“Zorun amansız girdabında ne sorunlar ne de çözüm yolları yeterince bilince kavuşur. Aydınlanmanın, bilincin kendisi eğer hakikate yakınsa, çözümün yarısına varılmış demektir. Diğer yarısı yolda uygun adımlarla yürümektir”
Önder Apo, yukarıdaki satırları 2009 yılında hazırladığı “Demokratik Çözüm İçin Yol Haritası” eylem planında dile getirmişti. O günden bugüne köprünün altından çok sular geçti. Bin yıllık Kürt-Türk ilişkisine ve onun tarihsel diyalektiğine yüzyıl önce ihanet eden İttihatçı kafa, yüzyıl sonra aynı ihanet secerisini mutlak düşman ilan ettiği Kürt’e karşı “çöktürme planı” etiketiyle topyekün savaş stratejisiyle sürdürme çabasına girişti. Bugün bu strateji sonuç alamamış olsa da, tüm kapsamıyla Kürt varlığına dair emare gösteren her alanda hala işler haldedir.
Hal böyleyken, MHP Lideri Bahçeli’nin içerik olarak Önder Apo’nun Kürt-Türk ilişkilerinin bin yıllık tarihsel diyalektiğine dair yaptığı değerlendirmelere gönderme yapan ve sahiplenen tutumu gündeme geldi. Anladık ki Bahçeli açıklamalarını meclis kürsüsünden görünürde kamuoyuna yapsa da, aslında Önder Apo’yla konuşuyor. Her ne kadar Bahçeli’nin çıkışı, M.S. 70’de Roma’ya karşı Kudüs’ün Yahudiler ve Kürtlerce savunulmasına gönderme yapan ve tarihi Kürt-Yahudi ilişkisinin güncel stratejik ittifaka dönüştürülmesi gereğine işaret eden tartışmaların ve girişimlerin yoğunluk kazandığı bir döneme denk gelmişse de söylem düzeyinde de olsa red ve inkardan bin yıllık Kürt-Türk ilişkilerini açıktan kabullenme ve sahiplenme noktasına varmış olması önemli bir gelişmedir.
Önemli bir gelişmedir çünkü biliyoruz ki mevcut Türk devlet aygıtını ayakta tutan yapısallıkların-başta da polis, özel harekat ve ordu olmak üzere- ağırlıklı bölümü MHP ideolojisinden beslenmekte ve buna paralel pratikleşmektedir. Bu manada Bahçeli, denebilir ki klasik Türk milliyetçiliğini hamaset çizgisinden hakikat çizgisine evriltme noktasında zorlu bir eşiğin kapısını aralamış ve risklerini üstlenmiştir. Dolayısıyla, Türk milliyetçiliği açısından da yeni bir mecra açan bu yaklaşımı ne basite alıp küçümsemeli ve ne de aşırı anlamlar yükleyip henüz kuvveden fiile geçmemiş olan bu söylemi abartmalıyız. Zira Bahçeli’de ifadeye kavuşmuş olan ve paradigmasal düzeyde ele alındığı belirtilen bin yıllık Kürt-Türk ittifakının hangi temel ilkeler üzerinde güncellenip yaşama geçirileceğine dair tek bir emare belirmediği gibi, bu konuda herhangi bir çözüm eylem planı da topluma sunulmuş değil.
Son yüzyılı parantez içerisine alırsak, bin yıllık Kürt-Türk ittifakının – kimi dönemsel sorunlar yaşansa da- ağırlıkla karşılıklı birbirinin varlığını, öz yönetimini ve öz savunmasını kabullenme, değerlerine saygı gösterme temelinde gerçekleştiğini görüyoruz. Bu dönemlerde ne silahlı Kürt varlığı Türk açısından ve ne de silahlı Türk varlığı Kürt açısından hiçbir zaman tehdit olarak görülmemiş, aksine Türk varlığı bundan güç almış ve güven kazanmıştır. “Silah dosta değil düşmana işler” ahlakı geçerli olduğundan, Türklüğün bakışı da bu yönde olmuştur. İttihatçı aklın tek taraflı ihanetiyle tersyüz edilen bu tarihin son yüzyıldaki macerasını hep birlikte deneyimlediğimizden, süreçleri tekrarlama ihtiyacı duymuyoruz. Bu nedenle toplumun hemen hemen her kesiminde oluşan ortak güvensizlik (Türk devlet aygıtına duyulan güvensizlik) duygusunun boş yere olmadığını belirtmek yerinde olur. “Maden ki bir Kürt-Türk ittifakı paradigması geliştirme iddiası var, o halde bunun parametreleri neden açıklanıp, paylaşılmıyor?” sorusu kadar, “Söylemde Kürt-Türk ittifakı, pratikte ise Kürt’e her yerde savaş var, buna inanmamızı basıl beklersiniz” sorusu da meşru ve bir o kadar da haklı bir sorudur.
