Çocukları, ana dillerini yok sayarak bilmedikleri bir dille eğitime maruz bırakmanın çok boyutlu bir şiddet üretme biçimi olduğunu belirten DEM Parti Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş, bir çocuğun kişisel, zihinsel, ruhsal gelişimi, özgüven oluşumu gibi geleceğini belirleyecek süreçler için kendini en iyi ifade ettiği, en rahat hissettiği dilde eğitim alması gerektiğini vurguladı.
DER-MEZ (Însiyatîfa Derûnnasên Mezopotamyayê/ Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi) üyesi bir psikolog olan DEM Parti Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş Altın, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kurdistan'da çocuklar yıllardır devlet okullarına başladıklarında çok sert bir dil bariyerine çarpıyor. Türkçeyi az çok biliyor olsalar dahi okuma yazmadan başlayarak duygu ve düşünce dünyası gelişimlerini ana dilleri olmayan yabancı bir dille sürdürüyorlar. Bir psikolog olarak bu sert karşılaşmayı ve bu dayatmanın çocukların iç dünyasındaki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu aslında doğrudan bir şiddettir ve çok travmatik sonuçları olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Çocuklar, annelerinin ya da onları büyütüp bakım verenlerin diliyle dünyayı tanır. Duyguları ve düşünceleri bu eksende gelişir. Mekanın hafızasını dahi ana dilleriyle kaydederler. Ana dilimiz bizi biz yapandır, kimliğimizdir, dünyayı anlama biçimimizdir. Şimdi 5-6 yaşında bir çocuk için ana dilinin haricinde bilmediği bir dille çarpışıyor olmak, çok ciddi bir anlamsızlığa, boşluğa sebep oluyor. Bu doğrudan bir şiddettir, bunu böyle tanımlamak lazım. Zaten zihinsel bir şiddet olarak kendi dilleri yasaklanmış, fiziksel şiddete de maruz kalıyorlar. Kürtçe konuşmak şiddet görme ile özdeşleşebiliyor ve bir şiddet sarmalı oluşuyor çocuğun zihninde. Travmatik bir şekilde dışlanmamak için sürekli öteki dili konuşmaya çalışanlar oluyor. En çok da yanlış kelime kullanmaktan korkup kendilerini ifade etmez hale geliyor çocuklar. Kişi kendini farklı bir dilde ifade etmeye çalışırken ne söyleyeceğinden öte bunu nasıl söyleyeceğini düşünür. Tüm bunlar yüzünden okuldan soğuyor çocuklar. Kurdistan’da okulu terk etme oranı bu yüzden yüksektir. Eğitim adı altında psikolojik şiddete maruz kalıyorlar ve bu durum, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Sözleşmede her durumda çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiği yazıyor. Bütün dünyanın kabul ettiği haklara neden Kürt çocuklar, Süryani, Laz çocuklar erişemiyor? Biz işte yıllardır bu soruyu soruyoruz. Bu, çocukların psiko-sosyal gelişimleri, geleceklerini etkileyen kimlik oluşumu açısından da uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış çok ciddi bir mesele. Ben de bir psikolog olarak bir çocuğun kişisel, zihinsel, ruhsal gelişimi, özgüven oluşumu gibi geleceğini belirleyecek süreçler için kendini en iyi ifade ettiği, en rahat hissettiği dilde eğitim alması gerektiğini savunuyorum.
Eğitimde başarı oranlarına dair sosyal medyada dönem dönem çıkan kasıtlı istatistiklere göre ‘doğu illeri’ndeki çocuklar yaşıtlarına göre hep daha az başarılı görünüyor, ancak eğitimin ana dilde yapılmadığı faktörü göz önünde bulundurulmuyor. Okulla birlikte başlayan dil travmasına bir de başarısızlık yaftası ekleniyor. Sizce bu durum çocukları nasıl etkiliyor?
Bir çocuğa kendi ana dilinde eğitim vermeyip onu bir dil travmasına ve psikolojik şiddete maruz bırakarak okuldan, derslerden ve öğretmenlerden soğumasına, eğitim ile bağ kuramamasına sebep olup üstüne bir de başarısız ilan etmek, çok korkunç bir sömürge pratiğidir. Aslında başarısız olan ve başarısızlıktan başka bir sonuç da vermeyecek olan yüzyıllık inkarcı ve asimilasyoncu politikalardır. Bu bizim esas gündemlerimizin başında geliyor. Bu Kürt psikologların, DER-MEZ'in sürekli üzerinde durmaya çalıştığı ve uzun vadedeki etkilerine dikkat çekmeye çalıştığı bir konu. Biz diyoruz ki; ana dilinde eğitim alamamak çocukların bütün hayatını etkiliyor. Bunu görmüyorlar ama Kurdistan’da akademik başarının düşük olduğundan bahsediyorlar. Bu bir sürpriz değil ki. Biz bunu yıllardır söylüyoruz, ana dilinde eğitim almayan çocukların okul adaptasyonu da, akademik başarısı da, akademik benlik saygısı da daha düşük oluyor. Çocuklarda özgüven problemleri doğurabildiği gibi geleceklerini de çok yönlü bir şekilde etkiliyor. Bu noktada çocukların en temel hakları olan ana dilinde eğitim hakkı ellerinden alınıp sanki eşit şartlarda eğitim görüyorlarmış gibi başarısız ilan edilemez. Bu, sistemin başarısızlığıdır. Bunu böyle ele almak gerekiyor.
Sizce ana dil ve ana dil dışındaki diğer dillerin eğitimi nasıl, hangi usullerle verilmeli; bunun bilimsel ve pedagojik yöntemi nasıl olmalı?
