Belli bir ideolojik çerçeve oluşup ideolojik gruplaşma yaratıldıktan sonra hem partileşme kaçınılmaz hale gelir hem de partinin özelliklerinin ne olacağı, nasıl şekilleneceği ip uçları biçiminde ortaya çıkmış olur.
Nitekim bir ideolojik grup olarak şekillendikten itibaren PKK’nin nasıl oluşacağı, hangi özellikleri üzerinde gelişen bir parti olacağı da az çok belirginlik kazanmaya başlamıştır. Şunu iyi biliyoruz ki, PKK’nin doğuşu ve gelişimi Önder Apo’nun ölçü, özellik ve yaşam tarzıyla belirlenmiştir. Bununla birlikte bir de öğrenci dayanışması ve komünalizmi etrafında doğup gelişen bir ideolojik gruplaşma dönemi vardır. Öğrenci gençlik ütopik, idealleri çok olan, düşünen, tartışan, iddiası ve iradesi büyük olan, yeni arayışçılığı fazla olan, özgürlük, eşitlik, demokrasi ilkelerine bağlı, tutkulu ve açık olan bir kesimi ifade ediyor. Genellikle de gençlik bu özelliklerle tanımlanır. Kuşkusuz öğrenci gençlik bu anlamda tüm gençlik kesiminin öncü kolu niteliğindedir. Hem gençlik ölçü ve özelliklerini en çok bilince çıkartan, anlayan bir kesimdir hem de gençlik dayanışmasını okul ortamında en güçlü bir biçimde geliştiren, yaşayan, örgütlenmeye en açık, örgüt bilinci ve tecrübesini hızla geliştirebilen bir kesim konumundadır.
PKK komünalizminin öğrenci gençlik yaşamı temelinde çıkış yapmış olması aslında bir avantaj olmuştur. Bu kesinlikle yanlış görülmemeli ve yadırganmamalıdır. Belki bazı yönlerden eksik bırakan, tutucu kılan yönleri olmuştur. Ama insan dayanışmasının, ilkeler etrafında yoldaşça bütünleşmenin, arkadaşlık ölçü ve özelliklerinin yoldaş düzeyinde ilke ve amaç bağlılığı etrafında gelişmesinin çekirdeği adeta öğrenci gençlik yaşamı olmaktadır. Öğrenci gençlik komünalizmini bir tür sosyalist partileşmenin öncüsü olarak görmek hatalı değildir.
Bir süre Ankara’da, yüksek öğrenim gençliği içerisinde böyle bir komünal yaşam etrafında oluşan ideolojik gruplaşma, Önder Apo’nun özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, paylaşımcı anlayış ve yaşam duruşuyla da bir bilinç ve sistem kazanarak Kurdistan'a taşırılmıştır. Ankara’da öğrenci gençlik içerisinde oluşturulan ideolojik gruplaşma, 1976–77 yıllarında Kurdistan'da orta öğrenim gençliğine dayalı dinamik bir gençlik örgütü düzeyine vardırılmıştır. Orta öğrenim gençliği daha tecrübesiz, daha genç, daha fazla eğitim isteyen bir gençlik olduğu gibi, örgütsel yaşam konusunda da daha ham, aileye ve aileci özelliklere daha yakın bir gençlik olmaktadır.
Yüksek öğrenim gençliği ise bu alanlarda daha ileri bir durumu ifade eder. Nitekim yüksek öğrenim gençliği içerisinde ilk ideolojik gruplaşmasını gerçekleştirmiş olması, PKK açısından hem her türlü gençlik kesimini eğitecek, tecrübe kazandıracak bir kadro adayı, gücünü ortaya çıkartmayı sağladığı gibi hem de yüksek öğrenim gençliğinin komünalizme açık yaşam tarzını her türlü gençlik örgütlenmesi içerisinde egemen kılmayı olanaklı hale getirmiştir.
PKK KURULUŞ KONGRESİNE DOĞRU GİDERKEN
Bakurê Kurdistan'ın hemen hemen bütün şehirlerinde, kasabalarında, okulların olduğu her yerde böyle bir gençlik örgütlülüğü ve komünal gençlik yaşamı söz konusudur. Özellikle 18 Mayıs 1977’de Haki Karer’in şehadetinden sonra içine girilen gençlik örgütlenmesi ve partileşmeyi geliştirme süreci, çalışmalarda ve örgütlülükte daha ileri ve yetkin bir düzeyin ortaya çıkartılmasına yol açmıştır. PKK’nin Kuruluş Kongresi'ne doğru giderken, örgütsüz gençlik ortamı, özellikle de öğrenci gençlik ortamı yok denenecek kadar azdır. Diğer yandan kongreye doğru giderken parti ve örgüt tartışmalarında da önemli bir düzey yakalanmıştır. Önder Apo, Haki Karer yoldaşın katledilmesi ardından onun anısına sahip çıkmanın gereği olarak partileşmeye karar verdiğini ve parti program taslağını bu temelde hazırladığını birçok kez dile getirmiştir.
Kısaca belirtecek olursak, 1977 yazından itibaren partileşme süreci Özgürlük Hareketi'nin gündemine girmiş ve her yerde “nasıl örgütlenilmeli, parti nasıl olmalı?” sorusu, tüm yönleriyle tartışılır hale gelmiştir. Program taslağının hazırlanıp kadro kesimlerine sunulmuş olması da ister istemez bu tartışmaları daha örgütlü ve planlı bir hale getirmiştir.
PARTİLEŞME KARARI VE SERXWEBÛN'UN İLK SAYISI
Bu temelde 1977 yılının Kasım ayında, “nasıl örgütlenmeli, partileşmeli?” sorusunun tartışıldığı bir kadro toplantısı Amed’de, Kurban Bayramı sürecinde yapılmıştır. Buradaki tartışmalar kuşkusuz ilginçtir. Önder Apo’nun örgüte ve onun da içinde partileşmeye büyük önem veren, bu hususları gündemleştirip tartışan tutumuna karşı Şahin Dönmez’in partileşmeye isteksiz, erteleyici yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Böyle bir tartışma yaşanmış, başta Mazlum Doğan olmak üzere ağırlıklı toplantıya katılan kadro bileşimi, Önder Apo’nun partileşme düşüncesine destek vermişlerdir. Bu toplantı örgütlenme konusunda herhangi bir karar almamış ancak bir tartışma sürecini, “nasıl bir örgüt ve parti olmalı?” tartışmasını, daha ciddi ve kapsamlı bir biçimde gençlik hareketinin gündemine sokmuştur.
Ardından 1978 baharında Elazığ’da benzer bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Gündem yine aynıdır: “nasıl bir örgüt ve parti olmalı.” sorusu üzerine burada da benzer tartışmalar yapılmıştır. Bu toplantıda Amed toplantısından farklı olarak belli bir örgütsel ayrışma ve ilerleme yönünde adım atıldığı gibi bunu sağlayacak olan kararlar da alınmıştır. Böylece bu toplantıyla birlikte bir yandan her türlü pratik, örgütsel çalışmaları yürüten gençlik örgütlenmesi geliştirilirken, diğer yandan teorik çalışma, ideolojik mücadele geliştirmek üzere yayın faaliyetinin örgütlendirilmesi ve basın-yayın çalışmalarının geliştirilmesi yönünde de bir karar alınmış, buna göre bir iş bölümü ve örgütsel görevlendirme içine girilmiştir. Bunun sonucunda “Kurdistan Devriminin Manifestosu” ortaya çıkartılmış, hazırlanmıştır. Hem program hem manifesto basılıp en geniş çevrelere dağıtılmış ve Serxwebûn dergisinin yayını 1978 Ekim’inde başlatılmıştır. Kuşkusuz bütün bunlar da PKK Kuruluş Kongresi'nin hazırlanması açısından çok büyük önem arz eden çalışmalar olmuştur.
