Kıyıların ticarileştirilmesine karşı ilk eylem, 18 Mayıs'ta Türkiye genelinde eş zamanlı olarak gerçekleştirildi. Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı (KIYIDA) tarafından organize edilen bu eyleme İstanbul’daki ada sakinleri de katıldı. İstanbul’daki adaların kıyılarının neredeyse tamamı ticari işletmeler tarafından kiralanmış ve yeni kiralamalar için ihaleye çıkarılmış durumda. Ada halkı, sahillerin ranta ve talana açılmasını protesto etmek amacıyla 18 Ağustos’ta, saat 17.00’de Türkiye genelindeki diğer eylemlerle eş zamanlı olarak yeniden sokağa çıkacak. Ada sakinlerinden Kristin Selekman, adaların nasıl talana ve ranta açıldığını ANF’ye anlattı.
Kristin Selekman, 18 Ağustos'ta yeniden yapılacak eylemin eş zamanlı olarak Türkiye'nin bütün kıyılarında gerçekleşeceğini hatırlatarak amaçlarını anlattı: “18 Mayıs'ta yaptığımız eylem gibi Türkiye'deki tüm kıyı şeridinde eş zamanlı bir eylemi 18 Ağustos’ta da yapacağız. Kıyıların ticarileştirilip halka kapalı hale getirilmesi ve buradan özel işletmelerin rant elde etmesi üzerine bir eleştirimiz var. ‘Kıyılar halkındır’ demiyoruz, çünkü bu söylem aslında iktidarın söylemi. ‘Kıyılar halkındır’ diyerek buraları işgal edip rant kapısına dönüştürdüler. Özellikle İstanbul’da dört tarafı denizlerle çevrili adalarda denize girmek neredeyse imkânsız.
‘MAFYATİK OLUŞUMLAR KIYI VE PLAJLARA EL KOYUYOR’
Örneğin, Heybeliada bağlamında bizim sadece bir limanımız şu an denize girmeye müsait. O da beş metrekarelik bir alan. Ancak, orası da çöp kamyonlarının İstanbul'a çıkartma yaptığı yer. Yani, arkada çöp kokuları eşliğinde ufacık bir kıyı var. Diğer alanlar özel işletmeler tarafından Aquapark olarak düzenlendi. Burada Sadık Bey Plajı vardı; Armatör Sohtorik Ailesi'ne aitti. Orada bir spor ve kürek kulübü vardı, sporcu yetiştiriliyordu. Maalesef, sonradan el değiştirdi ve şimdi orada mafyatik oluşumlar görüyoruz. Burası Sadık Güzel Osman Plajı’yken, Cevahir adlı bir firma burayı aldı. Bütün kıyı dokusunu ağır iş makineleriyle bozdular. Bitki örtüsünü ve ağaçları kestiler, yerine palmiyeler getirdiler ve buranın topografyasını değiştirdiler. Hatta denizi doldurup kıyıyı da bozuyorlar.
Yine, Heybeliada’daki Asaf Bey Plajı’nda bir giriş kısmı var; kıyı kısmının üstünden giriş yapılıyor. Motorlarla taşımacılık yapılıyor buradaki iskelelere. Orada çalışanlar sürekli müşteri toplamaya çalışıyorlar. Normalde bu tür deniz taşıma işlevi, yani iskeleden insanları alıp buradaki plajlara getirmek, yasal değil. Deniz ulaşımı sadece şehir hatlarına ait vapurlara özgüdür. Ancak, bu taşımacılığın kaçak olduğunu biliyoruz, yine de buna göz yumulduğunu görüyoruz.”
Kristin Selekman, Heybeliada’da bir başka plajın da kiralandığını öğrendiklerini belirterek, “Heybeliada’daki Asaf Bey Plajı’ndan askeriye yönüne devam eden bir patika toprak yol var. O toprak yolun biraz ilerisinde başka bir plaj bulunuyor. Orası da demir çitlerle çevrilmiş ve içeriye girilemiyordu. Ancak, yakın zamanda, burada yaşayanlar ‘Burası özel bir işletmeye aittir’ tabelasını gördüler. O bölgede zor da olsa inilen koylar var. En son birileri orada denize girerken, karşılaştıkları bir bekçi buranın da kiralandığını söylemiş. Bu tür kiralamaları ancak bekçi konulunca öğreniyoruz” dedi.
İMAR PLANINA KIYILAR DA DAHİL EDİLMELİ
Başlıca taleplerinin kıyıların halka açılması olduğunu söyleyen Kristin Selekman, “Buradaki doğa yıkımını önlemeyi istiyoruz. Bir koruma kurulu gibi bir mekanizma oluşturulmalı. Çünkü ne bakanlık ne de belediyeler buraları korumak konusunda yeterince özen göstermiyor. Buraların korunması gerektiğini düşünüyoruz, buralar sit alanı.
Mevcut imar planında kıyılar yer almıyor. Biz, imar planımızın yeniden revize edilip kıyıları da kapsayacak şekilde düzenlenmesini istiyoruz. Kıyılar dahil edilmezse, bu bölgeler işgale ve talana açık hale gelir. Ayrıca, burada yaşayan diğer canlılar da gözetilmeli. Örneğin, burası leyleklerin göç güzergahı; leylekler yorulunca buradaki ağaçlarda dinleniyor. Bu adaları tahrip etmek sadece ormanı tahrip etmekle kalmıyor, aynı zamanda burada yaşayan canlıları da yok ediyor” diye ekledi.