Berlin’deki açlık grevciler: Taleplerimiz karşılanabilirdir

Alman Ceza Yasası 129. Maddesi uygulamalarına karşı Mart’tan beri açlık grevinde olan Türkiyeli devrimciler, tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istiyor.

Almanya’daki tutuklamaları protesto eden ve arkadaşlarının bir an önce serbest bırakılmasını isteyen Eda Deniz Haydaroğlu, Ilgır Güler ve Sevil Sevimli Güler, Almanya Adalet Bakanlığı önünde açlık grevini sürdürüyor.

Eda Deniz Haydaroğlu 18 Mart, Ilgın Güler 8 Mayıs ve Sevil Sevimli Güler 13 Mayıs, leni Lena Açıkgöz de 11 Temmuz’dan beri süresiz açlık grevinde. Eda Deniz Haydaroğlu, süresiz açlık grevinin 255. gününde ve durumu artık kritik bir aşamada. Açlık grevcilerin talebi ise 129 Madde’nin kaldırılması ve siyasi tutsakların serbest bırakılması. Berlin’deki Alman Adalet Bakanlığı önündeki çadırda sürdürülen açlık grevinin nedenleri, amacı, hedefi ve açlık grevcilerin günlük yaşamı üzerine konuştuk.

BU MÜCADELEYİ VERMEK ZORUNDAYIZ

Açlık grevinin 288. gününde hayatını kaybeden Grup Yorum üyesi Helin Dölek’in ördüğü atkıyla sorularımızı yanıtlayan Eda Deniz Haydaroğlu, 18 Mart 2023’ten beri açlık grevinde. Ailesi Maraşlı olan ve Almanya’da doğup büyüyen 23 yaşındaki Eda Deniz Haydaroğlu, açlık grevine başlamadan önce yaklaşık bir yıldır süren bir kampanyaları olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: “Özgür Emre ve İhsan Cibelik tutuklandıktan sonra geçen Mayıs’ta bir kampanya başlatmıştık. Eylemler düzenledik, yürüyüşler düzenledik, milletvekilleri ile görüştük, ancak istediğimiz gibi basına veya kamuoyuna ulaştıramadığımız için ve 129. Madde ile suçlanmalar sürekli arttığı için – ki o sırada bir yoldaşımız daha tutuklandı – biz de mücadeleyi bir üst aşamaya taşıma kararı aldık. Bu motivasyonla açlık grevi kararı aldık. Böyle pervasızca saldırıp 129’u kullanarak demokratik haklarımıza, özgürlüklerimize saldırıyorsa biz de mücadele etmek zorundayız. Bizi tüm inançlarımızdan, düşüncelerimizden soyutlamak istiyorlar. İşte hiçbir eyleme katılmayalım, hiçbir Grup Yorum konserine katılmayalım istiyorlar. Ya bunu kabul edecektik ve olduğu gibi devam edecektik ya da biz bunu kabul etmiyoruz, düşüncelerimizden vazgeçmiyoruz, deyip bir üst aşamaya taşıma kararı alacaktık. Bu da açlık grevi kararı oldu.”

129. MADDE SALDIRI ARACI OLARAK KULLANILIYOR

Alman Ceza Yasası’nın 129. Maddesi’nin 200 yıllık geçmişe dayanan; hep ilerici, aydın, devrimci, demokrat ve sosyalistlere karşı kullanıldığını belirten Eda Deniz Haydaroğlu, şöyle devam etti: “Günümüzde her türlü devrimci mücadelede yer alan değerlerimize saldırı aracı olarak kullanılmaya devam ediyor. Bu yasa, demokratik haklarımızı ve özgürlüklerimizi gasp etmektedir. Ellerinde hiçbir somut delil bulunmasa da Almanya'da veya yurt dışında suç işlemeseniz de tamamen düşüncelerinize odaklanıyorlar. Katıldığınız eylemler, konserler, yürüyüşler ve tüm aktiviteler, bir iddianame anlamına geliyor. Grup Yorum üyelerinin nişanına veya DHKP-C ile ilişkilendirilen bir çiftin düğününe katıldıysanız bile bir soruşturma başlatmak için yeterli olabilir. Bu yüzden biz, ‘yasal ama adil değil’ diyoruz ve tüm demokratik haklarımızın ve özgürlüklerimizin gasp edildiğini düşünüyoruz.”

