Belli ki AKP iktidarı, deyim yerindeyse gerçekten ipe un seriyor. Önder Apo’nun çağrı yaparak demokratik dönüşüm sürecini başlatmasını engellemek ya da esas amacından saptırıp zayıf düşürmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu doğrultuda her türlü saldırıdan provokasyona kadar her yönteme başvuruyor. Öyle anlaşılıyor ki, gelişmeler istediği gibi olmadı. PKK, Kürtler ve demokratik güçler, AKP’nin beklediğinden çok daha fazla demokratik değişim sürecine sahip çıktı. Önder Apo ile görüşmeler ve bu temelde verilen mesajlar, beklenenden çok daha fazla destek görüp heyecan yarattı. Bu nedenle, AKP iktidarı tarafından zayıflatıcı her şey yapılıyor.
AKP, süreci provoke edebilmek için, önce Tişrîn başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını artırdı. Süreci sabote etmeye bu yetmeyince, psikolojik savaşa ağırlık vererek süreci zehirleyici dil kullanmaya çalıştı. Bu da yetmeyince, bu sefer belediyelere dönük kayyım saldırılarına hız verdi. Bununla da istediğine ulaşamayınca, neredeyse HDK’yi kapatmak anlamına gelen bir siyasi soykırım saldırısı başlattı. Dikkat edelim, Kürdistan’ın Rojava ve Başûr parçaları işgal edilerek, seçilmiş belediye eş başkanları görevden atılıp kayyım uygulamasıyla belediyeler gasp edilerek, HDK’yi işlemez kılan saldırılar yapılarak Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün mü? Açık ki bu HDK operasyonları, 2009’daki KCK operasyonlarına benziyor. Demokratik siyasetin kitle tabanına ulaşmasını ve Türkiye’ye yayılmasını engellemeyi amaçlıyor.
Şimdi bütün bunların hiçbiri Önder Apo’nun demokratik dönüşüm çağrısını engellemeye yetmemiş olacak ki, bu sefer de TC Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Önder Apo’nun görüntülü çağrı yapması için “Mevzuat uygun değil” diyor. Yani TC hukukunun buna uygun olmadığını belirtiyor. Bunun için açıklamanın “yazılı olacağı” ifade ediliyor. Belli ki geçmişte yapılanlar tekrarlanmak, hileli tarzda uygulanan yöntemlere devam edilmek isteniyor.
Gerçi DEM Parti Hukuk Komisyonu Sözcüsü Öztürk Türkdoğan, “Mevzuatın uygun olmadığı görüşünün doğru olmadığını, mevcut hukuk düzenlemesinin Önder Apo’nun görüntülü açıklama yapmasına imkân verdiğini” belirtiyor. Yani bu konuda da durum karışıktır. Var olan hukuki mevzuatın 27 yıldır İmralı’da uygulanmama durumu belli ki devam etmektedir. Fakat var sayalım ki, mevcut TC hukuki mevzuatı TC Adalet Bakanı’nın belirttiği gibi Önder Apo’nun görüntülü açıklama yapması için “uygun değildir”. Peki böyle de olsa, bu durum neyi değiştirir?
Bir kere herkes biliyor ki, görüntülü açıklama yapılacağını ilgili devlet yetkililerinin kendileri açıkladılar. Şimdi Adalet Bakanı bu açıklamaları tersine çevirmek istemektedir. Diğer yandan, yazılı açıklama yapılması, geçmişte birçok kez yapılmış olanı aşmayacak, onların bir tekrarı olacaktır. Geçmişte yapılmış bu tür açıklamaların da sonuç vermediği ortadadır. Dolayısıyla bu yöntemle şimdi yapılması planlanan açıklamanın kaderinin de öncekiler gibi olacağı duygusu herkeste hakim olmaktadır. Yine “görsel açıklama yapılacağı” söylenerek, Kürt toplumunda ve demokratik kamuoyunda bu yönlü bir beklenti yaratılmıştır. Belli ki görüntülü olmayan açıklamalar söz konusu beklentiyi karşılamayacak, Kürtler ve demokratik kamuoyu bunu kabul etmeyecektir.
Dahası bu tartışma sürecini ilk başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sadece görüntülü açıklama da değil, Önder Abdullah Öcalan için “Gelip mecliste DEM Parti grubunda konuşsun” demiştir. Her şey de bu çağrı üzerine başlamıştır. Peki bu çağrıyı yaparken Devlet Bahçeli, TC’nin mevcut hukuki mevzuatının buna uygun olmadığını ve imkân vermediğini bilmiyor muydu? Elbette biliyordu ve bilerek söz konusu çağrıyı yaptı. Demek ki mevcut hukuki mevzuatın değiştirilmesini öngörerek bu çağrıyı yaptı. O halde, söz konusu hukuki mevzuat değişikliğini yapması gereken Adalet Bakanı, hemen çalışıp bu değişikliğin yapılmasını sağlayacağına, açıklama günü gelip dayattığında “Mevzuat uygun değil” derse, belli ki açıklamayı engellemeye çalışmış olur.