HAKİKAT BÜTÜNSE ÇÖZÜM YAKLAŞIMI DA BÜTÜNE HİTAP ETMEK ZORUNDADIR
Önder Apo, geliştirdiği “Demokratik Çözüm İçin Yol Haritası”nda Türkiye’nin krizden çıkışı ve Kürt sorununda demokratik çözüm için önerdiği Demokratik Ulus, ortak vatan (Demokratik Vatan), Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Anayasa, Demokratik Çözüm, Bireysel ve kolektif haklar ve özgürlüklerin birlikteliği, ideolojik bağımsızlık ve özgürlük, tarihsel şimdilik, ahlak ve vicdan, demokrasilerin öz savunması başlıklarını taşıyan 10 temel ile hale yerinde durmaktadır. Önder Apo’nun yol haritasında dile getirdiği, “Kürt sorunu bölünme sorunu değil, yokluk sürecinden çıkma ve tekrar tarihe yaraşır stratejik dost, ortak ve kardeş olma konumuna ulaşma sorunudur” vurgusunun, bugün Bahçeli ve devletin bir kesimince benimsenmiş olması elbette değerlidir. Ancak hakikat bütündür doğrusunu atlamadan ve bağlamından kopartmadan meseleyi ele almakta yarar var. Zira aynı Yol Haritasında Önder Apo, silahlı mücadelenin oynadığı başat rolü hakikatler savaşı, gerçeklerin ortaya serilmesi olarak değerlendirmektedir.
Hakikat bütün olduğuna göre, çözüm yaklaşımının da bütüne hitap etmesi işin doğası gereğidir. Önder Apo, açıkladığı 7 maddelik tutum bildirgesiyle demokratik çözüm ve barış önderliği konumunu koruduğunu herkese ilan etti. Çözüm için yeni bir arayış ve formülasyon çabası içerisinde olduğunu da belirtti. Mevcut durumda Kürt Özgürlük Hareketi Önder Apo somutunda temsiliyetini açıklamış ve pozisyonunu belirlemiştir. Belirsiz kalan T.C: devleti ve işbaşındaki iktidardır. Eğer, “Devlet tutumu” olduğu belirtilen Bahçeli çıkışı ve yeniden canlandırılan İmralı görüşmeleri, Ortadoğu’nun yeniden şekillendirildiği günümüzde zaman kazanmaya dönük taktik bir yaklaşımı, Tük-Kürt ittifakı adı altında yeni bri operasyonu içermiyorsa, en kısa sürede somut adımları barındıran bir eylem planıyla kamuoyuna mal edilmelidir.
OYALAMAYA DÖNÜK HER YAKLAŞIM BUMERANG GİBİ SAHİBİ VURUR
Savaş haline son veren bir ateşkes ve Önder Apo’nun İmralı’dan çıkarılarak özgür hareket etme koşullarının sağlanması, bu yolda atılmış ilk güven verici adım olabilir. Bunun dışındaki oyalamaya, Kürt dinamiğini sınırlama ve yeni tehditlerle karşı karşıya bırakma amaçlı zaman kazanmaya dönük her anlayış, bir bumerang etkisi göstermekten ve sahiplerini vurmaktan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bilinmeli ki, İngiliz-ABD ortaklığının sürdüğü Arap tarlalarında Türkün bitki yetiştirmesi hayalden de öte hayal olmayan bir hayaldir. Türk devlet aygıtının Suriye’ye nüfuz etme çabaları an itibariyle etkili görünse de, yakın gelecek bir zamanda Arap-Türk savaşına dönüşme ve T.C.’nin kendisini mezhepler çatışmasının içinde bulma olasılığı, azımsanmayacak düzeyde yüksektir. İsrail’in bölgesel çekirdek hegemonik güç olma vasfının savunma pozisyonundan çıkıp hiperaktif bir güç gösterisine dönüştüğü ve İbrahimi anlaşmalarla bölgeyi yeniden dizayn ettiği bir zeminde yeni bir Lawrence’e ihtiyaç olmadığı açıktır.
KÜRTLER ÖNDER APO ÖNCÜLÜĞÜNDE ÇÖZÜME HAZIR, PEKİ TÜRK DEVLETİ HAZIR MI?
Önder Apo’nun Türkiye ve bölge somutunda demokratikleşme ve Kürt sorununa çözüm çabaları, koşullar ne olursa olsun büyük bir güven ve bağlılıkla Apocu tüm bileşenlerce desteklenecektir. Çünkü Önder Apo demek, özgür halk mücadelesine adanmış bir yaşam ve özgür halk mücadelesinin kendisi demektir. Ehmede Xani’de neşetlenen Kürt ulus stratejisinden Önder Apo’ya uzanan halkların ortak, özgür yaşam stratejisi Demokratik Ulus’a toplumlarımızın inancı ve güveni tamdır. İnanç, güven ve bağlılık hakeza umut Önder Apo’yadır. Fakat, Türk devlet aygıtının yüzyıllık ihanet tarihinden süzülen özel savaş yöntemlerinin öğreticiliğinde halk ve hareket olarak edindiğimiz deneyimler başucumuzda durmaya, uyarılarıyla bizi uyanık tutmaya devam edecektir.
Evet, Önder Apo öncülüğünde Kürtler, Fars, Arap, Yahudi ve Ermeni diğer halklarla olan ve bin yılları bulan birlikteliğini ötelemeden Kürt-Türk ittifakını yeniden güncellemeye ve 21. Yüzyıla demokratik bir çözüm pratiğiyle girmeye hazır.
Peki Türk devlet aklı buna hazır mı?