Demir: Gasp halkın demokratik mücadelesiyle durdurulur

DBP Wan İl Eş Başkanı Cemal Demir, Kürt belediyelerine el konulmasının delilsiz suçlamalarla gerçekleştirilen bir hukuk zorbalığı olduğunu belirterek, bu uygulamaların halkların demokratik mücadelesiyle durdurulabileceğini vurguladı.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Wan İl Eşbaşkanı Cemal Demir ile Kürt siyasal hareketine bağlı belediyelerin gasp edilmesinin yerel demokrasiye etkilerini ve hukuk dışı boyutlarını konuştuk.

Aynı zamanda bir avukat olan Cemal Demir, kayyumların halkın iradesine karşı bir darbe, hukukun üstünlük ilkesine aykırı ve antidemokratik bir uygulama; halkın seçme ve seçilme hakkına yönelik bir saldırı olduğunu ve yerel demokrasiyi zayıflatmayı amaçladığını belirtti.

‘HUKUKLA BAĞDAŞMIYOR’

Demir, irade gasbının önünü açan ve OHAL döneminde uygulamaya konulan bu yöntem hakkında şu bilgileri verdi: “AKP ve MHP iktidar ortaklığı, uzun süredir bu ülkeyi adeta bir aile şirketi gibi yönetmektedir. Bu yönetim anlayışı anayasa, yasa ve mevzuatlara göre değil, iktidar sahiplerinin keyfi kararlarıyla şekillenmektedir. Bu durum, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan anayasayı bile fiilen ortadan kaldırmış, bu Jakoben ve antidemokratik anayasa metni, uygulanamaz hale gelmiştir. Örneğin, normalde belediye başkanlarının görevleriyle ilgili suçlamalarla karşılaşmaları durumunda Anayasa’nın 127’nci maddesi çerçevesinde bazı genel düzenlemelerin yapılması gerekirken, 2016’daki darbe girişiminin ardından yeni bir düzenleme getirilmiştir. OHAL kararnameleriyle birlikte, normal yasaların yerine kararnamelerle yönetilmeye başlanmıştır. 674 sayılı KHK ile 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’na bir madde eklenmiş ve böylece kayyum uygulaması devreye sokulmuştur. Bu düzenleme ile “örgüte yardım” iddialarıyla başlatılan soruşturmalar gerekçe gösterilerek halk tarafından seçilen belediye başkanları görevden uzaklaştırılmış, yerlerine vali ya da vali yardımcıları kayyum olarak atanmıştır. Son on yılda 147 belediye kayyum darbesiyle yönetilmiş, bu durum halkın seçme ve seçilme hakkına ağır bir müdahale olmuştur. OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler yargı denetiminin dışında bırakılmış, Anayasa Mahkemesi ise bu düzenlemeleri incelememiştir. Bu durum, anayasa ve demokratik ilkelerden saparak keyfi kararların kanun haline getirilmesine zemin hazırlamaktadır.

‘KÜRT COĞRAFYASINA YÖNELİK ÖZEL BİR POLİTİKADIR’

Kayyum atanması sürecini hukuki açıdan değerlendiren Demir şu ifadeleri kullandı: “Genellikle ‘geçici görevden uzaklaştırma’ şeklinde bir tebligat ile başlatılır bu süreç. Kayyum uygulamaları, Kürt coğrafyasına yönelik özel bir politikadır ve bu bölgede hukuk, genellikle olağanüstü tedbirlerle şekillenir. Cumhuriyet tarihinin büyük bir kısmında Kürt coğrafyasına yönelik olağanüstü hukuk ve tedbirler uygulanmıştır. Anayasada güvence altına alınan temel haklar, çoğu zaman yasakçı bir yaklaşım ile kısıtlanmıştır. Seyahat özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi haklar sıklıkla engellenmiştir. Kayyum süreci ise yerel demokrasiye, yani Kürt halkının kendi kararlarını alma yetisine karşı bir tehdit olarak gelişmiştir. Belediye başkanlarının görevden alınması için başlatılan soruşturmalar da bu anlamda, genellikle bir bahane olmaktan öteye gitmemekte ve yargı yoluyla çözüm arayışları pratikte sonuçsuz kalmaktadır. Hukuki yollar nadiren de olsa Anayasa Mahkemesine başvuru ile çözüm getirilebilir; fakat bu durumda bile belediye başkanının görev süresi bitmiş olmaktadır.”

