Gerçeği savunan ve hakikatin sesini herkese duyuran bir gazeteci ile yarının çocuklarını yaşatmak için ant içmiş bir devrimciyi birbirinden kopuk ele alabilir miyiz? Bana göre, her ikisi de yaşamın temeli ve pusulasıdır. Amaç, düş, ütopya ve bağlılık birdir. Bir havari ve hakikat arayışçısıdır devrimci gazeteci. Yeni yollar açmaya müsaittir fikirleri. Hem de sınırları olmayan yeni yollar…
Her şeyden öte, düştür ve ütopyadır devrimci gazeteciyi kendi kökleri üzerinde buluşturan ve tutan. Özgürlük umudunu heybesinde korumuş, isyanı maddiyat üzerine inşa edilmiş hayata karşıdır. Söz onurdur, “Onuru çiğnetmeyeceğim” der ve öyle ışık olur herkese. Hele hele yıkıcı olan bir savaşın ortasında kalmışsa, o zaman direnişin ve insan onurunun kaydını tutmak olur görevi.
Dayandığı bir çizgisi vardır elbette devrimci gazetecinin. Taşıdığı bir mirasın geleneğini temsil eder. Apê Musaların, Gurbeteli Ersözlerin, Seyid Evranların çizgisi, onun bu kutsal davayı yürütmekteki en önemli motivasyon gücüdür.
Ve şimdi günümüzde, bu çizginin ruhuyla hareket eden birçok savaş muhabiri var. Cesaret, özveri ve hakikatin peşinde koşan özgür basının savaş muhabirleri, karanlık bir geçmişe karşı dimdik durmayı, aydınlık bir geleceği aramayı ve insanlığın onurunu savunmayı hedefliyor. Onlar, karanlık ile aydınlığın, zorbalık ile hakikatin, kötülük ile iyiliğin, çirkinlik ile güzelliğin ve kölelik ile özgürlüğün sürekli mücadelesinin canlı tanıkları oluyor. Yaşananların gerçekte ne olduğunu tüm çıplaklığıyla aktarırken, toplumsal dönüşümlere de ışık tutuyor. Onlar, hakikat ile adalet arayışını birleştirip insanlık adına cesaret gösteriyor. Bu cesaret, bir duruş sergileme eylemidir. Gerçekleri aktarmak uğruna karşılaştıkları zorluklar, onların cesaretini daha da pekiştiriyor. Hakikati duyurmak, halkların ortak mücadelesinin bir parçası haline geliyor.
Özgür Basın’ın savaş muhabirleri, işgalci güçlere karşı hakikati savunmanın ağır yükümlülüğünü omuzlarında taşıyor. Bu güçlerin yoğun saldırıları altında hakikati savunmak, özgürlük tutkunu halklara karşı bir sorumluluktur ve onların özüdür. Onların anlatımı, çatışmaların ortasında kaybolan insan hikayelerini gün yüzüne çıkararak, geniş kitlelere ulaştırdıkları bir hakikati sunuyor. Gelecek nesillere aktarılan bir tarihtir de aynı zamanda onların işi. Çatışmaların yarattığı yıkımın gölgesinde, insan ruhunun direncini yansıtan dayanışma ve yardımlaşma hikayelerini aktarma görevini de üstleniyor.
Her savaşın getirdiği acının ve umudun sıcak nefesini de kaydederler. Karanlığın egemen olduğu bir ortamda, güzellik arayışı Özgür Basın’ın savaş muhabirlerinin dikkatinden kaçmaz. Savaşın acımasız gerçekleri arasında dayanışmanın, sadakatin ve yardımlaşmanın insan ruhunu nasıl yücelttiğine tanıklık ediyorlar. Mücadelenin içindeki sesleri, acıların ve direnişin hikayelerini aktararak kamuoyunu bilgilendirme misyonlarını yerine getiriyorlar. Savaşın ortasında, halkların karşı karşıya kaldığı adaletsizlikleri gün yüzüne çıkartmak, onların en temel görevleri arasında yer alıyor. Her bir kelime, umudun bir yansıması olurken; güzelliğin peşindeki bu mücadele, insani değerlerin korunmasının en güçlü yolunu sunuyor. Karanlığın en derin köşelerinde bile, güzelliğin ve insanlığın ışığı yanmaya devam ediyor.
Nedir savaş muhabirlerini savaş cephesinde tutan güç? Vicdandır, iradedir, tutkudur belki de. Zahmetli, zorlu ve bir o kadar geri dönüşü olmayacak bir yol olduğunu bilerek yürür. Dağlarda, havada uçuşan kurşunların altında hakikatin filmini yapan Halil Dağ’ın yüreğine akar.
Kamerası boynunda, dağlarda “Ben devrimin gerçekleştiği anın karesini çekmek istiyorum” diyen Jiyan Amargi’nin katıksız sevgisini göğüsleyerek, Arhat Ba’nın “Kobra ket” sesini duyumsar bir an ve savaş anında büyük bir umutla ilerler. Babasının "gûla min," kardeşlerinin ise kıvırcık saçlarından ötürü "por gijikê" diye hitap ettiği Nûjiyan Erhan’ın yüreği olur. Bir gerillanın yaşamından bir anı yakalamak için fotoğraf makinasının deklanşörüne basan Ali Kaniroj’un cesaretini yanına alır. Rosîda Mêrdîn’in elinde kalem ve kamerayla yüreğindeki özgürlük ateşiyle yürür. Deniz Fırat’ın sesine kulak verir savaşın ortasında. Yüreğinde yaşadığı duygu yoğunluğuyla, dışarıya güzellikler yansıtır bir savaş muhabiri. Belki de yaşamı var eden ve anlamlı kılan bu güzelliklerdir.
Bazen, günlerce dinmeyen yağmurun getirisi olarak ayakkabılarına yapışan çamurlarla ağır aksak adımlar. Ama hep hedefe ulaşma kararlılığı var. Ayakkabıları eskise de yırtılsa da onun hep bir hedefi var. Hayata gülümser ve her şeye rağmen ülkesinin eşsiz güzelliklerini tüm gülüşleri, kahkahaları, özlem dolu bakışları kadrajına almaya devam eder. Silahıdır kamerası onun. Hele bir de savaş cephesindeyse gazeteci, elindeki kamerası artık ateşten gömleği giydiğinin kanıtı olur. Kamerası onun her şeyidir. Kendisinden önce onu korur. Kamera bir gazetecinin asasıdır. Ona dayanmadan bir canlı bellek ve belge olması düşünülemez. Tıpkı Nazım Daştan gibi.
Bazen saçını yıkayacak imkân ve olanağı bulamaz uzun zaman. Düşünür annesini, düş kurar ve annesinin kucağına bırakır saçlarını. Saçlarını öper ve koklar annesi. Cihan Bilgin’in dediği gibi, gül suyuyla yıkar. Sonra saçlarındaki yıldızlar parlar ve aydınlatır her yeri.
Yüzünde bir yara iziyle insanların arasında dolaşan bir savaşçıya odaklanır. İşte dünya güzeli budur der. Savaşın kötü bir gerçeğidir belki yüzündeki yara izi. Fakat o, yüzündeki yarayı objektife almanın ve bunun güzel olan yanını yansıtmanın derdinde. O, detayı yakalar. Oradan hikâye çıkarır. “Onun yüzünde ruhsal güzellik vardır” der. Anılarının vazgeçilmez hikayesi olur sonra. “Bu yara izi, onun savaştaki nişanesidir” der.
Kuzey ve Doğu Suriye’de, Türk devletinin vahşi saldırılarına tanıklık eden savaş muhabirleri, Özgür Basın emekçileri cesaretleri ve özverileriyle insanlık onurunun savunucuları ve devrimci birer ses haline geliyorlar. YPJ ve QSD savaşçılarının direnişlerini kaydederken, Türk devletinin yaydığı yalan haberleri de gün yüzüne çıkararak, gerçeği halkın gözleri önüne seriyorlar. Savaşın acımasız yüzü arkasındaki direniş öykülerini samimiyetle aktarıyor bu koca yürekli insanlar. Karanlığın ortasında, umut ışığı hâline gelen YPJ ve QSD savaşçılarının mücadelesini, onların cesaretini, inancını ve dayanışmasını belgeliyorlar. Her bir kelimeleri, direnişin ruhunu taşırken, bu kahramanların fedakarlıklarını halklara ulaştırmanın bir yolu oluyor. Vahşi saldırılar karşısında sergilenen bu direniş, özgürlük destanı yazıyor. Yüreklerinde taşıdıkları devrimci coşkuyla, bu mücadelenin hikayesini yazıyor, baskı ve zulme karşı duran insanların sesini yükseltiyorlar. Onların kalemi, nefreti yenecek olan sevginin ve dayanışmanın simgesi oluyor, hakikati savunma çabası içinde adaletin ve insanlığın gücünü bir araya getiriyor.
Her gün yeni bir çatışma, yeni bir direniş hikayesiyle yüzleşen savaş muhabirlerinin kelimeleri, insanlığın ortak mücadelesinde birer kılavuz niteliğine dönüşüyor. Savaşın karanlığında parlayan bu sesler, zaferin ve özgürlüğün mimarları olarak, savaşın şiddetine karşı umudu alevlendirmeye devam edecek.