Çocuklar beyin yapıları gereği 6 yaşına kadar öğretilen dilleri kendi ana dilleri gibi konuşabilme yeteneğine sahip. Bir çocuk ne kadar çok dilde eğitim görürse zihni o kadar gelişiyor. Çok dilli büyüyen çocukların temporal, frontal ve parietal loblarında daha fazla elektron aktivitesi oluşuyor. Nöroplastiste (nöronların yeni bağlar oluşturma kabiliyeti) ile çoklu dil öğrenim süreci ileriye dönük öğrenme kapasitelerini de arttırıyor. Elbette bir çocuk çok dilli yetiştirilebilir ama doğru usullerle. Öğretilen hiçbir dilin bir diğerini dışlamaması, hiçleştirmemesi gerekiyor. Zihinsel geçişkenlikle çoklu dil öğrenimi sürecinin birbirini desteklemesini sağlamak gerekiyor. Biz, bir Kürt çocuğun, Türkçe veya İngilizce öğrenmesine karşı çıkmıyoruz. Bir Kürt çocuk, kendi ana dili ile temel eğitimini almak şartıyla istediği diğer dillerle de eğitim görmelidir. Tekrar belirtiyorum; çocuğu bir anda bilmediği bir dilin ortasına atmak, o güne kadar konuştuğu tek dil olan ana dilini dışlamak, yok saymak, kendi dili ile konuştuğunda cezalandırmak korkunç bir psikolojik şiddettir. Travma üreten bu sistemi değiştirmek, ana dilde eğitim hakkını sağlamak ve bilimsel usullere dayalı yeni bir eğitim sistemini oluşturmak gerekiyor.
Önümüzde bir yerel seçim süreci var ve Kurdistan'da halkın kamusal alanda, belediye hizmetlerinde ana dilin yaygınlaştırılması beklentisi var. İktidarın Kürtçe konusunda bu süreçte yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
Seçim dönemlerinde Kürtçe bir anda kamusallaşıyor. Nasıl oluyor bu? Siyasetçiler propaganda yaparken kendilerini sempatik göstermek için Kürtçeye birden dört elle sarılıyor. Seçim broşürlerinde Kürtçeye yer veriyorlar ama samimi olmadıkları için seçim bittikten sonra bunların hepsi unutuluyor. Biz göstermelik değişimleri kabul etmiyoruz. Seçmeli dersin de bir çözüm olduğunu düşünmüyoruz. Biz ana dilinde eğitimin olması gerekliliğini savunuyoruz. Kürtçenin de Türkçe gibi bu topraklarda yaşayan diğer diller gibi resmi dil olması gerektiğini, anayasal statüye kavuşması gerektiğini söylüyoruz. Böyle geçici çözümlerle, sorunun kaynağına inmeyen plasebo müdahalelerle bu sorunun çözülemeyeceğini söylüyoruz. Havaalanındaki anonslardan cami hutbelerine kadar Kürtler kamusal alanda kendilerine ana dilleri ile hitap edildiğini duymuyor. Sağlık Bakanlığının e-reçete sistemini hep beraber gördük. Bu topraklarda yaşayan Kürtlerin, Lazların, Ermenilerin, Süryanilerin dilinin olmadığı ama İngilizcenin, Fransızcanın, Almancanın yer bulduğu bir reçete sistemi kuruldu. İnsanlar, yüz yıldır hastanelerde kendilerini ifade edemedikleri için yanlış teşhis ediliyor, yanlış tedavi ediliyor ama ‘sağlıkta turizm’ başlığı altında tatil amaçlı gelen turistlerin etkin ve doğru hizmet alabilmesi sağlandı. Devlet çözmek istediği takdirde bu sorunu çözer, biz kamusal alanda Kürtçe de konuşuruz, ana dilde hizmet de alırız. Devletin bunu yapabilecek gücü de insan kapasitesi de var ama şu anda Kürtçeye, Süryaniceye Meclis’te gösterilen düşmanca tepki, çok açık bir şekilde diğer ana dillerin kamusal alanda yaygınlaştırılması ve anadilde hizmet sorununun çözülmek istenmediğini gösteriyor.
Siz aynı zamanda DER-MEZ (Însiyatîfa Derûnnasên Mezopotamyayê/ Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi) üyesi bir psikologsunuz. Savaş toplumu gerçeğinde ana dilde psiko sosyal desteğin önemine defalarca değindiniz. Belediyelerle DER-MEZ'in bu dönemde ortak çalışmalarını görecek miyiz?
DER-MEZ'deki arkadaşlarımız da şu an bir dernekleşme sürecinde. Bu çalışmalara katkı sağlayabilmek için canla başla çalışıyorlar. Bu bizleri heyecanlandıran, umutlandıran bir süreç. DER-MEZ, geçtiğimiz yıl deprem bölgelerindeki çalışmalarını raporlaştırdı. Travma sonrası ana dilde psiko-sosyal desteğin önemini bir kere daha görmüş olduk. Önümüzdeki süreçte de belediyelerimizle ortaklaşa çalışmaları elbette olacak. Birçok ortak projeyi hayata geçireceklerine inanıyorum. Bizler psikoloji biliminin bize katmış olduklarını halkımızla buluşturmanın fırsatını kolluyoruz. Az kaldı, 31 Mart’tan sonra pedagoji, kadın ve çocuk, birey ve toplum, savaş ve travma gibi toplumun ruh sağlığına yönelik birçok konuda DER-MEZ'i belediyelerimizle birlikte ortak çalışmalarda göreceğiz.