Üçüncü olarak; kongre hazırlığı anlamında pratik, taktik gelişmeleri ve mücadeleyi ifade etmek gerekir. Özellikle 18 Mayıs 1977 katliamının bu konuda PKK açısından bir dönemeç oluşturduğu bilinmektedir. Önder Apo da bu gerçeği savunmalarda netçe ifade etmiştir. Antep katliamı, Apocu gençlik gruplaşmasının önüne şu realiteyi koymuştur. Kurdistan'da ulusal kimlik ve özgürlük için propaganda çalışması bile meşru savunma temelinde yürütülmek zorundadır. Kendini savunmayan bir çalışmanın hayatta kalma ve başarılı olma şansı yoktur. Bu Antep katliamının açıkça ortaya çıkardığı ve öğrettiği bir ders olmaktadır. Bu temelde çalışma tarzında, örgütsel işleyişte yeni sistemler, tedbirli, kontrollü bir düzey giderek ortaya çıkartılmıştır. Kendini savunan, saldırılar karşısında yenilmeyen, ayakta kalan, saldırgandan hesap sormayı bilen, deyim yerindeyse intikam alma gücünü gösteren bir hareket giderek şekillenmiştir. En başta Antep katliamının intikamı alınmış, ardından da değişik yerlerde gençlik kadrolarına dönük faşist, gerici, feodal, sosyal-şoven kesimlerden gelen saldırılara karşı bir aktif savunma içerisinde olunmuştur. Bu da giderek Apocu hareketi ajanlaşmış yapı, kişi ve kurumlara karşı şiddet temelinde mücadele taktiği biçiminde bir taktik anlayışa götürmüştür.
Özellikle 19 Mayıs 1978’de Halil Çavgun yoldaşın feodal çetelerin, faşistlerin ve polisin işbirliğiyle katledilmesi, böyle bir taktik temelinde mücadele yürütme görevini bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır. Bu temelde özellikle bu saldırının intikamını almak üzere Hilvan direnişi örgütlenirken, bu taktik anlayış gerici, faşist saldırıların, polis ve sosyal-şoven kesimlerin saldırılarının olduğu her tarafa yayılmıştır.
Bu şekilde 1978 yaz mevsimi sürecinde Hilvan başta olmak üzere, Kurdistan'ın bütün alanlarında faşistlere, polis saldırılarına, gerici, sosyal-şoven çevrelerden gelen silahlı saldırılara karşı giderek yaygınlaşan ve yoğunlaşan bir silahlı direniş konumu içerisinde olunmuştur. Bu savunma direnişi, Kurdistan'ın bütün alanlarına yayıldığı gibi önemli bir yoğunluk arz etmiş ve giderek siyasi ortamı, değişik sosyal kesimleri daha derinden etkiler hale gelmiştir. Bu da hareketi gençlik hareketi olmaktan çıkararak toplumun diğer kesimlerine; kadınlara, emekçilere, köylülüğe taşırmıştır. PKK kuruluş kongresine doğru giderken Apocu hareket, gençlik hareketi olmayı aşmış, bir halk hareketi düzeyine özellikle de Kurdistan'ın orta kesimlerinde; Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman’da yine Bingöl-Dersim ve Serhat hattına kadar ulaşmıştır.
PKK’nin Kuruluş Kongresine doğru giderken Apocu hareketin genel durumuna ilişkin bunları belirtebiliriz.
