler uluslararası boyuta, BM Güvenlik Konseyi’ne yansırsa, Türk devletinin Suriye denklemi sona erer. Türk devleti ve çeteleri Suriye’den çıkarılır. Eğer böyle bir karar alınırsa ve Türk devleti ayak diretirse, o zaman dünya ve bölge dengeleri, listedeki sıralama düzeninde değişiklik yapmak zorunda kalır. Ancak her iki durumda da Türk devletinin, Suriye’de artık eskisi gibi etkisi olmaz.

İkincisi, gündemde ve basında bu katliam saldırısını Esad rejimi unsurlarının ayaklanması gibi yansıtmaları ve desteğin İran tarafından verildiği bilgisini gündeme koyarak, 27 Kasım’da değişen Suriye dengesinde İran ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek isteyeceklerdir. Çünkü yukarıda belirttiğim durumun yaşanmasıyla birlikte, Türk devleti İran’a karşı tavır almak zorunda kalacaktır. Bu da ileride Amerika ve İsrail öncülüğünde İran’a yönelik gerçekleşecek herhangi bir saldırıda, Türkiye’nin doğal olarak Amerika ve İsrail’in yanında yer almasına yol açacaktır. Ortamı buna hazırlamaktalar. Oyunu bu yönde kuran güçler, halkları kurbanlık koyun gibi harcıyor. Bunun için toplumları kurtaracak olan şey, demokrasi, özgürlük ve barış olmalıdır.

Yaşadığımız bu dönemde, ulus-devlet, mezhepsel, dini ve etnik köken çatışmalarına karşı dönemin dili demokrasidir ve toplumu da demokratik toplumdur. Bunun en açık örneği, Önder Apo’nun ideolojisi etrafında kendini örgütleyen ve sistemleştiren Rojava Kürdistanı’nda, Kuzey ve Doğu Suriye’de görülmektedir. 13 yıldır Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Sünni, Alevi ve Ezidi halklar ile inanç grupları barış içinde demokratik bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.

Bunun için demokrasiyi daha da büyütmek ve toplumun her alanına yaymak gerekiyor. Suriye’nin öncülüğünde Ortadoğu’yu ve dünyayı özgür, huzurlu ve güvenli bir hale getirecek olan şey demokrasidir ve toplumu da demokratik toplumdur. Bunun için başta Suriye’de yaşayan tüm toplumsal, dini, etnik ve mezhepsel kesimler daha fazla demokrasi talep etmeli ve demokrasi ile özgürlüğü daha da yaşamsal kılmalıdır. Yani kısacası, Suriye ve Ortadoğu halklarının kurtuluşu demokrasiden geçiyor.