Asgari ücret belirlemesi seçim stratejisi olabilir

Türk-İş’in asgari ücret pazarlık rakamı ile açıklanan ortak beklenti ücretini eleştiren Özgür Müftüoğlu, bu rakamın geçen yılki gibi Cumhurbaşkanı tarafından bir miktar yükseltileceğini ve bunun da bir seçim stratejisi olabileceğini ifade ediyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu bileşenleri olan Çalışma Bakanlığı, TİSK ve Türk-İş ile birlikte ilk görüşmeleri yaptı. Komisyon son toplantıyı ise 14 Aralık’ta yapacak. Görüşmelerde ilk dikkati çeken Türk-İş başkanı Ergün Atalay’ın “Pazarlığı 7 bin 785 TL’den başlatacağız” demesi oldu. Daha sonra bakanlık ortak beklenti anketi rakamını 7 bin 845 lira olarak açıkladı. Şimdiye kadar DİSK 13 bin 200, HDP 12 bin 500, CHP ise 10 bin 128 lira asgari ücret beklentisi açıklayanlardandı.

Peki, işçileri temsilen masada bulunan Türk-İş’in pazarlık rakamını enflasyonun hatta konfederasyonun da açıkladığı açlık sınırında koyması ne anlama geliyor? Asgari ücret tespit komisyonunun ilk görüşmelerini takiben nasıl bir tablo ortaya çıktı ve ücretin belirlenmesi için gereken asıl şartlar nelerdir? Bu soruların yanıtını iktisatçı yazar Özgür Müftüoğlu ANF’ye değerlendirdi.

O ZAMAN TÜRK-İŞ’E NE GEREK VAR?

İlk olarak Türk-İş’in komisyondaki tavrını eleştiren Müftüoğlu bu rakamın konfederasyonun açıkladığı açlık sınırında olduğunu hatırlatıyor: “Uzun yıllardır bürokratikleşen, işçi sınıfından giderek kopan bir sendikal anlayış söz konusu. Bugün tüm bunların sonucunu görüyoruz. Karşımızda sendikal hareket açısından utanç verici bir tablo var. Türkiye'nin en çok üyeye sahip olan sendikası, Türkiye'deki milyonlarca emekçi adına asgari ücret tespit komisyonuna işçileri temsilen o masada oturuyor ve önerdiği rakam kendisinin belirlediği, yani Türk-İş'in belirlediği açlık sınırında. Kendi temsil ettikleri kesimleri, işçi sınıfını açlığa mahkûm ediyorlar.

Öyle vahim bir durum ki Türk-İş'in açıkladığı açlık sınırı rakamları biliyoruz ki TÜİK hesaplamaları üzerinden yapılıyor ve TÜİK'in de gerçeklerden ne kadar kopuk olduğu gözler önünde. TÜİK’in enflasyonu çarşı pazardaki enflasyonun çok çok altında. Buna rağmen belirlenmiş bir açlık sınırıdır bu. Daha masaya oturmadan sendika burada işçileri açlığa mahkûm edecek bir miktarı ‘kırmızıçizgimiz’ diyerek önüne koyup telaffuz ettikten sonra bizim aklımıza şu soru geliyor: O zaman Türk-İş’e ne gerek var? Sendikaya ne gerek var? Olmasaydı ne olacaktı?”

İKTİDARIN POLİTİKASINI MEŞRULAŞTIRIYOR

Özgür Müftüoğlu, bu rakam belirleme stratejisinin seçime endeksli bir durum da olabileceğini ifade ederken şunları anlatıyor: “Türk-İş geçen sene de aynı şeyi yapmıştı. Türk-İş'in telaffuz ettiği rakamın üzerinde bir rakam belirlenmişti ve bunu Cumhurbaşkanı açıklamıştı. Sanki burada Cumhurbaşkanı'na puan kazandırmaya yönelikti. Bugün bunu daha çarpıcı olarak görüyoruz. Tam da seçim sürecine girildiği bir dönemde Türk-İş'in de Çalışma Bakanlığı'nın da çok yakın oranda rakamlar açıklaması tam da buna işaret.

Burada aslında siyasi iktidara altın tepside sunulmuş bir rakam var. Çünkü ne diyecek siyasi iktidar? Bunu seçim meydanlarında zaten söylüyor: ‘Biz işçilerin taleplerinin bile üzerinde ücret artışı verdik.’ Böylece kendi işçilerini yoksullaştıran, açlığa mahkûm eden ekonomi politikalarını Türk-İş vasıtasıyla meşrulaştıracak. Türk-İş’in o masadaki görevi tam olarak bu.”  

İŞÇİ ÜRETİMDEN GELEN GÜCÜNÜ KULLANMALIDIR

İktisatçı Müftüoğlu açıklanan diğer rakam beklentilerinin de Türkiye’deki koşullar bakımından yetersiz gördüğünün altını çiziyor ve işçinin üretimden gelen gücünü kullanması gerektiğini de vurguluyor: “Bugün en çok gibi görünen DİSK'in telaffuz ettiği rakam. Ama o da yoksulluk sınırının gene TÜİK'in belirlemiş olduğu verilere göre hesaplanmış olanın yarısı kadardır. Bu da aslında maalesef Türkiye'de işçi sınıf mücadelesinin ne kadar geri olduğunu ve zayıflamış olduğunu gösteriyor. Ve burada hepimizin şapkayı önümüze koyup düşünmesi gerekiyor. Bunu sadece Türk-İş’in başkanına kızarak çözemeyiz. Demek ki burada sınıf mücadelesi çok ciddi bir problem, çok büyük sorunlar içerisindedir.

Burada da temel süreç şudur: Toplu pazarlık masası kurulabilir, işverenler ile masaya oturabilir. Ama o masada işçinin kazançlı çıkabilmesi için mutlaka üretimden gelen gücü, yani grevi bir mücadele aracı olarak kullanması gerekir. Eğer grevi kullanmayacaksınız niye pazarlık yapıyorsunuz? Yani vermezse ne yapacaksınız? Şu anda seçim var, iktidar seçim olduğu için biraz artış verecek ki işçiler de onlara oy versin.

Peki, seçim dışında ekonominin böylesine emekçiler aleyhine seyrettiği, insanların açlığa, yoksulluğa mahkûm edildiği, sağlıklı beslenme hakkına bile ulaşamadığı, çocukların aç yattığı bir ülkede yapılması gereken nedir? Yapılması gereken bir genel grevdir. Eğer böyle bir sürece gidecekseniz, bu süreçten bir sonuç almayı bekliyorsanız olması gereken budur. Ama maalesef bugün sendikalar bu süreci buraya öremediler. Şunu demek istemiyorum ‘hadi bugün greve çıkalım.’ Bu zaten olası değil ama bunun için koşulların da oluşması lazımdı. Bugüne kadar bu koşullar oluşmadı. Niye oluşmadı? Sosyal- diyalogcu sendikal anlayış; sermayeyle uzlaşalım, siyasi iktidarla uzlaşalım, daha çok üyemiz olsun, aidatlar toplayalım, gelirimiz düşmesin anlayışı yüzünden!

Sendika sınıfın mücadele aracıdır. Bugün sendikaların maalesef çok büyük bir kesimi, tabii istisnaları bir tarafa koyuyorum; ama bu amaçtan uzaklaşmışlardır. Siyasi iktidarı ve sermayeyi meşrulaştırıcı bir role bürünmüşlerdir. O halde sınıfın kendi ihtiyaçlarını doğrultusunda sendikaları yeniden kurması ve bu şekilde mücadeleyi yükseltmesi gerekir. Başka bir çözüm göremiyorum.”