YAŞAMAK HAK, YAŞATMAK GÖREVDİR

Dışarıdan bakıldığında belki iyi göründüklerini, bilinçlerinin yerinde olduğunu ama açlık grevinde sağlık sorunları ve hatta ölümle karşı karşıya olmak için çok fazla zayıflamaya gerek olmadığını kaydeden Eda Deniz Haydaroğlu, şunları dile getirdi: “Günlerin ilerlemesi gerekmiyor, bir anda gerçekleşebilir. Bu nedenle özellikle şu an Ilgın Güler 200 günü geçti, Sevil Sevimli önümüzdeki günlerde 200 günlerinde olacak, İlina Açıkgöz 150 günlerini taşıyor, ben de 250 günlerimi aştım. Yani artık açlık grevleri kritik bir aşamaya geldi ve her an her şey olabilir. ‘Yaşamak hak, Yaşatmak görevdir sloganıyla tüm halkımızı, sesimize ses olmaları için 2 Aralık'ta yapacağımız yürüyüşe davet ediyoruz. Ne kadar çok kalabalık olursak, ne kadar çok birlikte ses olursak o kadar çok baskı yapmış oluruz. Bu yüzden çok önemli bir yürüyüş bizim için.”

TEK SORUMLUSU ADALET BAKANLIĞIDIR

Berlin’deki açlık grevinde 150 günü geride bırakan İlina Açıkköz ise Alman solu ve Türkiye basınına mektup ve mailler gönderdiklerini; Almanya'daki bütün milletvekillerine tek tek açlık grevini anlatan, neden açlık grevinde ve kaçıncı günde olduklarını anlatan mektuplar gönderdiklerini belirterek, şöyle konuştu: “Çadırın neden Adalet Bakanlığının önünde olduğunu anlatmak istiyoruz. Tüm bu devrimcilerin tutuklanması, sadece demokratik haklarını kullandıkları için aldıkları cezalardan başka bir gerekçeye dayanmıyor. Bunun tek sorumlusu Adalet Bakanlığıdır; bu nedenle buradayız. Çadır 24 saat açık. Aslında bu bile bir haber değeri taşımalı, açlığımızı kenara koysak bile Almanya'nın göbeğinde Adalet Bakanlığının önünde insanlar Temmuz’un başından beri çadır kurmuş ve burada gece gündüz, kar kış demeksizin duruyor. Aslında bizi dinç tutan ve şu an yaşamamızın sebebi olan B1 vitamini dışında başka bir vitamin almıyoruz ama zaten B1 beyin fonksiyonlarını desteklediği için uzun süre açlık grevleri yapabiliyoruz. 80'lerde ve 90'larda yapılan açlık grevlerinde B1 olmadığı için en fazla 80 gün sürebiliyordu. Ama B1 kullanımı ile bu açlık grevleri uzatılabiliyor. Biz de uzun soluklu bir direnişin, uzun bir yolculuğun olacağını bildiğimiz için baştan beri B1 vitamini alıyoruz. Geldiğimiz nokta kritik aşamada, bu nedenle bir an önce isteklerimizin kabul edilmesi için direnişe ses olmalıyız.”

BU ÇADIRDA OLMAK DİRENME HAKKIDIR

Bir diğer eylemci ise Ilgın Güler. Açlık grevi taleplerinin karşılanabilir olduğunu belirten Ilgın Güler, çünkü mevcuta anayasa ve yasalarda bu taleplerinin karşılığı olduğunu savundu. Güler, şöyle devam etti: “Çünkü her türlü suçun bir cezası, bir yaptırımı var ve bu kadar saçma davalar açmalarına gerek yok, demokratik hak ve özgürlüklerimizi kullandığımız için. Geçmişten bugüne yapılan sınıf mücadelesinde bedel ödenerek kazanılan bu hakları gasp etmelerine izin vermiyoruz. 129’a karşı olmamızın temel sebebi budur. Dolayısıyla tarihle de bağlantılı, kazanılan bütün değerleri çiğneyen, bütün haklarımızı elimizden alan, direnme hakkını bile yok sayan bir yasa. Bugün burada, bu çadırda olmak, bir direnme hakkıdır; direnme hakkı da meşrudur. Biz mevcut olan haklarımızı korumak için direniyoruz, yapmakta olduğumuz bu. Dolayısıyla biz bu çadırın yarın öbür gün 129’la bize dönük bir terör suçu olarak dönmesini de istemiyoruz, direnişimiz bunun yüzünden var.”