Ayata: Tecrit, Kürt soykırımıdır

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, tecritle Kürt Hareketi’nin tasfiyesinin ve Kürt soykırımının gerçekleştirilmek istendiğini söyledi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, uluslararası komplonun, 1920’lerden bu yana Kürtler üzerinde yürütülen kuşatma, imha ve tasfiye projesinin devamı, tecridin de bunun parçası olduğunu söyledi. 

PKK Merkez Komite Üyesi Ayata, ANF’nin sorularını yanıtladı. 

Uluslararası komplonun ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı’da rehin olarak tutuluyor. Komployla bağlantılı olarak süren mutlak tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Komplonun üzerinden 25 yıl geçti, ancak İmralı etrafında dönen dolaplar, siyasi hesaplar, kuşatmalar, baskılar, tasfiye girişimleri sona ermedi. Bu durum, özellikle Kürt sorunuyla bağlantılı olduğu için çözümü kolay olmayan, tarihsel bir sorun olarak adeta dibi olmayan bir kuyuya döndü. Öyle anlaşılıyor ki; Kürt sorunu sadece Türkiye devleti tarafından uygulanan yok etme, soykırıma uğratma, tarihten silme projesi olmakla kalmayıp dünyanın da buna katıldığı uluslararası bir soykırım projesine döndü. Zaten büyük soykırımlar, sadece bir devletin eseri ya da ürünü olmuyor. Mutlaka uygun koşulların, konjonktürün oluşturulması, yaratılması gerekiyor. Eğer Avrupa’nın suç ortaklığı, onayı, sessizliği olmasaydı Hitler tek başına milyonlarca Yahudi’yi hem de Avrupa’nın birçok yerinden toplayıp imha kamplarına gönderemezdi. Aynı şekilde Ermeni Soykırımı eğer Almanya, İngiltere ve diğer güçlerin suç ortaklığı, desteği, sessizliği olmasaydı gerçekleşemezdi.

Başta sömürgeci TC tarafından olmak üzere bölgede yüzyıldır Kürtler üzerinde soykırım uygulanıyor. Tc, bu soykırım sürecini dünyadaki çalkantılar, özellikle Ortadoğu’daki savaş ve kriz sürecinden yararlanarak kendi lehine kapatmak istiyor. Yani yüzyıldır süren asimilasyon, Türkleştirme, soykırımı tamamlama projesi şimdi daha çok ivme kazanmış bulunuyor. Özellikle uluslararası komplo ile birlikte faşist TC büyük umutlara kapıldı. Kürt Özgürlük Hareketi’ni yeneceğine, bitireceğine inandı. Bu inanca bağlı olarak da mevcut AKP-MHP faşist iktidarı soykırımın atına binmiş, süratle ilerlemeye çalışıyor.

Emperyalist/kapitalist sistem güçleri, 20. yüzyılın sonlarından itibaren bölgemizde tasarlanan Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamak için muhalif ya da önüne engel gördüğü rejimleri aşma girişimlerini başlattı. Bu aynı zamanda Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra üstünlüğünü ilan eden Batı dünyasının başlattığı dünyayı yeniden şekillendirme planının bir parçası idi. Batı dünyasına göre, Sovyetlerin çöküşünden sonra artık hiçbir güç alternatif olamazdı. Onlara göre ideolojilerin sonu gelmişti ama o günlerden günümüze dünyanın hiçbir sorunu çözülmedi. Çünkü bu sorunlar başka güçler tarafından başka yerden pompalanmıyor, üretilmiyor. Sorunların kaynağı kapitalizmin kendisidir. Bu kadar adaletsizlik, faşist rejimleri besleme, otoriter rejimleri destekleme, onlarla içine girdiği ittifaklar, halkların soygununa, talanına katılma bu sistemden kaynaklıdır. İşte Kürtler de bu kapitalist sistemin yarattığı havanın acısını çekiyor. Kapitalizmin halklara dayattığı bu ölümcül yaşamı, bugün Kürtler yaşıyor.

Kürtlerin dünyaya, insanlığa verdiği herhangi bir zarar yok. Buna rağmen Kürt’e dayatılan soykırım üzerinden neden bu kadar kirli ittifaklar kuruluyor? Kürt halkı günümüz dünyasının en mazlum halklarından biridir. Dili bile yasaklanmış, varlığı bile inkar edilmiş bir halktır. Ortadoğu gibi uygarlığın beşiği olan bir coğrafyanın en eski halklarındandır. Bu halk, en köklü kültürlerin yaratıcısı olarak yaygın bir coğrafyayı yurt edinerek kendisini bugüne kadar getirmeyi başarmıştır. İşte böylesine tarihsel, toplumsal gerçekliği olan bu halk, yok sayılarak hem de kapitalist batı dünyasının ortağı olan sömürgeci/faşist TC’nin eliyle tarih sahnesinden silinmek isteniyor.

