DEM Parti Halklar ve İnançlar Komisyonu, HDK ve Alevi kurumlarıyla birlikte düzenlediği Cumhuriyetin 100. Yılında Aleviler Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı.
Bildirgede "Yok etme, asimilasyon, yerinden etme, sürgün, demografik yapıyı değiştirme daha da ağırlaşarak devam etmiştir. Aleviler açısından baktığımızda, Osmanlı’daki kıyım, katliam, baskı ve saldırılar cumhuriyetin de kuruluş döneminden başlayarak, Koçgiri, Dersim, Ortaca, Maraş, Çorum, Madımak ve Gazi gibi katliamlarla devam edegelmiştir" denildi.
Bildirgede öne çıkan hususlar şöyle:
"Asimilasyon politikalarını hızlandırmak için, Alevi yerleşim yerlerine camiler yapılmış, demografik yapının değiştirilmesi için zorunlu göç politikaları pratikleştirilmiş, yerleşim yerlerinin adları değiştirilmiştir. Kamu ve özel iş yerlerinde, eğitim kurumlarında tam bir asimilasyon programı uygulanmış, inancın kendisi yeniden tanımlanmaya, üretilmeye ve topluluk için yeniden bir köken arayışı inşa edilmeye çalışılmıştır.
Siyasal bir birlik olarak devletlerin önünde iki tane temel yol bulunmaktadır. Birincisi, öteki diye tanımladıklarını ya mutlak bir tahakküm altına alıp yok edecek, ya da eğer bu mümkün olamıyorsa sürekli baskı altında tutacak, yeniden tanımlayacak ve yedekleyecektir. Devletin tüm çabalarına rağmen Aleviler, ne tam olarak yok edilebilmiş ne de istenen düzeyde Türk-Ulus inşa sürecinin bir parçası haline getirilebilmiştir. Bu durum elbette devamlı bir istikrarsızlığı ve süreklileşen çatışmayı da beraberinde getirmiştir. Nihayetinde, Kürtler ve Alevilerle ilgili durum tam da böyledir.
İkincisi ise, karşılıklı birbirinin kimliğini tanıma, uzlaşma, eşit yurttaşlığa dayalı, ötekisi olmayan tam demokratik bir yaklaşımdır.
Devletin Alevileri tanımaması, inancına müdahalesi, yeniden tanımlama çabaları, zorunlu din dersleri ve eğitimin dinselleştirilmesi, ÇEDES ve benzeri projeler, baskılar, nefret söylemleri ve cezasızlık politikaları, Cemevleri’nin yasal statüye kavuşturulmaması, Alevi Bektaşi dergâhlarının yaşadığı sorunlar, Alevi köylerine zorla cami yaptırılması vb. birçok ayrımcılık halen varlığını sürdürüyor.
Aleviler, Cumhuriyet öncesinde de sonrasında da önemli değişim dinamiklerinden biri oldular. Aleviler, kadın hareketi, sınıf hareketi, Kürt hareketi, çevre hareketi, devrimci demokratik hareketlerin içinde her daim yerlerini alarak bedeller ödediler.
Ancak gerek iktidar, gerekse de muhalefet, Alevileri ne yeterince anlamaya çalıştı ne de onu bir özne olarak gördü.
Kaçınılmaz olarak, Alevilerin sorunu politiktir ve bunların çözümü de siyasi aktörlerce yerine getirilmelidir.
Osmanlı’dan günümüze Alevilere yönelik yapılan sistemli ve sürekliliği olan politikalara/uygulamalara son verilmeli, kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmeli, arşivler tüm çıplaklığıyla açılmalı ve katliamlara dair hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır.
Siyasette, yerel yönetimlerde ve parlamentoda pragmatist, arka bahçe, oy deposu gibi yaklaşımlara izin verilmemelidir.
Devletin ve iktidarın, Alevilere müdahale araçlarından biri olarak kurduğu Kültür Bakanlığı’na bağlı ‘Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ ve benzeri kurumlar derhal kapatılmalı, bu konudaki düzenlemenin yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa nasıl olacağına dair tüm irade Alevilere bırakılmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı, DİB ve farklı kurumlar eliyle geliştirilmek istenen ÇEDES ve benzeri protokollerle yapılan tüm uygulamalara, zorunlu din dersleri ve zorunlu olarak seçtirilen dini dersler uygulamalarına son verilmedir. Eğitimin, kamunun ve yaşam alanlarının dinselleştirilmesinden vazgeçilmelidir.
Aleviler ‘Cemevleri benim ibadethanemdir’ diyorsa, bizim için bunun tartışılacak hiçbir tarafı kalmamış ve nokta konulmuştur. Yapmamız gereken buna tüm gücümüzle sahip çıkmaktır.
Eşit yurttaşlığa dayalı bir ülke için mücadele etmeye ve daha güçlü birliktelikler kurmaya devam edeceğimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz."