Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Yerel Yönetimler Kurulu’nun Wan’da iki gün sürecek olan “Demokratik Yerel Yönetimler Çalıştayı” başladı. Çalıştaya, DEM Parti eş genel başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eş genel başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır, tüm belediye eşbaşkanları ile siyasetçiler Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel de katıldı.
'DİRENİŞLE BAŞARDIK'
Açılış konuşmasını yapan Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Neslihan Şedal, “Seçimler bizim için kolay olmadı ve büyük bir direnişle başarı elde ettik. Ancak seçimden sonra belediyelerimize saldırı oldu. Buna karşı da halkımız direndi ve başardı. Bugün Êzidî halkına yönelik 73’üncü fermanın yıldönümü. Êzidî halkı kadim bir tarih ve kültüre sahip. Bu kültürde eşitlik ve demokrasi olduğu için bu saldırılar oluyor. Êzidî halkımızın hayata geçirmek istediği bu ilkeleri, kentlerimizde çok dilli ve kültürlü bir anlayışla yürüteceğiz” diye belirtti. Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan da, halkın hak ettiği hizmeti vermek için çalışacaklarını söyledi. Zeydan, “Demokratik ulus paradigmamızı kentlerimizde hayata geçirmek istiyoruz. Kentlerimizde kayyumların yarattığı çok ağır tahribatlar var ama biz bunun arkasına sığınmıyor ve bunun üstesinden geleceğimizi biliyoruz. Kayyum zihniyetine en iyi cevabı vermek halka en iyi hizmeti sunmaktır. Ortak ve toplumsal akılla halkımıza en iyi hizmeti sunacağız” dedi.
'İKTİDAR KÜRT DÜŞMANLIĞI YAPIYOR'
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Êzidî Katliamı’nı kınayarak konuşmasına başladı. 31 Mart seçimlerinde önemli bir başarı elde ederek 78 belediye kazandıklarını söyleyen Bakırhan, “Bir pusu iktidarıyla karşı karşıyayız. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama olmaz. Bu pusu iktidarı Wan’da aynı yöntemi denediler ama halkın iradesiyle karşılaştı. Wan’dan halkın direnişinden ders çıkarmayanlar bu kez Hakkari’de bu pusuyu kurdular. Bu nasıl bir hukuk, belediye başkanın daha mahkemesi olmamış, karar açıklanmadan kayyum atıyorlar. Hukuk, adalet, Kürt düşmanlığınız batsın. Daha da beter olun. Umarız bu karardan vazgeçerler ve halkın iradesi tekrar iade edilir. Hakkari için hiç durmadık ve durmayacağız. Sadece kayyım ataması yok bin bir türlü kötülük yapıyorlar. Her şeyi yaptılar şimdi sıra trafik akışını kolaylaştırmak için yapılan yazıya geldi. Her akşam sanki ülkede darbe oluyormuş gibi o yazıları siliyorlar. Bu iktidarın iyi olma şansı yoktur. Kürt düşmanlığına son verin. Hûn sûwar hatin em ê we peya bişinin. Bence o yazının yerine ‘önce insan olun’ yazısı yazılsın” ifadelerini kullandı.
'BUNLARDA İNSANLIK VE ADALET YOK, DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ'
İktidarın uygulamadığı vahşetin kalmadığına dikkat çeken Bakırhan, “Bunlarda insanlık ve adalet yok. Şimdi halaylara taktılar. Kürdün kendi geleneksel giysileriyle çekmiş olduğu halaylara katılanları tutukluyor, işkence ediyorlar, dövüyorlar. Uygulamadıkları vahşet yok. Bunların uyguladıklarının adı faşizmdir, ırkçılıktır. Burada insanlık yok, burada adalet yok. İnandıkları dine de uygun bir yaklaşım yok. Eşbaşkanlarımıza da büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bu yasaklamalar karşısında daha fazla halaylarımızı, dilimizi, kültürümüzü sahipleneceğiz. Belediye olanaklarıyla bunları yaşatmak için, büyütmek için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız. Burada halkımıza ve sizlere çağrım şudur; davul gördüğünüz her yerde daha güçlü, daha kitlesel halaylar çekelim. Davul olmayan yerde de kapıları, tenekeleri tıklatarak halay çekin. Onlar neden rahatsız olursa en güçlü şekilde onların gözü önünde yapmakta yarar var” diye belirtti.