EMPERYALİST SİSTEMİN UZANTISI OLMAK İSTEMEDİ

Uygarlıklarıyla çok övünüyorlar ama en soykırımcı, en ırkçı, insanlık dışı politikaların uygulayıcısı olan TC’yi destekliyorlar, koruyorlar, besliyorlar, ayakta tutuyorlar. İşte İmralı’da bugün süren komplo, İmralı üzerindeki kuşatmalar bu politikaların devamıdır. Önder Apo, Batı emperyalist sisteminin uzantısı olmak istemedi. Ortadoğu kültürüne, halklarına, özgürlükçü anlayışına bağlı kaldı. Bunda ısrar etti. Kapitalist sistem de bunu kendisi için tehlikeli gördü. “Ya bana entegre olursun sistemin içinde kalırsın ya da bu dünya gerçekliği içinde sana yer yok” denildi. Zaten Önderliğin Suriye’den çıkarılışı Türkiye’nin eseri değildi. Türkiye ordusunu sınıra kaydırdı, tehditler savurdu ama bu Batı’nın desteği olmadan olamazdı. Bu şekilde Suriye’den çıkmak zorunda kalan Önder Apo’yu Avrupa’da, Rusya’da barındırmadılar. Halbuki Avrupa’nın yasaları buna çok uygundu. Çok rahatlıkla iltica hakkı verebilirlerdi, Türkiye’de idam cezası vardı. Avrupa yasalarına göre iltica eden birisini idam cezası olan bir ülkeye teslim edemezlerdi. Kendi yasalarını da çiğneyerek ABD öncülüğünde örülen bu komploya sonunda hepsi ortak oldu.

Küresel düzeyde yaratılan bu suç ortaklığının nedeni, yeni bir özgürlükçü, devrimci çıkışın önünü kesmek idi. Önderliğin yaratıcılığı, özgüveni, taktik zenginliği, çelişkilerden yararlanma, fırsatları devrimin lehine kullanma kapasitesi onlar için tehlikeydi. Kürtlerin Ortadoğu’da bir devleti yoktu ya da bir devlet ya da güç tarafından desteklenmiyordu. Bu durumda Kürtler onlar için maliyeti düşük kolay bir lokma idi. Onlara göre Kürtler, böyle bir komplo karşısında en fazla biraz yürüyüş, gösteri, miting yapar, bağırıp çağırır ve sonunda kaderlerine razı olurdu. Böyle sandıkları için de Kürt halkının komplo karşısındaki tutumunu görünce şaşırdılar. O nedenle de dönemin ABD İçişleri Bakanı böyle bir tepki beklemediklerini söyledi. Onlara göre Kürtler zaten dört devlet arasında paylaşılmış, Türkiye’de büyük oranda eritilmişti. Sosyalizmden etkilenmiş PKK gibi hareketler gerilla savaşıyla biraz etkisini göstermiş olsa da “onun da kafasını kopardın mı zaten halk büyük oranda örgütsüz, dağılır, etkisiz kalır, çözülür. TC de geri kalanını tamamlar” diye düşündüler. Kaldı ki Kürtler emperyalist devletlerden milyarlarca dolarlık silah alamıyorlardı. Dünya pazarında ekonomik güçleri yoktu. Bu açıdan kapitalist sistem için Kürtlerin varlığı ya da yokluğunun bir anlamı yoktu.

ORTADOĞU’DA OPERASYONA ÖYLE BAŞLADILAR

Bu temelde başta NATO olmak üzere kapitalist Batı, Ortadoğu’da operasyona Önderlik üzerinden başladı. Kendileri için Ortadoğu’nun olası dinamik gücünü, halklara dayanan gücünü tehlikeli olarak gördüler. Şimdi de öyle. Sömürgeci faşist TC, Ortadoğu’da yayılmak istiyor, egemenlik peşinde, emperyalist emelleri var. Suriye çöktü, Irak çöktü ve zayıfladı. Arap ülkeleri genelde dağınık ve kapitalist dünya pazarıyla büyük oranda birleşmiş TC’nin, 40 yıldır PKK ile savaşarak belli bir deneyimde kazanmış büyük bir NATO ordusu da var. Bütün bu avantajlardan da güç alan faşist AKP-MHP iktidarı, Ortadoğu’da yayılmak istedi. Özellikle ‘Arap Baharı’yla birlikte faşist şef Erdoğan’ın iştahı açıldı. Hüsnü Mübarek rejimi devrildi. İhvancılar iktidar oldu. Yeni Osmanlıcılık planı ile AKP-MHP faşist iktidarı Suriye’de İhvancıları etrafında topladı. Faşist şef Recep Tayip Erdoğan, İhvancılar üzerinden Ortadoğu’da halife olma hesabı yaparak Suriye’ye balıklama daldı. Nasıl olsa Beşar Esad iktidarı devrilecek, onların kontrolünde, denetimi altındaki İhvani bir örgüt iktidar olacaktı. Böylece Suriye TC’nin bir parçası haline gelecekti. Halep’ten Musul’a, Kerkük’e kadar Türkiye’ye katma hesabı yapılıyordu. Bu sayede petrol yataklarına ulaşacaklardı. 

