Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit uygulamasına son verilmesi ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için Türkiye ve Kuzey Kurdistan cezaevlerinde bulunan tüm PKK ve PAJK’lı tutsaklar 27 Kasım günü 15 Şubat 2024 tarihine kadar sürecek olan süresiz, dönüşümlü açlık grevine başladıklarını duyurdu.
Kürt Halk Önderi Öcalan son üç buçuk yılı mutlak tecrit olmak üzere 25 yıldır İmralı Cezaevinde tecrit altında tutuluyor. Belli dönemler yapılan avukat ve aile görüşmeleri dışında kendisinden haber alınamayan ve son üç buçuk yıldır tamamen bir tecrit altında tutulan Öcalan’a hiçbir gerekçe gösterilmeden verilen ‘disiplin cezaları’ ile görüşme hakkı tamamen elinden alınmış durumda.
Uluslararası komplonun yıldönümü olan 9 Ekim’de yapılan açıklamalarla startı verilen ‘Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı’ eylemleri kapsamında hem dünyada, hem Türkiye’de, hem de Kurdistan’da eylemler düzenleniyor. En son Türkiye ve Kuzey Kurdistan’da cezaevlerinde bulunan tutsaklar süresiz dönüşümlü açlık grevlerine başladıklarını duyurdu.
HEDEP İstanbul Milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, ‘Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı’ eylemlerini ve cezaevlerinde başlayan açlık grevlerini ANF’ye değerlendirdi.
‘BU HAMLE HALKLARIN, KADINLARIN, EZİLENLERİN ÖZGÜRLÜK HAMLESİDİR’
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dönük hamle sürecinin Kürt halkının dostları tarafından başlatılmasının çok kıymetli ve değerli olduğunu belirten Çiçek, “Kürt sorunu küresel bir sorun, bir dünya sorunu haline geldi. Bu sorunu bir dünya sorunu, bir küresel sorun haline getiren de Kürtlerin, Kürt Özgürlük Hareketinin direnişi ve mücadelesidir. Bu da aslında birçok ezilen kimliğin, halkların, kadınların, farklı kimliklerinin de özgürlük mücadelesi olarak da değerlendirilmeli bu hamle. Bu aynı zamanda şunun da göstergesi, 25 yıllık mutlak iletişimsizlik, tecrit sisteminin kendisi bu aşamadan sonra artık Kürt halkının değil, Kürt halkının özgürlük değerleriyle buluşan, tanışan bütün halkların, bütün kimliklerin, bütün direniş odaklarının öz mücadelesi olarak görülmelidir. Ve burada ortaya çıkan tablo da şunu çok net gösteriyor artık Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmadan bu hamle süreci bitmeyecek, nihayete ermeyecektir. Bu yönüyle bir kampanyadan daha fazlasıdır” dedi.
Bu hamle sürecinin daha önce yapılan açlık grevleri ve eylemlerin aksine nihai hedefe dönük bir süreç olduğu değerlendirmesinde bulunan Çiçek, daha önce yapılan Gemlik yürüyüşleri, açlık grevi ve ölüm orucu direnişlerinin sonucunda Sayın Öcalan ile görüşmelerin sağlandığını vurguladı. “Aslında bir yönüyle, direnmememize, dönem içerisinde sonuç almamıza rağmen, kısa vadede avukatların ya da heyetlerin gitmesi, tecrit sisteminin kendisini ortadan kaldırmadı” diyen Çiçek konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Hatta bu durumu devlet, AKP-MHP iktidarı çok iyi kullandı ve aşama aşama tecridi derinleştirdi. O yüzden bu yeni duruma, yeni hamle sürecine eski eylemler, eski eylemsel süreçler gibi bakmamak lazım. Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü demek Kürt sorununun demokratik çözümü için baş müzakereci, baş muhatap olması itibariyle çok kıymetlidir.