Kaldı ki hiçbir zaman mevcut TC hukuku İmralı’da uygulanmadı. Yıllardır aile ve avukat görüşü bile yaptırılmazken, Adalet Bakanı hukuki mevzuatın gereklerini yeni mi hatırladı? Dahası tam yüz bir yıldır, yani 1924 yılından bu yana TC hukukunda Kürtler zaten yoktur. TC Anayasası ve yasaları zaten Kürtleri yok saymakta ve de yok edilmelerini öngörmektedir. TC sınırları içindeki herkesin Türk olduğunu belirterek ve de böyle olmak zorunda olduğuna hükmederek bunu yapmaktadır. Dolayısıyla özgür Kürt iradesini temsil eden Önder Apo’nun yapacaklarının söz konusu hukuki mevzuata uygun olmayacağı zaten bellidir. Bu nedenle, Önder Apo bir şeyler yapacaksa, bu ancak mevcut anayasa ve yasalarda yapılacak değişikliklerle mümkün olabilir. O halde Önder Apo’nun siyaset yapmasını isteyenler, mevcut hukuki mevzuatı değiştirmek zorundadır.
Çünkü mevcut hukuki mevzuat, tam yüz bir yıldır Kürt insanını “Haydut, eşkıya, bölücü, hain, vatan ve millet düşmanı, şaki vb.” kavramlarla tanımlamış ve böyle yaklaşmıştır. Bu çerçevede de idam etmiş, katletmiş, tutuklayıp zindanlara doldurmuş, her türlü işkenceye tabi tutmuş, asimile ederek Türkleştirmeye çalışmış, yani dört dörtlük bir soykırım uygulamasında bulunmuştur. Bütün bunları yaparken yine de “Kürt” dememiş, “Dağlı Türk” ve benzeri uydurma kavramlar kullanmıştır. M. Esat Bozkurt’un söylediği gibi, Türk olmayan herkesin ancak köle, uşak olabileceğini var saymıştır.
Şimdi “Türk-Kürt kardeşliği yaratmak” bu hukuki mevzuat ve onun bu tarz uygulanmasıyla olamaz. Ya söz konusu hukuki mevzuat gerçek kardeşlik temelinde değiştirilir ya da bu hukuki mevzuat korunarak yapılacağı söylenen her şey bir yalan ve aldatma özelliği taşır. Mevcut hukuki mevzuat korunarak Önder Apo’ya “Haydi açıklama yap” çağrısında bulunmak adeta teslim ol çağrısı yapmak anlamına gelir. Bunu da zaten 27 yıldır her gün, her an yapıyorlar ve Önder Apo’dan direniş cevabı alıyorlar.
Gerçekten de AKP camiasından gelen söz ve tutumlara insan şaşıyor. Örneğin “PKK sorununu çözmekten” söz ediyorlar. Peki mevcut hukuki mevzuatla ve buna yol açan zihniyet ve siyasetle bunu nasıl yapacaklar? Koskoca PKK’yi bu kadar dar bir hukuki mevzuat içine nasıl sığdıracaklar? PKK demek, kapitalist modernite sistemine alternatif başka bir dünya sistemi demek. PKK demek, yeni demokratik bir Ortadoğu demek. PKK demek, tüm özgür Kürtlük ve demokratik Kürdistan demek. Peki Kürt varlığını yok sayarak ve Kürtlüğü yok etmeye çalışarak TC devleti PKK’yi içine nasıl alacaktır? Açık ki, mevcut anayasal ve yasal mevzuatı değiştirmeden Kürtlere yapılacak birlik ve kardeşlik çağrısı, aslında “Ben seni yok edeceğim” çağrısı olmaktadır.
Sonuç olarak, çok açık ki, TC Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, görüntülü açıklama için “Mevzuat uygun değil” demesi, AKP’nin sürece hileli yaklaştığını ortaya koymuştur. Ancak AKP iktidarı bu tür yöntemlerle Kürtleri aldatabileceğini sanıyorsa, ciddi biçimde yanılmaktadır. Önder Apo her yöntemle açıklama yapabilir; bunun çok sorun olacağını sanmıyoruz. Ancak AKP iktidarının ve TC devletinin buna oyun ve hile temelinde yaklaşması, Kürtlerden çok Türkiye toplumuna zarar verir. Çünkü esas çöküşü yaşayan, devleti ve toplumuyla Türkiye’nin kendisidir. Kürtler, şimdiye kadar her şeyi ağır bedel ödedikleri bir mücadele ile kazanmışlardır ve bundan sonra da söz konusu mücadeleyi daha güçlü bir biçimde yürütürler. Ve mutlaka, sadece Önder Apo’nun sesini duyup görüntüsünü görecekleri bir video çekimini değil, her gün ilişki içinde olacakları fiziki özgürlüğünü yaratırlar.