TC’nin önünde Önderlik, Apocu Özgürlük Hareketi ve PKK engeldi. Ayaklarına dolanmış bir zincir gibi görüyorlardı. O nedenle “Apo’yu tecrit altında susturalım. Operasyonları, saldırıları sürdürelim, PKK’yi bitirip ayağımızdaki zincirlerden kurtulalım” diyorlar. Bu zincirden kurtularak sadece Kurdistan’ın tamamı değil bölgeyi de egemenlik alanlarına katabileceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle de Önderlik, Özgürlük Hareketi ve PKK de objektif olarak Ortadoğu’nun savunmasını yapıyor.

İMRALI BÜYÜK BİR SOYKIRIM PROJESİDİR

Yürüyen savaş, sadece Kürtlerin savaşı değil. Ortadoğu’nun hiçbir devleti Türkiye’ye karşı savaşamıyor, karşı duramıyor, kafa tutamıyor. Hepsi adına direnen, savaşan, meydan okuyan, alternatif yaratan, halka dayanan, halklara umut veren, halkları harekete geçirme potansiyeli taşıyan, halklar arası birlik ve ittifakın öncüsü durumunda olan Önderlik Hareketi, PKK’dir. Bu açıdan İmralı üzerindeki bu tecrit devam ediyor. Normalde 25 yıldır hapiste yatan bir insan yasalar çerçevesinde ne zaman cezası biterse o zaman kadar esaret altında tutulur. Az değil, üzerinden çeyrek asır geçmiş. Bir tutuklu ile bu kadar uğraşmak bütün hukuk kurallarını ayaklar altına almak, toplumsal gerginliği göze almak, normal olarak ele alınamaz. Bu, büyük bir soykırım projesidir. Kürtler üzerinde yürütülen yüzyıllık büyük bir kuşatma, imha ve tasfiye projesinin devamıdır. İmralı, bu projenin merkezi olarak ele alınıyor. Bütün süreçler aslında İmralı etrafında döndü. Eğer hatırlanırsa TC devleti, İmralı yargılamaları üzerinden zafer arayışındaydı. Önderliğin İmralı’ya getirilmesi cumhuriyet tarihinin en büyük başarısı olarak görülüyordu. O nedenle zafer havalarındaydılar. Kürt Hareketi’ni suçlamak, mahkum etmek, ipe götürmek, mezara gömmek, hepsi bu yargılamaların parçasıydı. İdamın verildiği gün bile Şêx Said’in idam gününe denk getirildi. Yani Önderliği yargılanması üzerinden Kürt sorunuyla tarihsel bir hesaplaşmaya gidildi. Bu hesaplaşma biçimi son derece adaletsiz, tek taraflı ve adil olmaktan son derece uzak, tam bir zorbalık altında sürdürüldü. Bu yargılamayla amaç soykırımın İmralı’da başarıya ulaştırmaktı.

Önderliğin dahiyane girişimleri ve yaklaşımlarıyla bu tutmadı. Kürt halkı, Önderliği etrafında kenetlendi. Kurdistan tarihinde hatta dünya tarihinde okuduğumuz ve bildiğimiz kadarıyla hiçbir liderin etrafından onlarca insanın kendisini yakarak ateşten bir çember oluşturduğu görülmemiştir. “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemleri, insan iradesini, hayal gücünü zorlayan bir eylem zinciriydi. Bu eylemler ile Kürt halkı tehlikeyi fark edecek kadar sezgilerinin güçlü olduğunu gösterdi. Egemenler tarafından ne kadar gizlenirse gizlensin Önderlikle başlayan diriliş, bilinçlenme, örgütlenme, öze dönüş ve kendisi olma arayışları Kürtlerde büyük bir özgürlük tutkusu ve öz güven yarattı. O nedenle Türk basınının örtbas etmesine, gizlemesine ya da çarpıtmasına rağmen tarihte önder görülen hiç kimsenin etrafında olmadık bir şekilde fedaice bir kenetlenme ortaya çıktı.

