Av. Yeter: Mevzuat siyasi konjonktüre göre değiştirilemez

ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Ekin Yeter, Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecridin giderek derinleştirildiğine dikkat çekerek, "Hükümet yasal mevzuatı uygulamak zorunda. Bu mevzuatlar siyasi konjonktüre göre değiştirilemez" dedi.

ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Hukukçu Ekin Yeter, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik yoğunlaştırılmış tecridi, buna karşı cezaevlerinde 225 gündür süren açlık grevi eylemlerini siyasi ve hukuki tüm boyutlarıyla ANF’ye değerlendirdi.

Açlık grevlerinin Roma’dan, Antik Yunan’dan bu yana insanların çözümsüz kaldığı noktada ortaya koyduğu bir irade açıklaması ve protesto şekli olduğunu belirten Avukat Ekin Yeter, Türkiye’de de 1950’lerden bu yana sık sık bu eylemin gerçekleştiğini söyledi. Türkiye'de son 3 yıldır ölüm orucu ve açlık grevleri ile zor bir sürecin yaşandığını aktaran Yeter, "Bu protesto özellikle tutukluların, hükümlülerin başvurduğu bir yöntem. Her zaman çözüm kanallarının tıkandığı noktada bu kanalları açmak için bu yöntem uygulanıyor" diye konuştu.

BÜTÜN CEZAEVLERİ TAMAMEN TECRİT ALTINDA

Devam eden açlık grevlerinin 107 cezaevine yayıldığını ve 225 gündür aralıksız sürdüğünü kaydeden Yeter devamla şunları belirtti: "Şu an bütün cezaevlerinde beşer gün olarak devam ediyor. Gelinen aşamada salgın sürecinde doluluk oranları, hijyen imkanları, beslenme koşullarını gözettiğimizde sağlık bakımından büyük risk teşkil ediyor ama buna rağmen açlık grevleri sürüyor. Bazı cezaevlerinde greve giren tutuklu hükümlü sayısı az. Ancak şu anda 4 defa 5 günlük açlık grevine girenler var."

Açlık grevine giren siyasi tutsakların birden fazla talebi varmış gibi bir algı oluştuğunu aslında bu taleplerin hiçbirinin birbirinden bağımsız olmadığını kaydeden Yeter, "Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve salgında artan hak ihlalleri, infaz düzenlemelerine ilişkin bir birbiriyle bağlantılı talepler. İmralı tecrit rejiminden diğer cezaevlerine yayılan bir tecrit söz konusu ve özellikle OHAL sürecinin her ne kadar bitti denilse de pratikte sürdüğünü görüyoruz. Görüş hakkı, sosyal haklar, mahpusların bilgi edinme haklarını bir bütünen değerlendirdiğimizde bunların hepsini birer tecrit uygulaması olarak tanımlayabiliriz" ifadelerini kullandı.

HUKUK SÜREÇLERE GÖRE DEĞİŞMEZ

Tecridin günden güne derinleştiği uyarısında bulunan Yeter sözlerini şöyle tamamladı: "İmralı tecridini değerlendirdiğimizde ceza hukuk disiplinleri bir bütündür. Ceza kanunu, infaz kanunu, CMK bir bütünen ceza hukuku disiplinlerini oluşturur. Birbirleriyle olan bağlantıları gerekçeleri yani döneme, siyasi koşullara göre değiştirilecek düzenlemeler değil. Bu düzenlemeler net, anayasanın 90. maddesi uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu söylüyor. Uluslararası sözleşmelerin öncelikli uygulanması söz konusudur.

Anayasadaki bazı maddelerin uygulanmaması, keyfi uygulamalar söz konusu olsa bile esas almamız gereken Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Kişi hangi suçtan yargılanıyorsa onur kırıcı, insanlık dışı muameleyle ceza infazının gerçekleştirilemeyeceğini ön görüyor. Dolayısıyla öncelikle uygulanması gereken bu sözleşmedir. AİHM’de ve uluslararası hukuk metinlerinde tecrit işkence olarak tanımlanıyor. Bu durum nettir, bu durumu döneme, siyasi koşullara, barış süreci, savaş sürecine göre yasal mevzuatı uygulayamazsınız, bu yasal mevzuatı uygulamak zorundasınız.

223 süren açlık grevi direnişçilerin talepleri yasal, meşru ve karşılanması gereken taleplerdir. 2018 ve 2019 sürecinde aynı taleple binlerce tutsak bedenini ölüme yatırdı ve bu çözümsüzlük nedeniyle 9 kişi yaşamını yitirmişti. Aynı şeylerin yaşanmaması için, kişilerin yaşamını kaybetmemesi için ilgililerin adım atması ve talepleri kabul etmesi gerekmektedir."