Aykan Sever: İran’a karşı savaş olasılığı var

Aykan Sever, dünyadaki çatışma ve savaşların 3’üncü Dünya Savaşı çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirterek, bu süreçle ilgili genel bir değerlendirme yapılmasının önemine işaret etti.

İsrail’in Filistin’e karşı saldırıları devam ederken, Filistin’i destekleyen İran da İsrail’in hedefinde ve yer yer çatışmalar da yaşanıyor. Bu çatışmalar kapsamında 1 Nisan’da İran’ın Şam’daki konsolosluk binasına düzenlenen hava saldırısında, İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan iki generalle birlikte toplam yedi kişi ölmüştü. Konsolosluk saldırısı sonrası İran, misilleme yapacağını duyurdu ve beklenen karşılık 13 Nisan gecesi geldi. İran, o gece İsrail’e düzinelerce füze ve İHA ile saldırdı. İsrail ordusu, topraklarına fırlatılan nesne sayısının 300’ü aştığını açıklarken, bunların yüzde 99’unun etkisiz hale getirildiği belirtildi.

Bu çatışma, yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için Tahran’da bulunan Hamas Lideri Haniye’nin kaldığı konuta düzenlenen saldırı ile başka bir boyuta taşındı. İran, yine karşılık vereceğini söylüyor ama akıllardaki sorular bunun bir savaşa dönüp dönmeyeceği; dönerse Ortadoğu için nasıl bir tablonun ortaya çıkacağı ve bu denklemde ABD’nin rolünün ne olacağı üzerine. Gazeteci Aykan Sever, ANF’nin bu sorularını yanıtladı.

Aykan Sever, dünyada yaşanan çatışma ve savaşların 3’üncü Dünya Savaşı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu süreçle ilgili genel bir tabloya bakılması gerektiğine dikkat çekti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hem siyasal hem de jeostratejik açıdan dünyada büyük bir boşluk yarattığını ifade etti. Sovyetlerin dağılmasıyla ABD’nin “galibiyetini” ilan ettiğini ve tarihin sonunun geldiğinin söylendiğini hatırlatan Sever, ancak sürecin ABD’nin galibiyetiyle devam etmediğini vurguladı.

KAPİTALİZMİN YENİ RAKİPLERİ

Kapitalizmin kendi içinde yeni rakipler çıkarmaya başladığını, başta Çin olmak üzere diğer güçlerin de evrildiğini ifade eden Sever, “İran örneğin bunlardan bir tanesi; Türkiye de buna dahil. Hindistan da keza öyle. Bu da çoklu bir rekabet ve savaş dinamikleri yarattı. Eskiden, örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda belli bloklar vardı; topluca hareket edebiliyorlardı. Ama bugün durum öyle değil. Örneğin, bir tarafta NATO olsa bile, NATO bir bütün değil.

Öte yandan, Çin ve Rusya’nın dahil olduğu bir ittifak var, ama onlar da aslında kalıcı bir ittifak değil. Sadece savaşın dinamiklerinin ya da Batı'nın yaptığı hataların sonucu birbirlerine yaklaştıkları görülüyor. Yarın, birbirinden uzaklaşmayacaklarının bir garantisi yok. Bu, Hindistan için de geçerli. Bütün bu hikâyede, bu ana güçler, enerji hatları ve mal-ikmal hatları üzerine yeni bir dünya tasarlıyorlar. Tabii aynı zamanda yeni değerleri de dile getiriyorlar. Örneğin, yeşil enerji de bu değerlerin içerisine dahil, kontrol teknolojileri de. Hatta, beş dakika ancak bir şeye konsantre olabilen çocuklar da bu değerlerin içerisine dahildir. Genel olarak dünyayı hem jeostratejik hem de değerler açısından biçimlendirmek istiyorlar. Burada farklı rakipler çatışıyor. Amerika da tabii ki hegemonyasının hasar gördüğü yerleri tamir etmeye çalışıyor,”dedi.

Gazeteci Sever, Ortadoğu’nun da bu tablonun odağı olduğunu belirterek, yaşanan son gerilimlerle ilgili şunları söyledi:

“Bu genel tablonun içerisinde Ortadoğu daha önce de bu savaşın ve sorunların odağındaydı. Dünyadaki genel çatışmaların odağındaydı ve olmaya da devam ediyor. Amerikan yönetimi, en azından bu savaş içinde Ortadoğu'yu kendilerine göre Arap Baharı zeminini kullanarak biçimlendirmeye çalıştı, ama beceremedi. Buradan yine Çin'in güç olmasının engellenmesine döndüler. Zaten asıl problem buydu. En azından açıktan ifade edilen, kendi stratejileri Çin'i çevreleme üzerine kurulu. Bunun bir kısmını yapıyorlar ama burada farklı bir süreç gelişiyor. Özellikle Biden’ın yönetime gelmesiyle birlikte Ukrayna Savaşı’nın ve daha sonra İsrail'in saldırılarının başlaması; ne kadar Çin'e odaklanmaya çalışsalar da onları buraya geri çekti. Sonuçta bütün aktörler kendilerine göre ne kadar hesap yapıyor, strateji kuruyor olsalar da aslında savaşın dinamiklerini kontrol edemiyorlar.