İMRALI’YI HALKTAN KOPARARAK GÖVDEYİ DAĞITMAYA ÇALIŞIYOR

Bugün de aynı amaçla TC devletini yönetenler İmralı’yı halktan kopararak, Hareket’in beynini baştan ayırarak gövdeyi dağıtmaya, parçalamaya çalışıyor. Yani soykırımı tamamlamak istiyor. Önderliğin gerilla gücü, parti ve halk üzerinde büyük bir etkisi var. Halk, Önderliğe inanıyor, güveniyor. Düşünce gücünün yüksek olduğunu, beyninin dolu olduğunu mutlaka kendileri için çözüm üreteceğini, yol göstereceğini, kendini, adamış bir kişilik olduğunu biliyorlar. Önderlik, Kurdistan halkı ve gerillası üzerinde en büyük etkisi olan insandır. Bu açıdan Önderlikten çok korkuyorlar. “Tarihte bazı insanlar durdurulamaz” denilir ya işte Önderlik de onlardan birisidir. Önderliği durduramadılar. Görüşmelerle, diyalog, uzlaşı, çözüm girişimleriyle oyalama, Hareket’le arasında çelişkiler yaratma, soğutma, itibarsızlaştırma gibi halk ve örgüt üzerindeki etkisini kırmak için bütün yöntemleri denediler. Defalarca tecrit yöntemleri denediler. Bütün bunlara rağmen Önderlik, halktan, partisinden ve gerillasından koparılamadı. Tersine daha çok bağlılık gelişti, Hareket daha çok büyüdü, daha çok etkinlik alanı yarattı. Bu yüzden tekrardan 2014’ten sonra topyekun, bütünlüklü bir savaş kararı aldılar. Erdoğan’dan bir diktatör yaratarak bütün cumhuriyetin birikimlerini tek elden savaşa sürmek için demokratik kırıntıları bile ortadan kaldırdılar. Türkiye’nin büyük ekonomik ve siyasi krize, ahlaki çöküşe girmesi tamamen bu savaşla bağlantılıdır. Yoksa Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devleti, Erdoğan’a bu kadar peşkeş çekmezlerdi. Bütün amaç devleti, tasarlayıp birleştirerek Kürtler karşısında savaştırmaktı. Erdoğan da zaten buna hazır biriydi.

TÜRKİYE ZORBARLIKLA İMRALI TECRİDİNİ SÜRDÜRÜYOR

Emperyalist sistem içindeki özellikle ABD, AB (Avrupa Birliği) bu tecrit politikalarına ortaktır. Sessiz kalmak onaylamaktır, derler. Avrupa’nın hukuku çiğneniyor, AİHM’nin kararları dinlenilmiyor. CPT etkisiz hale gelmiş, ancak “İmralı’da yasalar çiğneniyor, hukuk dışı uygulamalar var, bu tecrit böyle süremez” diyen yoktur. Ses yok yani. Bu ne demektir? İmralı’daki tecrit onay ve kabul görülmüş demektir.

Tecridi, Kürt soykırımının, Kürt Hareketi’nin tasfiyesinin, etkisizleştirilmesinin esası olarak görmek lazım. TC sınırları içindeki hapishanelerde 300 binden fazla tutuklu var ama niye bir kişi bir adada, toplumdan, gözden uzak bir yerde bu kadar tecrit altına alınıyor? TC devleti nice insanları içeride çürüttü, idam etti, etkisizleştirdi ya da iddialarından vazgeçirdi fakat hiçbirisine bu kadar tecrit uygulanmadı. İşte Önderliğin kişiliği, dahiliği, durdurulamama gerçeği karşısında korkan faşist TC, insan haklarını, hukuku, vicdanı bir tarafa bırakarak gözü kara bir zorbalıkla İmralı tecridini sürdürüyor.

Dünyada birçok ulus ve hareket içerisinde Önder olarak kabul gören Öcalan’a karşı uluslararası güçler merkezli yürütülen komplonun hedefi nedir?