Kürt sorunu barışçıl, demokratik bir şekilde çözülecekse Sayın Öcalan’ın varlığıyla, işin içinde olmasıyla çözülecektir. Bu işin sadece duygusu değil, bilimi de budur. Olması gereken budur. Sayın Öcalan’ın içinde olmadığı hiçbir süreç çözüm süreci değil tasfiye süreci, politik ölüm, politik tasfiye süreci olur. Bu eylemsellik sürecinin sonunda avukat ve aile görüşlerini sağlamak, hukuki hakların teslimini sağlamak bir hedefse de tek hedef ya da nihai hedef değildir. Kürt sorunun çözümsüzlüğü ve mutlak tecrit ile ortaya çıkan devletlerarası, emperyalist güçler arası suni dengeyi, Kürt halkını sömürge koşullarında tutan bu suni dengeyi yıkmak gibi bir görevimiz var. Zindanlarda başlayan açlık grevini bu şekilde yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. Bir bütün olarak fotoğrafın kendisine baktığımızda, her parça, her özne bulunduğu yerde Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dönük harekete geçmelidir. Bu çok kıymetlidir. Eskiden sadece cezaevleri olurdu ama şimdi Türkiye hem Kuzey Kürdistan hem Avrupa da, hem zindanlarda, bütün olarak bütün direniş özneleri bu işin içine girdi. Bu da bu sürecin sonuç alma noktasında kararlılık düzeyini göstermek açısından önemlidir.”
‘ZİNDANLARDAKİ AÇLIK GREVLERİ SADECE ONLARIN DİRENİŞİ DEĞİL, BİZE DE DİRENİŞ ÇAĞRISIDIR’
Türkiye ve Kuzey Kurdistan cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine de değinen Çiçek, “On binlerce Kürt tutsağın, Kürt devrimcisinin zindanda olması aynı zamanda onların ailesini, onlarla ilişki de olan Kürt toplumunun da bir nevi zindanla kurduğu duygusal bağında çapının göstergesi demektir. Zindan direnişi, sadece zindandaki arkadaşın direnişi değildir, toplumu da direnişe katmaya çağıran bir direniştir. Geçmişte şunun özeleştirisini verdik, fiziksel olarak dışarı da olanlar, genelde zindanlardaki arkadaşların yükünü kendilerine omuzlama sözü verdi ama bu yetmez yoldaşlık hali, sürekli zindanları açlık grevleri, ölüm oruçları noktasında inisiyatif almaya zorladı. Bu aynı zamanda dışarıya dönükte bir mesajdır. Bizlere, demokratik, yurtsever kamuoyuna dönükte bir mesajdır. Sürekli Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü, onun üzerindeki tecridin kaldırılma meselesini zindandaki arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza yüklemek, yoldaşlık etiği bağlamında da bize yakışan bir tutum değildir. Bu açlık grevleri bir yönüyle de bize bir mesajdır. Bizim yetmezliğimize dönük bir mesajdır.
Tarih komplo bağlamında da bizi yetmez yoldaşlığın sonuçlarıyla karşı karşıya bıraktı. Yeterli yoldaş haline gelmenin, birbirimize layık olmanın yollarını aramak zorundayız. Bu konuda da daha fazla yoğunlaşmalıyız. Ben kendi adıma bu yeni dönemde bu konuda ciddi anlamda bir yol kat edeceğimizi, kendi değerlerimizle daha güçlü buluşacağımızı, İmralı tecridinin kökten, geri dönülmez şekilde yok olacağı noktasında tarihsel sonuçlar alacağımız bir sürecin içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Son Gemlik yürüyüşü de bunun işaretleri ile doluydu. Dünyada, küresel çapta Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne dönük yapılan bütün çalışmalar da bunun işaretleriyle doludur. O yüzden bize düşen görev aslında, bütün kurumlarımızı, bütün bireyleri, halkın büyük kesimini gerçekten tecrit konusunda temel gündemleri yapmaktır.
İmralı tecrit sisteminin yok edilmesi ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü özellikle Kurdistan Özgürlük Hareketi açısından, onun kurumları açısından, onun demokratik zemini açısından, yurtsever kurumlar açısından tek gündem, öncelikli ve temel gündem olmak zorunda. Yaşanan bütün tarihi deneyimler bize onu gösteriyor. Sayın Öcalan’a dönük bütün yaklaşımlar, Kürt halkına, Kürt mücadelesine dönük yaklaşımların startının verildiği çıkış noktasıdır. Bu savaş, tasfiye, siyasi, kültürel soykırım bütün Kurdistan’da son derece canlı bir şekilde sürdürülüyor. Buradan hareketle bu soykırım politikalarını tasfiye edeceğimiz, boşa çıkartacağımız yerde İmralı tecridinin kırılmasıdır. Bu konuda da bazı eylem tarzlarına sıkışmış durumdayız, yeni dönem daraldığımız bu konuda da daha çoklu, daha yaratıcı, daha zengin kılacak bir dönem olacaktır. Yeni dönem eskinin tekrarı değil, yeni bir mücadele dönemi olacak. Onurlu tarihimize yeni sayfalar açacağız” diyerek konuşmasını sonlandırdı.