KONGRE HAZIRLIKLARI BÜYÜK BİR GİZLİLİK İÇERİSİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Tabii kongre hazırlıkları olarak daha farklı çalışmalar da yapılmıştır. Örneğin, kongrenin yerinin hazırlanmasında belirli bir arayış olmuş, sonunda Lice’nin Fis köyünde Seyfettin Zoğurlu arkadaşın evi uygun görülmüştür. Ev, önceden tanıdığımız bir evdir. Seyfettin arkadaş, Dersim Öğretmen Okulu'ndan katılım göstererek profesyonel çalışma yürüten bir arkadaşımızdır. Ayrıca buranın tercih edilmesinin bir nedeni de, evin bir yanının asfaltın kıyısında olması, fazla dikkat çekmeden gizli bir biçimde eve giriş-çıkışların sağlanabiliyor olmasıydı. Ailenin sempatizanımız olması, elbette diğer sorunların çözümü açısından da önemli faktör olmaktadır. Zaten Kasım ayı sonu Amed yağışlı ve her taraf da sislidir. Bu bakımdan gizliliğin korunması açısından böyle bir yer tercih edilmiştir. Öyle bir süreçte, mücadelenin bu kadar şiddetlenmiş olduğu bir ortamda elbette gizlilik, polisi atlatacak bir tarzda çalışmaları örgütlemek önem taşımaktadır. Nitekim 1978’in 26 Kasım’ı çok yağışlı ve sisli bir ay olmuştu. Değişik alanlardan çağrılan kadrolar önce Amed’e gelip, bazı yerlerde verilen adreslerde toplanmışlardır. Örgütlenen bir araçla 25 Kasım gecesi Fis ovasına grup grup sabaha kadar arkadaşlar taşınmıştır. Araçlar farlarını söndürmeden ve daha tam durmadan insanlar araçtan inerek eve girmişlerdir ve böylece araçlardan inenlerin olduğunun anlaşılmasına bile müsaade edilmemiştir. Araç yoluna devam etmiş ve belirli bir mesafeden sonra dönüşünü yapmıştır. Böylece dikkat çekmemeye özel bir önem verilmiştir. Yine o zaman bir sempatizanımız ve aynı zamanda asker kaçağı durumunda olan Alaattin arkadaş sürekli nöbet tutmuştur. Seyfettin arkadaşın babası, orada bulunan çay ocağı ve lokantada sürekli geliş-gidişleri kontrol etmiş ve denetlemiştir. Evin kadınları da yemek vb işleri yapmışlardır. Bu aile fertleri her hangi bir itirazda bulunmadıkları gibi heyecanla, coşkuyla çalışmışlardır. Gerçekten de tarihi bir görevi yerine getirmişlerdir.
Yer ile birlikte çağrılacak kadroların belirlenmesi, Önder Apo tarafından organize edilmiştir. Her bölgeden yeterli sayıda delegenin getirilmesi, o alanda yarı resmi temsilci düzeyinde çalışan arkadaşlardan istenmiştir. Sayı belirlenmiş, bazı yerlerde isimler belirlenmiş, bazı yerlerde ise orada çalışan arkadaşların takdirine bırakılmıştır. Böylece çağrılan delege sayısı yanlış hatırlamıyorsam 25’tir. Belirlenen sayı içerisinden üç arkadaş toplantıya katılamamış, 22 delegenin katılımıyla PKK Kuruluş Kongresi, 26 ve 27 Kasım günleri içerisinde Lice’nin Fis köyünde yapılmıştır. 25-26 gecesi toplantı yerine gidilmiş, 26 sabahı son grup olarak Önder Apo ve yanındaki arkadaşlar gelmiş, 26 Kasım günü çalışılmış, 26-27 Kasım gecesi evde kalınmış, 27 Kasım günü çalışma sürdürülmüş ve aynı günün akşamı tamamlanarak, 27 Kasım akşamı yine aynı yöntemle köyden Amed’e delegeler taşınmış, oradan da dağılım ve örgütsel düzenleme gerçekleştirilmiştir.