Önderlik, bugün dünyada daha çok tanınan, bilinen bir insan haline geldi. Aslında PKK’ye karşı dünyada bir haksızlık var. Özellikle ABD’nin başını çektiği emperyalist sistem, PKK’yi ‘terör listesi’ne alarak onu meşruiyetin dışına çıkarmak istedi. Batı dünyasında zaten PKK ve Önderliğe karşı bir sansür var. Terörle özdeşleştirme, düşüncesini, felsefesini, davasını doğru yansıtmak yerine terör imajı yarattılar. Sanki bu Hareket sadece silahlı savaş üretiyor, başka amaçları yoktur, düşünceleri yoktur gibi gösteriliyor. Eğer PKK’nin düşünce felsefesi olmasaydı 50 senedir NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı nasıl ayakta kalırdı? Kürtler bu kadar dağınık, parçalı, kendi gerçekliğinden uzaklaştırılmışken, içerisinde bu kadar hain ve korucu üretilmişken mümkün değil ki bir Kürt Hareketi onlarca yıl kesintisiz örgütlü kalsın, savaşsın ve direnebilsin. Bu kesintisiz yürüyen savaşın, devrimin ve direnişin büyük bir düşünce, teorik alt yapısı ve felsefesi vardır. İşte bu hep halkların gözünden kaçırıldı. Savaş ve direniş öne çıkarıldı. Bunu da terörize ederek, terörle tanımladılar. Biz de tam örgütlenmedik, dünya halkları ile zamanında iyi bulaşamadık, bütün düşüncelerimizi dünya kamuoyuna mal etmek, yaymakta eksik kaldık.

ÖNDERLİK DAİŞ’E KARŞI YÜRÜTÜLEN MÜCADELENİN EN BÜYÜK ÖNCÜSÜDÜR

Dünyadaki emperyalist güçlerin etkisi, kuşatma, baskılama, sansür uygulama, terörize etme gibi çabaları, Önderlik düşüncesinin dünyayla buluşmasını biraz geciktirdi. Özellikle DAİŞ’e karşı savaşla birlikte var olan kuşatmalar biraz da olsa zayıflatıldı, kırıldı. Önderlik, DAİŞ’a karşı yürütülen mücadelenin en büyük öncüsüdür. Önderlik, DAİŞ neredeyse oraya kadar gidecek, savaşacaksınız, dedi. Böyle olmazsa Kobanê de kurtarılamazdı. Kürtler gidip Reqa, Dêrazor ve Minbic’de savaşmazdı. KDP, ENKS gibi güçler, Kürt gençlerini niye götürüp Araplar için kurban ediyorsunuz, Reqa ve Dêrazor’da Kürtlerin ne işi var, diyordu. Eğer Önderliğin belirlediği çerçevede hareket edilseydi aslında bugün Kurdistan’ın durumu daha ileri bir düzeyde olurdu. Bunlar tam örgütlenmedi, uygulanamadı. Kısmi uygulaması bile Ortadoğu ve dünyada büyük yankılar ve sonuçlar yarattı. Bu kısmi uygulama bile emperyalist sistemin Kurdistan Devrimi’ni boğma, dağlara sıkıştırma, marjinalleştirme, kontrole alma, halklara ulaşmasını, buluşmasını engelleme projesini önemli oranda boşa çıkardı. Komplonun hedefinde dediğimiz gibi genelde devrimleri bastırma ya da izole ederek boğma vardı. Arap Baharı ile halkların başına getirilenler bilinmektedir. Emperyalist güçlerin müdahalesi, yerli iş birlikçiler, egemen çevrelerin ittifakları, baharı kışa çevirdi. Halkların ödediği bedeller, girişimler, umutlar tasfiye edildi, etkisizleştirildi. Bu nedenle de bugün Ortadoğu’da kurulan rejimler eskisinde daha zayıf, emperyalizme daha bağımlı hale geldiler. Aynı şey Kürtlerin başına getirilmek isteniyor. Nasıl PKK Devrimi’ni boğmak için komployu düzenlediler ve PKK’yi ‘terörist listesi’ne aldılarsa Türkiye’nin kendini savunma hakkını güya güvenlik sorununu PKK ve Kürtlere karşı saldırı ile eş değerde tutmayı NATO, ve Batılı ülkeler tam bir kutsal ayet haline getirdi.