KATLİAM YASASINA TEPKİ
Kısa bir süre önce Meclis’te kabul edilen “hayvanları katletme” yasasına da değinen Bakırhan, “Sadece Kürde düşman değiller, doğaya, halaya düşmanlar, Kürtçe iki kelimeye düşmanlar, sembollerimizin cadde ve sokaklara verilmesine düşmanlar. Bu yetmedi bir de hayvanlara düşmanlar. Keşke sadece bize düşman olsaydılar. Hayvanları katletme yasasını Meclis’te kavgayla gürültüyle geçirdiler. Buradan sizlere çağrımdır; biz bu yasayı tanımayacağız, uygulamayacağız. Kentler, sokaklar, caddeler ne kadar insanların olduğu kadar diğer canlıların, köpeklerin ve kedilerindir de. Köpek ve kedileri cadde ve sokaklardan toplatıp izolasyon altındaki o ölüm kamplarına kesinlikle koymayacağız. Ben eminim ki bu konuda yaratıcı uygulamalar bularak Türkiye’de de örnek bir uygulamaya imza atacaklardır. Canlıların da kent hakkı vardır. Partimizin ve yerel yönetimlerimizin bu konudaki politikası çok nettir. Yasayı tanımıyoruz, uygulamayacağız” dedi.
'ÖZ GÜCÜMÜZE, KAYNAKLARIMIZA DAYANMAMIZ LAZIM'
Bakırhan, şunları da belirtti: “AKP belediyelerde iktidar iken borçlar tahsil edilmiyordu. Kayyumlar belediyelerimizi gasp ettiği zaman borç kesintisi yoktu. Recep Tayyip Erdoğan borçların tahsili için ‘ne gerekiyorsa yapılmalı’ diyor. Peki o zaman 8 yıldır belediyelerin kasalarını boşaltan, çalıp çırpan, belediyeleri borç batağına düşüren kayyımların borçları ne olacak? Bence önce Erdoğan saray bütçesinden kayyımların çaldığı çarptığı yolsuzluk yaptığı borçları ödesin, biz de daha sonra gerçek anlamda hizmete ayrılmak üzere alınmış belediye borçlarını ödeyelim. Van Belediyesi’nin 2016’da 380 milyon borcu vardı şimdi 9 milyar borcu var yani 20-25 kat daha fazla bir borç. Amed Belediyesi’nin borcu 3,5 milyon olmuş. Benim de belediye eşbaşkanlığı yaptığım Siirt’in 2016’da tutuklandıktan sonraki borcu 45 milyondu şimdi 450 milyon yani 10 kat. Emin olun bu kadar borç farkına rağmen gözle görülür bir hizmet ve insanların nefes aldığı kentler ortada yok. Bu borçlar büyük oranda usulsüzlük ve yolsuzlukla kent halkından çalınmış ve gasp edilmiştir.
Bir de ‘tasarruf genelgesi’ çıkardılar. Belediyeler çalışmasın diye yaptılar. Saray’da tasarruf yok ama belediyelerde tasarruf kararı alıyorlar. Siz de tasarruf tedbirlerin arkasına sığınmayın ve halkımıza hizmete etmeye devam edin. Bir de vergi meselesi var. İktidar yanlısı televizyon kanallarına vergi yok, üstüne teşvik var, milyonlarca lira teşvik veriyorlar ama kuru ekmek alan yurttaşlarımızım ekmeğine vergi var. Yine silah üretene vergi yok. Çok büyük paralar kazanıyorlar. Faiz yiyenlere de vergi yok ama çocuğuna mama alıp yedirmek isteyen yoksul ailelerin mamasına vergi var. Batsın böyle adalet, batsın böyle hukuk, batsın böyle bir iktidar, batsın böyle bir ahlaksızlık diyoruz.
Demokratik, şeffaf, toplumcu bir belediyecilik anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Fakat karşımızda merkeziyetçi sistemler var. Dünyanın neresinden olursa olsun merkeziyetçi sistemlerin tamamında yolsuzluk, hırsızlık var, israf var. Bu sadece Türkiye için geçerli değil, dünyanın neresine bakarsanız bakın ademi merkeziyetçi bir anlayışla yönetilen bütün ülkelerde demokrasi var, halkın hakkını hukukunu korumak var. belediye kaynaklarını doğru hizmete harcamak var. Ama Türkiye gibi merkeziyetçi tek adamın yönettiği ülkelerde hırsızlık var, yolsuzluk var, demokrasi yok, özgürlük yok, farklılıklar yok, diğer canlıların hakkı yok, doğa hakkı yok talan var. Tam da biz merkeziyetçi mantıkla yıllardır mücadele ediyoruz. Bu konuda defalarca eğitimler, çalıştaylar yaptık, konuştuk. Birlikte onlarca çalışmaya imza attık. Dolayısıyla biz yerel demokrasiyi savunuyoruz, yerelin yetkilerinin artırılmasını savunuyoruz. Merkezin yerel üzerindeki tahakkümünün etkisinin kaldırılmasını istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz.
