Kürt Özgürlük Hareketi'nin 15 Ağustos 1984'te gerçekleştirdiği ilk silahlı eylemler, Kürt özgürlük mücadelesi tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Bu eylemler, sadece silahlı mücadelenin başlangıcı değil, aynı zamanda Kürt halkının ulusal bilincinin ve direniş ruhunun yeniden inşası anlamını da taşıyordu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan liderliğinde planlanan bu ilk eylemler, Şehit Komutan Egîd öncülüğünde gerçekleştirilmişti. Aradan geçen 40 yılın ardından, o dönemi bizzat yaşamış olan siyasetçi Muharrem Aral ile bu tarihi anın anlam ve önemini, Kürt halkı üzerindeki etkilerini ve günümüze uzanan mücadelenin seyrini konuştuk.
Siyasetçi Muharrem Aral, Kürt Özgürlük Hareketi'nin 15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirdiği eşzamanlı silahlı eylemlerin, Kürt halkı için bir dönüm noktası olduğunu belirterek, “Faşist, soykırımcı Türk sömürgeciliğinin Kürt halkı üzerinde uzun süredir devam eden bir soykırım politikası var. Osmanlı döneminde de bazı ayaklanmalar yaşandı, ancak bu ayaklanmalar örgütlü bir mücadele sonucu olmadığı için kalıcı bir etki yaratamadı” dedi.
Aral, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Kürdistan sömürgedir" söylemiyle halkı örgütlemesinin tarihi bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak, "Önderliğin öncülüğünde gelişen halk örgütlenmesi, Kürt halkına cesaret verdi. Bu örgütlenmenin sonucunda faşist Türk devleti 1980 darbesini gerçekleştirdi ve zindanlar direnen Kürt halkıyla doldu. Zindan direnişçileri arasında Mazlum Doğan yoldaş da bu direnişin simgelerinden biridir" ifadelerini kullandı.
‘ÖNDERLİĞİN PARADİGMASI YAŞAM BULDU’
1983 yılında Beka Vadisi'nde olan Muharrem Aral, o dönemde birçok özgürlük savaşçısının bu silahlı mücadele için hem askeri hem de siyasi eğitim aldığını söyledi. Aral, "O dönem Önderlik, silahlı mücadelenin başlamasıyla NATO'nun müdahale edeceğini vurguladı. Nitekim öyle de oldu. Heval Egîd'in öncülüğünde başlayan bu mücadele ile NATO, sömürgeci faşist Türk devletine her türlü askeri ve maddi yardımı sağladı.
15 Ağustos atılımı sonrasında Türkiye'nin birçok büyük şehrinde emekçiler, özgürlük mücadelesine katılmanın yollarını öğrenmek istiyordu. Bunun en önemli sebebi ise Önderliğimizin paradigmasının yaşam bulmasıydı. Bu eylemler, yıllardır süren baskılar karşısında Kürtlerin ilk kez kendi iradeleriyle seslerini duyurdukları bir an olarak halkın hafızasında yer etti” diye belirtti.
Halkın bu eylemlere verdiği tepkiyi değerlendiren Aral, "Halkımız için en önemli şey, öz örgütlemenin var olması. Bedenen ve zihnen bu saldırılara karşı kendimizi örgütleyip geliştirmek zorundayız, çünkü düşman her koldan bize saldırıyor. Önderlik gerçeğini ve ideolojisini tam olarak kavramak, parti yaşantısını içselleştirmek hayati önem taşıyor, savaşan bir halk gerçekliğine erişmemiz gerekiyor. Bu eylemler sadece bir askeri hamle değil, aynı zamanda halkın kolektif ruhunda bir uyanıştı. Bu uyanış, Kürtlerin ulusal bilincinin temel taşlarından biri haline geldi" diye ekledi.
‘ÖZGÜRLÜK HAREKETİ SADECE SİLAHLI MÜCADELE DEĞİL, KİMLİK MÜCADELESİ DE VERDİ’
1980'de Türkiye'de gerçekleştirilen 12 Eylül askeri darbesinin ardından, ülkedeki siyasi ortamın son derece gergin olduğuna dikkat çeken Aral, “Baskıcı rejimin etkisi, toplumun her kesiminde derin izler bıraktı. O dönemde birçok Kürt, Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldı. Ancak, Kürtler için Avrupa'da da kimliklerini koruma ve yaşatma mücadelesi büyük önem taşıdı.