BU REJİM YA YIKILACAK YA YOK EDİLECEK

Faşist Sömürgeci TC, Kürtleri yok ediyor, ülkelerini işgal etmiş. Kürtlerin korunma ve savunma hakları yok sayılıyor. Kürtler asimilasyon tehlikesi altında, yok ediliş sürecindedir. TC’yi yok eden, ortadan kaldıran kimse yok. Kürtler yok ediliyor ama Kürtler görmezden geliniyor ve TC devletinin imha politikalarına teslim edilmiş. TC’nin devlet kutsallığı, sınırları dokunulmaz kılınıyor. Sınırlar da sizin olsun, denildi. Önderlik bunu da kolaylaştırdı. Zaten sadece Araplara ait o kadar devlet kuruldu ki. Yani ortalık devlet dolduruldu, bir ton sınır çizildi ve bu bela getirdi. Savaşlar, çatışmalar, kırımlar bitmiyor. Önderlik, devlet sınırları içerisinde barışçıl ve demokratik yöntemlerle bu sorunu çözelim, dedi. Bunu kolaylaştırdı ve böyle girişimlerde bulundu. Büyük sorumluluklar aldı. Onlar, ‘Nuh deyip ‘peygamber’ demedi. Tek devlet, tek millet yaratma zihniyeti, faşist, ırkçı, kafatası değiştirilmedikçe bu sorunun çözülmesi mümkün değildir. Bu rejim, ya yıkılacak ya yok edilecek. Bu ikileme soktu bu işi. Batılı devletler, Türkiye’yi doğru bir yola çekebilirlerdi. Türkiye NATO üyesidir, diyor. Tamam da Türkiye içerisinde 20 milyonda fazla Kürt yaşıyor. Bunlar da NATO’nun içinde sayılıyor. Onların da yaşama hakkı yok mu? Varlıkları, dilleri, kültürleri niye yok sayılsın? Bu kadar bağnaz, pragmatist, yok edici ve soykırımcı politikalara onay vermek, ancak emperyalist sisteme yakışır. 

Suriye’de 1998’de başlayan, 24 yıldır da İmralı’da sürdürülen uluslararası komplo nasıl bir hal almıştır? 

1998’de başlayan bu komplo, bugün dünyada artık sürdürülemez bir hale geldi. Önderlik bunu boşa çıkardı. O dönemin stratejik kuruluşları, siyasi merkezleri, Önder Apo giderse PKK dağılır, Kürt halkı birliğini koruyamaz, kurumlaşmamış, köylü ağırlıklı bir toplumsal gerçeklik içinde, bütün diğer isyanlar tasfiye oldu ve bu Hareket de böyle dağılır, diyorlardı. Yani bir ülkenin başkentini zapt etme gibi bir durum olarak ele alıyorlardı. Beyin giderse, Hareket ve gövde dağılır, diyorlardı. PKK’ye en fazla 6 ay ömür biçiyorlardı fakat bugünlere geldik. Kurdistan halkı ve devrimi özellikle kadın eksenli devrimi, Rojava’nın DAİŞ’in tasfiyesinde öncülük rolünü oynaması, daha çok dünya halklarıyla buluşma Kürtler üzerindeki hem örtüyü kaldırdı hem Türkiye devletinin ırkçı, soykırımcı yüzünü de açık bir şekilde ortaya koydu. TC, DAİŞ, El Kaide, El Nusra ile ortaklık yaptı, bütün kirli çetelerle birleşti, şimdi hepsini etrafında topladı. Kürtler ise Şengal ve Rojava’da DAİŞ’i kırdı, yenilgiye uğrattı, bütün dünyayı DAİŞ belasından kurtardı. Hiçbir devlet DAİŞ ile savaşmayı göze alamıyordu. Suriye, Irak orduları dağılıyor, çözülüyordu. ABD, Batı şaşkındılar. Kimse askerini getirip savaşa koymuyordu, bu savaş Kürtler üzerinden yürüdü. Kürtler, DAİŞ’ karşı savaşta on binlerce şehit ve yaralı verdi. Yoksa sadece hava saldırılarıyla DAİŞ durdurulamazdı. Dünyaya yaptığı bu katkı, Ortadoğu’daki bu öncülük, kadın eksenli demokratik özgürlükçü çizgide olması bir de halklar arası buluşma, ittifaklar, farklı dinler, diller, kültürler, toplumsal ve tarihsel zenginlikler tamamen barışçıl demokratik ve özgürlükçü temelde ortaklaştılar. Bu ortaklık, bugün Rojava’da Özerk Yönetim biçiminde vücut buldu.