‘HALKIN SEÇME HAKKINA SALDIRI’

Devletin, oluşturduğu hukuku hiçbir şekilde işletmediğine de dikkat çeken Demir, “Kayyum ataması, Anayasa’nın 127’nci maddesinde belirtilen yerel yönetim ilkesine ters düşmektedir. Bu madde, yerel yönetimlerin halkın özgür iradesiyle, seçimle belirlenmesi gerektiğini vurgular. Kayyum ataması, halkın seçme ve seçilme hakkına müdahale eder ve bu da demokrasiyi, seçimi ve halk iradesini zedeler. Kayyum, demokratik seçimlerin yerine geçemez ve halkın özgür iradesini ortadan kaldıran bir uygulama olarak görülmektedir” dedi.

İrade gasbı sürecinde özelikle ‘terör bağlantılı’ şeklinde bir algı yaratılarak belediyelere el konulduğunu ve bu iddiaların hiçbir şekilde kanıtlanmadığını belirten Demir, şöyle devam etti: “Anayasa’nın 127/3’üncü fıkrasında mahalli idare yöneticilerinin görevden alınma koşullarının yargı denetimine tabi olduğu belirtilmiştir. Ancak, 647 sayılı KHK ile Belediyeler Kanunu’nda yapılan değişiklik, ‘örgüt üyeliği’ veya ‘örgüte yardım’ gibi suçlamalarla kayyum atamaları yapılmasını mümkün kılmıştır.

Bu düzenleme, anayasa ile açıkça çelişmesine rağmen OHAL kapsamında çıkarıldığı için yargı denetimine kapalıdır.  Türk Ceza Kanunu’nda esnek bir şekilde uygulanan örgüt üyeliği, birçok kişinin basit bir toplumsal veya siyasal faaliyetten dolayı suçlanmasına neden olabilmektedir. Ayrıca, suçlamaların delilleri henüz ortada yokken kayyum ataması yapılması, masumiyet karinesini ihlal eder ve kişiyi mahkûm etmeden ceza uygulaması anlamına gelir. Bu durum, kayyum atamalarının hukuksuz bir yönünü oluşturmaktadır. Özellikle Kürt belediyeleri söz konu olduğunda, yasa uygulamaları farklı bir boyutta ve genellikle daha katı bir şekilde uygulanmaktadır.”

‘YEREL YÖNETİMLERE KARŞI BİR GÜÇ MÜCADELESİ’

İrade gasbının halkın doğrudan seçme ve seçilme iradesini ortadan kaldırdığını belirten Demir, bu irade gaspının hukuki ihlallerin yanı sıra toplumsal bir travmaya da yol açtığına dikkat çekti: “Bu durum, yani irade gaspı, halkın yerel yönetimlerle ilişkilerini keser ve güvenini tümden zedeler. Halkın siyasal temsil hakkına yönelik büyük bir darbedir. Colemêrg, Esenyurt, Mêrdîn, Elîh, Xelfetî, Dersim ve Pulur gibi yerlerde halkın iradesine müdahale, halkın derin bir tepki göstermesine ve karşı duruş sergilemesine neden olmuştur. Kayyum uygulamaları, halkın siyasete katılımını engellediği için bu durum sadece yerel yönetimlerle sınırlı kalmayıp, toplumun genelinde bir politik ve sosyal huzursuzluğa sebep olmaktadır.”

Kayyum atamalarını, siyasi iktidar ve yerel yönetimler arasında bir güç mücadelesi olarak değerlendiren Cemal Demir, “Kayyum atamaları, merkezi iktidar ile yerel yönetimler arasındaki güç mücadelesinin somut bir örneğidir. Yerel yönetimlerin, halkın özgür iradesiyle seçilen organlar olarak demokrasinin temel taşlarından bir olduğu bilinmektedir. Kürt halkı, 25 yıldan uzun bir süredir yerel yönetimlerde kendi kararlarını alırken, merkezi iktidar bu iradeyi kayyum uygulamalarıyla ihlal etmektedir. Belediyeler, iktidar tarafından yandaşlara rant sağlanan alanlara dönüştürülmüş, halkın tercihi zorla değiştirilmiştir. Kayyum atamaları, darbe hukukunun bir parçasıdır ve halkın demokratik mücadelesiyle engellenmesi gereken bir zorbalıktır” ifadelerini kullandı.