15 Ağustos 1984'te Kürt Özgürlük Hareketi'nin gerçekleştirdiği atılımla birlikte hem Kürdistan'da hem de Avrupa'da birçok genç, özgürlük hareketine katılmak istedi. Bu dönemde Kürt Özgürlük Hareketi’nin rolü, sadece askeri mücadeleyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda Kürtlerin kültürel ve siyasi haklarını savunmayı da hedefleyen bir hareket olarak halkın bilincini şekillendirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt halkının yalnızca silahlı mücadelesini değil, dilini, kültürünü ve kimliğini koruma mücadelesini de üstlendi. Bu durum, o dönemin baskıcı rejimi karşısında Kürt halkının en büyük güvencesi oldu” dedi.
‘DÜŞMANIN KORKUSU BÜYÜK’
15 Ağustos 1984’teki eylemler sonrasında, Türk devletinin tepkisi son derece sert oldu. O dönemde yaşanan baskıları ve devletin tepkisine değinen Muharrem Aral, "Devlet, bu eylemlerle birlikte Kürt halkını sindirme politikasını daha da sertleştirdi. Kürt halkının, bu mücadelenin bitmediğini, hatta yeni başladığını anladığı anda, devletin halkımız üzerindeki baskısı tamamen kontrolden çıkmıştı. Faili meçhul cinayetlerden, binlerce köyün boşaltılmasına kadar her türlü ahlaksızlık yapıldı. O dönemde kelle avcılığı bile başlatıldı. Kürdistan'a imam görünümlü kontrgerillalar gönderiliyordu. Böylece devrimci mücadelenin önüne geçilmeye çalışıldı. Esnaflarımızı bile katletmeye çalıştılar. İnsanımızı kendi toprağından, kendi özünden uzaklaştırmaya çalıştılar.
Bugün, 2024 yılında hâlâ aynı durum söz konusu. Güney Kurdistan’da köylerimiz boşaltılıyor ve yerine DAİŞ çeteleri yerleştiriliyor. Kurdistan'da sömürgeci faşist Türk devletinin saldırmadığı bir alan kalmadı. Ekolojiden gençliğe, özellikle kirli işler, uyuşturucu ve fuhuş gibi konularda insanımızı yozlaştırmaya çalışıyorlar. Ancak halk, direnişin bir parçası olmaktan asla vazgeçmedi. Bu, mücadelenin ne kadar haklı ve gerekli olduğunu bir kez daha gösterdi. Düşmanın korkusu büyük” vurgusu yaptı.
‘KADINLAR DİRENİŞİN VE MÜCADELENİN ÖNCÜSÜ OLDU’
Aral, 15 Ağustos atılımıyla birlikte Kürt kadınlarının direnişteki, dirilişteki ve özgürlük mücadelesindeki rolüne işaret ederek, "Bizim hareketimizin temel taşı kadın mücadelesidir. Diyarbakır zindanında kahramanca direnen Sakine Cansız (Sara) yoldaşımız, bu mücadelenin en güzel örneklerinden biridir. Kadınlar sadece savaşçı olarak değil, aynı zamanda hareketin ideolojik temellerini güçlendiren bir unsur olarak da önemli bir varlık gösterdiler. Kadın hareketi günümüzde hâlâ tüm dünyaya örnek teşkil ediyor ve dünyanın her yerinden enternasyonalist yoldaşların katılımını sağlıyor. Çok sayıda kadın şehidimiz ve hâlâ savaşan çok sayıda kadın yoldaşımız var. Önderliğimiz de 21’inci yüzyılın kadın devrimi olacağını ifade ediyor.
Bu süreçte kadınların geçirdiği dönüşüm, sadece askeri bir anlam taşımıyor; aynı zamanda toplumsal bir devrim niteliği de taşıyor. Kadınlar, bu mücadelede yer alarak sadece özgürlüklerini kazanmadı, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rollerini de yeniden tanımladı. Bu, Kürt özgürlük mücadelesinin en büyük kazanımlarından biridir," diye belirtti.
‘GENÇ BAŞLADIK, GENÇ BAŞARACAĞIZ’
Muharrem Aral son olarak, Kürt halkının örgütlenmesi, kendini eğitmesi ve öz savunmasını geliştirmesi gerektiğini vurgulayarak, "Mücadelenin her zamankinden daha önemli olduğu bir dönemdeyiz. Ancak, bu mücadeleyi sadece askeri alanda değil, kültürel, siyasi ve sosyal alanlarda da güçlendirilmeliyiz. Örgütlü mücadele ve direniş, bize özgürlüğümüzü getirecek. Önderliğimizin dediği gibi, 'Genç başladık, genç başaracağız'" dedi.