İRAN BAŞ MESELE

Tam da bu yüzden İran’a karşı bir savaş olasılığı var gibi görünüyor. En azından şu an ki verilere baktığımızda, Trump başkan olursa, mevcut Netanyahu yönetimini açıktan destekliyor. Hatta Netanyahu yönetiminin katliamları eksik yaptığını düşünüyor ve daha fazlasını yapmayı vaat ediyor. İran'a karşı da olası bir cephe açmaları mümkün. Çünkü Trump döneminde de İran baş meseleydi, özellikle İsrail nedeniyle baş meseleydi. Hatta Çin ikinci pozisyona düşmüştü. Her zaman İsrail'in istekleri, korunması ya da politikaları birinci pozisyonda oldu. Bu, elbette kendi başına Trump'ın ya da Netanyahu'nun karar verdiği bir süreç değil. Sonuçta, geri planda ekonomik ve stratejik beklentiler de var. Dolayısıyla, Trump iktidarında İran'a karşı bir cephenin açılması mümkün. Ancak ABD seçimi henüz belirsiz.

Göründüğü kadarıyla Netanyahu'nun yönetimi, İran'la savaşı zaten başından beri zorluyor. Daha doğrusu Netanyahu, Amerika'nın doğrudan dahil olacağı bir İran'la savaş istiyor. Hatta ABD ve İsrail de İran'da bir yönetim değişikliği istiyor. Çünkü 1979’dan önce Şah ile Batı'nın bir problemi yoktu. Benzer bir sürecin koşulları aranıyor.”

‘İRAN KENDİ İÇİNDE MEŞRUİYET KRİZİ YAŞIYOR’

Sever, Netanyahu’nun İran’ı ABD’nin de dahil olduğu bir savaşa çekme istediğinin her zaman olduğunun altını çizerek, İran’ın içsel meşruiyet krizine de dikkat çekti: “İran yönetimi, son dönemlerde epey aciz bir durumda. Hem Reisi’nin öldürülmesi -ki ben Reisi’nin öldürüldüğünü düşünüyorum, çünkü bu konuda doğru düzgün bir açıklama getiremediler. Kendi cumhurbaşkanlarıyla ilgili son açıklamalar da yetersiz kaldı. En son Haniye'nin öldürülmesinde de aslında kendi pozisyonlarını doğru düzgün ifade edemediler. Sonuçta; evinizde misafiriniz ölmüş, ama hâlâ stratejik sabırdan bahsediyorsunuz. Doğal olarak, bu yaklaşım, İran’ın zayıflıklarının bir yansıması. Çünkü İran'daki en son ‘Jin Jîyan Azadî’ eylemlerinde de gördük ki, sosyal taban epey zayıflamış. Ayrıca, bu son cumhurbaşkanlığı seçimindeki katılım, daha önceki seçimlere oranla azdı. Burada, kendi pozisyonlarının zayıflıklarını da hissediyorlar. Ekonomik olarak çizilen genel tablo, en azından bölgeyi bilenlerin aktardığı kadarıyla, iyi değil. Aynı zamanda küresel iklim krizi de İran'ı zorluyor.”

Aykan Sever, İsrail’in ABD seçimlerini bekleyip beklemeyeceği veya çatışmayı genişletip genişletmeyeceği sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

‘İSRAİL’İN GELECEĞİ DE TEHLİKEDE’

“Seçimi beklemez, çünkü Netanyahu şunu görüyor: İran, vekil güçleri aracılığıyla karşılık veriyor. Netanyahu, karşı tarafın zayıf olduğunu ve olayı büyütmek istemediğinin farkında. Tabii ki bıçak kemiğe dayanırsa, onlar da ellerindeki bütün kozları kullanır. Ama mevcut İran yönetimi öyle bir riske girmek istemiyor. Kendi açılarından haklılar; sonuçta iktidarlarını kaybetmek istemiyorlar ve sonlarının iyi olmayacağını biliyorlar.

Benzer bir durum Netanyahu için de geçerli. Hatta şunu söylemek mümkün; İsrail topyekûn olarak hareket etmiyor, insanlar huzursuz, protestolar yapılıyor ve askere gitmeye karşı çıkıyorlar. Ülkeyi, tam rakamdan emin değilim ama 1 milyonun üzerinde insanın terk ettiği bilgisi var. Örneğin, Lübnan'a sınırı olan bölgeler tamamen boşaltıldı. İsrail de rahat değil. Bu yüzden Netanyahu ve ortakları kumarı büyütüyor. Yani, İsrail'in geleceği de tehlike altında. Tabii ki İsrail’in çevredeki ülkelere göre daha fazla tehdit edici silahları var ama bu, İsrail’in geleceğini kurtarmaya yeter mi?”