TÜRKİYE ETNİK TEMİZLİK YAPIYOR

Türk devleti bastırdı, Kürtlerin kazandığı belediyeleri gasp etti. Orada da özgürlükçü ve demokratik bir toplum inşası devam ediyordu. On binlerce Kürt hapishanelerde. Güney Kurdistan işgal ve bombardıman altında. Güney’deki siyasi partiler son derece işlevsiz, zayıf kılındı. KDP’nin iş birlikçiliğiyle Türkiye orada palazlandı. Kürt otoritesi giderek zayıflatıldı. Faşist işgalci TC, PKK’yi orada mahkum etmek için “PKK olmazsa benim Kürtlerle bir sorunum yok” diyor. Artık buna inanacak hiç kimse kalmadı. Efrîn’in pratiği ortadadır. Efrîn’de PKK de yok, YPG de yok başkası da yok ama Kürt de yok. Çünkü Türkiye etnik temizlik yaptı. Oradan buradan çeteleri devşirip nüfus değişimi yaptı. İşgal ettiği her yerde Kürtler yok ediliyor, barınamaz hale getiriliyor. Bu nasıl bir Kürt dostluğuymuş? Osmanlı bile Kürtleri bu kadar ezdirmedi. İlk defa mevcut faşist TC devleti eliyle yapılıyor. Kürtleri başkalarına ezdirttiler. Kürt coğrafyasına Kürtlerin yerine cihatçı çeteleri, dünyada devşirdiği suç örgütlerini yerleştirdi.

Bütün bunlara rağmen komplo, Kürtler üzerinde işlemez hale geldi, başaramadılar, durduramadılar, Kürtler dünyayla daha çok buluştu, daha çok halklara mal oldu, Ortadoğu’daki devrimlerin içeriği giderek değişti, daha kadın eksenli, özgürlükçü ve demokratik karakter kazandı. Bunun son örneği İran’dır. İran’da kadınların öncülüğünde ayları bulan muazzam ve gerçek anlamda içeriği toplumsal bir devrim yaşanıyor. İran rejimi bastırabilir, geciktirebilir, asıyor, öldürüyor, korkutuyor, tutukluyor ama bununla ancak ömrünü uzatır. Bu gelişmeler artık toplumun hafızasına yerleşiyor, deneyim ve birikim yaratıyor. Şu anda TC bunları gördüğü için var gücüyle saldırıyor. NATO ve diğer ülkeler de bunu destekliyor. Bunlar kırılırsa, sonuç alamazsa Kurdistan Devrimi, Ortadoğu Devrimi’nin köprüsü ve öncüsü olacaktır. Ortadoğu ve dünya da artık eski hali gibi olmayacaktır.

24 yıllık komplo süreci başlangıcından günümüze Kurdistan ve dünyada nasıl bir atmosfer oluşturdu?

Evet bugün Ukrayna’da Rusya zorlandı, kendini adeta bir batağa sürekler gibi davrandı. Avrupa ve NATO buna karşı Rusya’nın tahmin etmediği gibi yaklaştı. Giderek dünyada savaş ve silahlanma tehlikesi arttı. Gerginlikler arttı. TC gibi faşist devletler bu çelişkilerden yararlanıyor. Despotik rejimler yeni arayışlarda. Amerika’nın Çin ve Kore ile gerginlikleri tırmanıyor. Yani dünya daha güvensiz bir dünya haline geldi. Ekonomik kriz ve artan yoksulluk, ekolojik yıkım, dünyadaki küresel ısınma nedeniyle insanlar büyük bir tehlikeyle de karşı karşıya. İklim değişiyor, dünya giderek ısınıyor, kuraklık artıyor, felaketler artıyor. Bu ortamda devrimci halk hareketlerine, özgürlükçü, demokratik hareketlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Tabii dünyanın genel sorunlarını burada tartışacak durumda değiliz. Ne Çin sosyalizm adına sosyalist olabildi, dünya halklarına umut taşıyabildi ne de başkaları. Çin bugün dünya kapitalizminin ucuz iş gücü deposudur. Aslında dünya kapitalizmini ayakta tutan en büyük güçlerden biridir. Halkların demokratik, özgürlükçü düşüncelerine nefes olmuyor, katkı sunmuyor. Evet, bu açıdan Kurdistan Devrimi daha umut veriyor. Latin Amerika’dan Avrupa’ya dünyanın her yerine Afganistan’a kadar halkların dinamiklerine derinlemesine hitap ediyor. Özgürlük tutkularını tutuşturuyor. Kurdistan halkı bu büyük savaş dalgalarını kırar ve durdurursa önü açıktır. Bunun için Türkiye Rojava’ya, Güney Kurdistan’a saldırı hazırlıkları yapıyor. Sürekli saldırı halinde, işgali yayıyor, genişletiyor. Kuzey’de halkın nefes almasını engelliyor. Yani bu komplo süreçlerinin sonucu büyük oranda Kürtlerin direnişine, örgütlü oluşuna bağlanmış durumda.

Kürtler üzerine uluslararası bir kuşatma, tasfiye, komplo oyunu devam ediyor. Bu tecrit, komplo, kuşatma, soykırım planları nasıl kırılır, boşa çıkarılır? 