HİLVAN ZAFERİ VE KONGRE COŞKUSU İÇ İÇE GEÇTİ
Kongreye Hilvan-Siverek grubu katılamamıştır. Başlarında Mehmet Karasungur yoldaş vardır. Onların, Hilvan direnişinin kritik bir noktada ve artık sonuca gitmekte olduğu, ayrılırlarsa aleyhimize dönebileceğini ifade ederek toplantıya katılmama yönündeki talepleri, Önder Apo tarafından uygun bulunularak gelmemelerine izin verilmiştir. Nitekim bu öngörü pratikte de doğrulanmış, kongre tamamlandığı gün Hilvan direnişi de başarıyla sona ermiştir. Süleymanlar aşiretçi-feodal grubu teslim alınarak Hilvan direnişinin zafere gitmesi sağlanmıştır. Bu şekilde Kasım ayı sonunda hareketimiz çifte başarıyı birlikte kutlamış; bir yandan Kuruluş Kongresini, diğer yandan Hilvan direnişinin zaferini birlikte yaşamıştır.
Bunlar dışında kongre için hazırlık anlamında manifesto ve programın hazırlanıp son şeklinin verilmesi de söz konusu olmuştur. Bunlar bütün bölgelere dağıtılarak, bölge örgütleri tarafından toplantılar yapılarak tartışılmış, her bölgenin manifestoya ilişkin görüşleri, değişiklik önerilerini hazırlayıp delegeleri tarafından getirilmesi sağlanmıştır. Yine dokuz maddelik bir tüzük taslağı, Önder Apo tarafından hazırlanmıştır. Böylece bir parti kuruluş kongresinin parti kuruluşunu gerçekleştirmesi için kabul etmesi gereken materyaller önceden hazırlanmış ve tartışılarak, bütün bölgelerin görüşleri alınıp, bu temelde kongreye gidilmiştir.
Toplantı, iki gün, 26 ve 27 Kasım günleri boyunca sürmüş, 27 Kasım akşamı kararlar alınmış ve toplantı sona ermiştir. Toplantının ilk başta gündemi belirlenmiştir. Bunlar arşivde vardır. Pratik örgütsel faaliyetleri değerlendiren, yine program, tüzük, manifestoyu görüşen, örgütsel sorunları tartışan, yeni sürecin planlamasını yapan, bir de resmi bir merkezi yönetimi seçmeyi öngören maddelerdir. Bu maddeler bilinen kongre gündemleri çerçevesindedir.
Toplantının divanı bir arkadaştan oluşmuştur. Hayri arkadaş toplantının divanı olarak görev yürütmüştür. Önder Apo, toplantıya kendisinin daha çok katılımcı olacağını, tartışmak istediğini ifade ederek, kendisinin toplantıyı yönetmesinin uygun düşmeyeceğini, bir başka arkadaşın yönetmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir. Bu temelde de Hayri arkadaşın divan olarak belirlenmesi gerçekleşmiştir. Hayri arkadaşa kimsenin herhangi bir itirazı olmamıştır. Zaten öyle çok fazla divana görev düşen bir durum da yaşanmamıştır. Toplantı kültürü, o zamanki çalışmaları içerisinde Apocu hareket bünyesinde oluşmuştur. Öyle çok fazla divan yönetimine ihtiyaç kalmadan toplantının doğal yönetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan bir ortam söz konusudur.
Esas gündem maddesi olarak; mevcut siyasi, askeri, örgütsel durum, yürütülen çalışmalar değerlendirilmiştir. Bu konuda Önder Apo’nun mevcut duruma ilişkin kapsamlı bir analizi olmuştur. Onunla birlikte pratik-örgütsel durumumuz ve çalışmalara ilişkin de kısmi bir tartışma yapılmıştır. Zaten bir kuruluş sürecinde olunduğu için genel gelişmelerin ve hazırlıkların bir örgütsel kuruluşa gitmek açısından yeterli olup olmadığı tartışılmış, kısmi bazı eleştiriler olmuş, esas olarak yeni sürecin kararlaşması üzerinde durulmuştur.