Merkeziyetçi anlayışın hüküm sürdüğü yerlerde tekçilik ve ‘pêşî peya’ya karşı olma var. Halayı inkar etme var, halay çekenleri tutuklama var, dava açma var, farklı dillerin, kimliklerin, inançların yaşamasını engelleme var. Biz buradan bir çağrı yapıyoruz; 21. yüzyılda Türkiye gibi halklar ve inançlar merkezi olan Türkiye gibi bir ülkede bu tekçiliğe ihtiyaç yok, aksine ademi merkeziyetçi bir sisteme ihtiyaç var. Yerel demokrasinin güçlendirilmesine ihtiyaç var. Yerelin yetkililerinin artırılmasına ihtiyaç var. Bu yetkilerle birlikte eminim Türkiye hırsızlıktan, israftan, yolsuzluktan kurtularak daha demokratik, barışçıl, bir arada yaşama kültürüne ulaşır. Bunun için mücadele ediyoruz. 5393 sayılı kanunun 45. maddesindeki kayyum atayan ek madde acilen kaldırılmalıdır. Artık bu gaspa son verilmelidir. 21. yüzyılda biz şunu tekrar ediyoruz ki defalarca söyledik. Kürtlere statü, herkesin eşit yurttaş hakkını tanıyan bir Türkiyeliliğin dışında bugüne kadar hükümetlerin uyguladığı hiçbir politika dikiş tutmadı. Bu tekçi anlayış 40 yıldır bu ülkenin ekonomisini, bu ülkenin zamanı, bu ülkenin enerjisini yok etmek için asimile etmek için, tekleştirmek için kullandı başarılı olamadı. Kürtler için statü, herkesin eşit haklarını tanıyan bir Türkiyelilik Türkiye ve tüm halklar için de kurtuluştur.
Biz demokratik bir yaşamı inşa etmek için mücadele ediyoruz. Bu inşanın da yerelde halkla birlikte mevcut kaynaklarla birlikte yapılabileceğine inanıyoruz. O nedenle lütfen merkezden beklemeyin, zaten merkez engellemeye çalışıyor, merkez kısmaya çalışıyor. Merkez elimizdeki yerel yönetimleri almaya ve gasp etmeye çalışıyor. Kendi öz kaynaklarınmıza, öz gücünüze, kent dinamiklerine güvenerek bu olanaklarla en iyi hizmeti üretmek için bir çaba içerisinde olmanız gerekiyor. Bunun için de yapılacak çok şey var ama 5 tane önemli başlığı sizlerle paylaşacağım. Bir; temel belediyecilik hizmetleri zaten bizim görevimizdir. Bunu eksiksiz bir şekilde yerine getireceğiz. Sadece bununla yetinmeyeceğiz. Kaldırım yaptık, yolu yaptık, ağaç ektik tabi ki bunlar belediyelerin temel görevleridir. İki; ciddi bir ekonomik kriz var. Özellikle Kurdistan’da ciddi bir yoksulluk var. İnsanlar geçim sıkıntısı yaşıyorlar. Onun için belediyenin olanaklarını kaynaklarını en başta emekçilere yoksullara ezilenlere aş iş bulamayanlara barınamayanlara bugüne kadar hizmet almamış bölgelere harcayacağız. Oradan başlatacağız. Yani yoksulları koruyacağız, yoksullarla dayanışacağız. Kentlerimizde ekmeğe aşa muhtaç insan bırakmamak için elimizden gelen her şeyi ortaya koyacağız.
Dilimizi kültürümüzü yeniden canlandıracağız. Bu çok önemlidir. Bunun için belediyelerin olanakları var. Dilimize kültürümüze katkı sunacak etkinlikler festivaller yapmalıyız. Dilimizi kültürümüze sahip çıkacak eylem ve etkinlikleri artırarak devam ettireceğiz. Dördüncüsü; yerel demokrasiyi hayata geçireceğiz. Merkezi hükümetin yaklaşımını biliyoruz, bunun arkasına sığınmadan yönettiğimiz kentlerde halkımızın emeklilerin kadınların katılımını esas alan, karar süreçlerinde onları merkez bir dinamik olarak gören, onlarla paylaşan tartışan, onlarla birlikte kararları hayata geçiren bir yöntemi önümüze koymalıyız. Bütün işleri yaparken halkla temas çok önemlidir. Belediye binalarına kapanmak gerekiyor, teknik işleri çok girmemek gerekiyor. Belediyede zaten bir yönetim var.
Bizi engelleyecekler, kaynaklarımızı kısacaklar, bölgede Kürt halkına ‘bunlar yönetiyor hizmet getiremiyor’ dedirtmek için ellerinden gelen bin bir türlü engelli ortaya koyacaklardır. Bizim işimiz bu engelleri aşmaktır. Bu mücadele kendiliğinden gelerek var olmadı. 3-5 insanın bir araya gelerek, bugünlere getirdiği, bırakın Kurdistan'daki seçimleri, Türkiye’deki seçimlerde denge olduğunu, yanında durduğu gücü iktidar yapan, kazandıran devasa bir güce ulaşmış bir gelenekten bahsediyoruz. Edip Solmaz Batman’da devletin baskıları var diye makamına kapanmadı. Halkın içindeydi, halkla birlikte çalışıyordu. Terzi Fikri’nin belediye bütçesi yoktu kazma kürekle halkla birlikte kanal kazıyordu. Bunu yapacağınıza inanıyorum.”
Konuşmanın ardından çalıştay basına kapalı devam etti.