Esas soru budur aslında. Ne anlatırsak tekrar dolaşıp buraya geleceğiz. Evet bu devlet ırkçıdır, soykırımcıdır, NATO üyesidir, güçlü potansiyeli ve ittifakları var. Bütün gücünü, iç ve dış ittifaklarını İmralı tecridini, Rojava ve Güney Kurdistan işgalini sürdürmek için seferber etmiş; Kurdistan’ı teslim almak, dağıtmak, Kürt halkını teslim almak ve bitirmek istiyor. Türkiye barışa, çözüme, hukuka, adalete ve demokrasiye gelmiyor. Önderliğin bütün çabalarına rağmen de gelmedi. Önderlik muazzam kafa patlattı, işi kolaylaştırdı. Şimdi de ‘gelin bu çatışmaları, bu tehlikeli ortamı bir hafta içerisinde durdururuz’ diyor. Bu projesi, öz güveni var ama Türkiye tersini yapıyor. Önderliği İmralı’ya gömme, savaşı tırmandırma, faşizmin ömrünü uzatmayla uğraşıyor. Erdoğan, Türkiye’nin bütün varlığını savaşa yatırdı. Kendi siyasi kariyerini ya da geleceğini savaşa yatırdı. Gele gele Doğu Perinçek, Hüda Par ve Bahçeli gibi karanlık güçlere dayandı. Kürtleri kaybetti, büyük orada toplumsal desteklerini kaybetti. Dışarıda itibarını kaybetti. Tutarsız, pragmatist, adeta herkesin başına bela olmuş bir siyasi olguya dayanmış.

Bu tecridi kırmak, kuşatmayı yarma yükü Kürt halkının omuzlarında. Eğer Kürt halkı gerillasıyla, aydınlarıyla, yurtsever kitlesiyle, gençlik ve kadın hareketiyle, emekçilerle birleşik bir güç yaratırsa, güçlerini ortak bir güce dönüştürürse, demokratik cepheyi güçlendirirse, direnişi Devrimci Halk Savaşı ekseninde yürütürse bütün bentleri kırar, İmralı komplosunu boşa çıkarır ve İmralı kapısını açar. Bunun dışında bir çözüm yoktur. Kolay ve basit bir yol yok. Faşist TC hukuka, insanlık çağrılarına uymaz. TC adaleti geride bırakalı çok oldu. Kendi içindeki cinayetleri bile aydınlatmayan bir Türkiye. İşte Urfa’daki Emine Şenyaşar ailesinin davasında görüldüğü gibi. Bir aile kameralar önünde, insanlarında şahitliğinde katledilmiş. Sırf bunu yapan AKPli olduğu için adalet işlemiyor. Dünya duydu, sağır sultan duydu ama bunların kararmış vicdanı, adaleti duymuyor, Ankara duymuyor. İmralı’yı nasıl duyacak. Kürt halkının acılarını, sıkıntılarını, feryatlarını nasıl duyacak. Hulusi Akar, Erdoğan ne kadar çok Kürt öldürdükleriyle övünüyorlar. Nasıl ki Saddam, Kürtlere karşı Halepçe’de kimyasal silahlar kullandı, uygulayıcıları Kimyasal Ali diye namlandı. Şimdi de Kimyasal Hulusi çıktı. Kurdistan dağlarında gerillayı yenemeyince mağaraları, sığınakları kimyasallarla dolduruyorlar, yasaklanmış silahlar kullanıyorlar. Kürtlerin etrafında yoğunlaştığı legal partilerin başına getirmediklerini bırakmadılar. Legaldekileri bile ‘terörist’ ilan ettiler. Onlar için terörist olmayan yok ki. Hani bunlar sadece terör ve PKK ile uğraşıyorlardı. Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Selahattin Demirtaş, Selçuk Mızraklı terör yasasından ceza alıyorlar. Onların gözünden bunlar hepsi terörist. İtiraz eden, hak arayan bütün Kürtler terörist ve haindirler. Bunlar deşifre oldu, maskeleri düştü. İmralı onların altını oydu. Önderliğin ideolojisi, düşünce gücü, dahiliği, yaratıcılığı, yarattığı halk ve gerillası bulunuyor. Kendi adına konuşan ve düşünen bir güç yarattı. Kürtler, dünyanın Türk faşistlerine teslim edilmeyeceğini insanlığa haykırıyor. Eskiden Kürtleri, Kürtlere tanıtan düşmandı. Eşkıya, terörist olarak lanse ediyorlardı ama şimdi o yıkıldı. Kürtler artık kendi adına konuşuyor ve dünyaya ulaşmanın yollarını açtı. Bunu daha da geliştirecekler. Bu biçimde komplolar, tecritler, İmralı kuşatmaları yarılır ve durdurulur.