Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Birleşmiş Milletler’in, sivil toplum kuruluşlarının söylediklerini ve verdikleri somut, objektif verileri dikkate aldığını belirten ÖHD Genel Sekreteri Ebru Akkal, “Yüzlerce, belki binlerce insanı etkileyecek bir husus. Dolayısıyla bu konudaki başvurulara devam etmek gerekir” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, 41’inci ayına girmek üzere. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Av. Ebru Akkal, 27 Temmuz’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yapılan başvuruya ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Başvurudaki temel argümanlarınız neydi?
AİHM kararlarının uygulanmadığının Bakanlar Komitesi’ne bildirimiyle ilgili bir başvuru. Aynı dosya grubu için, sivil toplum örgütleriyle birlikte 2021’de iki tane 9/2 bildirimi yapmıştık. 27 Temmuz’da da ÖHD, ÇHD, CİSST, TOHAV ve THİV olarak başvurduk. Aslında bu başvuru hem bildirim hem de yakın zamanda Bakanlar Komitesi Genel Sekreterliğine Türkiye’nin sunduğu eylem planına cevap niteliğindeydi.
Temel argümanlarımızın ilki, AİHM kararının uygulanmadığı, ‘umut hakkı’ ve koşullu salıvermedeki keyfiyetti. Türkiye, Bakanlar Komitesi ve AİHM kararının aksine, yapısal değişikliklere gitmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının uygulanmasına yönelik yasa teklifleri ya Meclis’in gündemine alınmadı ya da reddedilip komisyonlara bile getirilmedi. Ayrıca Türkiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların sayısı ile ilgili veri sunmaktan kaçındı. Devam eden Sayın Öcalan, Gurban, Boltan ve Kaytan grubu için verilmiş işkence yasağının ihlali anlamındaki kararın uygulanmasına yönelik herhangi bir bireysel önlem alınmadı; bu konuda herhangi bir değişiklik de yapılmadı. Türkiye, “Umut hakkını uyguluyoruz. Türkiye’de umut hakkı var, koşullu salıverme uygulanıyor” dese de bu, hukuki olarak da somut anlamda da gerçeği yansıtmıyor. Umut hakkının uygulanmasını, Cumhurbaşkanı’nın af yetkisine dayandırıyor. Bu yetki, yakın zamanda 28 Şubat generalleri ve Hizbullahçılar için uygulandı ancak, bu koşullar çok istisnai ve umut hakkı bağlamında değerlendirilemez.
Türkiye’deki yasal mevzuat içindeki ağırlaştırılmış müebbet ile ilgili uygulamanın istisnası yok aslında. Sayın Öcalan’ın dosyası ile Kaytan, Boltan, Gurban grubu dosyaları için bu istisnası olmayan maddeden hüküm verildi ve bu yüzden umut hakkı ihlal edildi, diyoruz. Buna dair Türkiye’deki ceza ve infaz mevzuatı ile ilgili maddelerle açıklamalar yaptık ve Bakanlar Komitesi’ne sunduk.
Türkiye’nin, af yetkisi dışında bu argümanlara cevabı var mı?
Esasında Türkiye; cevap vermekten kaçınmak yerine, bu konuda yasal düzenleme yapmayacaklarını, yapısal bir değişikliğe gitmeyeceklerini beyan eden bir tavır içinde. ‘Herhangi bir bireysel önlem almayacağız ve bu kişiler hakkında verilmiş AİHM kararını uygulamamaya devam edeceğiz’ anlamında yanıtları var. Genel önlemlerde de koşullu salıvermeye ilişkin Türkiye’deki yasal mevzuatta bulunan yasa maddelerinden bahsediliyor. Ancak, bizim konumuzla alakalı ağırlaştırılmış müebbetin uygulanmasına sebep olan yasa maddeleri ile ilgili koşullu salıverme hükmü zaten yok. Bu durum, işkence yasağını ihlal eden ve umut hakkının tartışılmasına sebep olan bir durum. Dolayısıyla, pandemi döneminde yapılan infaz değişikliği ile bazı suçlara ilişkin cezaların koşullu salıverilmesine dair veriler var, ancak bunlar bizim konumuz dışında. Umut hakkı ile ilgili sürecin kendisine dair bir değişiklik ya da Türkiye’de mevzuat içinde bunun uygulandığına dair durum kabulünü gerektirmeyecek. Bunun dışında bir durum söz konusu.
AİHM kararlarına uymaması, Türkiye’nin Konsey’deki pozisyonunu nasıl etkiliyor?
Bakanlar Komitesi’nin Eylül oturumunda Öcalan ile Kaytan, Gurban, Boltan grubu dosyalarının gündeme alınması önemli. Yakın zamanda Birleşmiş Milletler oturumunda da özellikle Sayın Öcalan üzerindeki İmralı tecridi doğrudan Türk yetkililerine sorularak bilgi alınmak ve bu konuda diplomatik girişimlerden sonuç alınmadığı, herhangi bir bilgiye erişemedikleri açıkça sorulmak suretiyle gündeme getirilmişti. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) bir tarafı olarak buradaki düzenlemelere, uluslararası kurallara ve taraf olduğu sözleşmelere uymakla yükümlü. Mevcut prosedürlerin işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin pozisyonu tabii ki değerlendirilecektir.
Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye karşı nasıl bir karar almasını öngörüyorsunuz?
Beklentimizi şöyle özetlemek isterim; güncel olarak uygulanmayan başka AİHM kararları da var. Biliyorsunuz, Demirtaş ve Kavala kararları var. Bunlardan önce uygulanmayan ilk karar Öcalan (2) kararıdır. Dolayısıyla bu denetim sürecinin önemli olduğunu ve devamındaki dosyaların da etkileneceğini düşünüyoruz. Burada talep çok net ve kesin; çerçevesi belli. Bu kararın uygulanmamasına ilişkin sürecin etkin bir şekilde denetlenmesini talep ediyoruz. Yüzlerce ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsünü etkileyecek bu kararın uygulanıp uygulanmaması. Dolayısıyla, buna bu açıdan da bakmak gerekir. Diğer bir beklentimiz ise, Eylül oturumunda, kararın verilen süreye rağmen yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmemesiyle alakalı olarak Bakanlar Komitesi’nin ara kararlar alması.
Yine, düzenli olarak uygulamamaya devam edilmesi halinde Komite’nin gündemine düzenli olarak alınmasını bekliyoruz. Türkiye’ye Sekreterlik tarafından tavsiye mektubu yazılmasını talep ediyoruz. Mevcut durumun Komite’de, Birleşmiş Milletler’de eşzamanlı ve periyodik olarak gündeme alınmasının Türkiye üzerinde de uluslararası bir baskı yaratacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla bütün sivil toplum kuruluşlarının, ilgili kurum ve kuruluşların bu konudaki başvurularını ve sözlerini söylemeye devam etmeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Bu önemli. Sivil toplum kuruluşları, bu alanda Türkiye’de bilinen kuruluşlar. Komite de Birleşmiş Milletler de sivil toplum kuruluşlarının sözünü ve verdikleri somut, objektif verileri dikkate alıyor. Yüzlerce, belki binlerce insanı etkileyecek bir husus. Dolayısıyla bu konudaki başvurulara devam etmek gerekir.