Bu kararlaşma noktasında da iki husus öne çıkmıştır: Birincisi, manifesto, program ve tüzüğün görüşülüp kabul edilmesidir. Bu konuda çeşitli bölgeler daha önce yaptıkları toplantılarda oluşturdukları görüş ve önerileri sunmuşlar, onlar tartışılmış, uygun görülen değişiklikler yapılmış, uygun görülmeyenler reddedilmiştir. Sonuçta manifesto, program ve tüzük kongre bileşimi tarafından kabul edilmiştir. Böylece artık Apocu hareket bir manifesto, program ve tüzüğe göre çalışan resmi örgüt haline gelmiştir.
Öne çıkan ikinci örgütsel husus ise, parti örgütlenmesinin ne anlama geldiği, kendimize “program, tüzük, manifesto kabul ederek, örgüt olduk” diyerek neyi değiştirdiğimizin anlaşılması olmuştur. Bu konuda genel kadro duruşunda belli bir zayıflık, yetersizlik söz konusudur. Bu, Önder Apo’yu belli ölçüde endişelendirmiştir. Burada Önder Apo örgüt olma, partileşme, örgüt olmanın gereği olarak manifesto, program ve tüzük çerçevesinde resmi çalışma düzeni içerisini girme konusunda çok uyarıcı ve kapsamlı görüşler ortaya koyan değerlendirmeler yapmıştır. Gönüllü çalışma düzeniyle resmi çalışma düzeni arasındaki farkı, dolayısıyla örgütlenmeyle içine girilen süreçte örgütlerimizin nasıl işleyeceği, kadroların nasıl yaklaşması gerektiği konularını ayrıntılı izah eden değerlendirmelerde bulunmuştur.
Önder Apo kongrede partileşmenin gerekçesi olarak şunu ortaya koymuştur; “artık bir halk hareketi haline geldik. Geçmişte bir ideolojik gruptuk, sonra bir gençlik hareketi olduk, böyle bir grubun ve gençlik örgütünün sorumluluğunu bir kişi yürütebilirdi ve ben şimdiye kadar yalnız başıma bu görev ve sorumluluğu yürüttüm. Ancak artık hareketimiz genişledi, gençliği aşarak kadınlara, köylülere, işçilere, emekçilere taştı; işin içine silahlı şiddet girdi; bir halk hareketi haline geldik. Böyle bir halk hareketinin sorumluluğunu bir kişinin üstlenip yürütmesi ne mümkündür ne de doğru ve yeterlidir. Ancak böyle bir görevi iyi örgütlenmiş bir parti örgütü yürütebilir. Bunun sorumluluğunu ancak bir parti taşıyabilir. Kolektif tarzda işleyen, çalışan yönetime dayalı bir parti örgütü ancak böyle bir halk hareketinin öncülük görev ve sorumluluğunu yürütebilir. Bu nedenle de, artık bireysel sorumlulukla hareketin bundan sonra yönetilmesi, geliştirilmesi mümkün değildir. Onun için örgütlenmek, parti olmak, kolektif çalışan yönetim haline gelmek, birlikte sorumluluk üstlenmek şarttır” demiş ve bu temelde örgütlenmemiz, partileşmemiz ve kongrede parti kararı almamız gerektiğini ortaya koymuştur. Zaten daha önceki süreçte bir-iki yıl boyunca bu hususlar tartışıldığı, gerekli eleştiriler yapıldığı için bu toplantıda açıktan bu görüşlere karşı, ona ters düşecek bir beyanda bulunulmamıştır.
Önder Apo’nun örgütlenme ve partileşme gerekçesi olarak ortaya koyduğu gerekçeler kabul görmüştür.
(…)
Önder Apo’ya göre parti, mutlaka yenilik yaratması gereken, toplum yaşamını değiştirmesi gereken, başarı kazanması gereken bir örgüttür. Öyle adına parti denilip de hiçbir şey yapamayan örgütleri, partiyi sulandıran, ismine denk düşmeyen tutumlar gösteren yaklaşımlar olarak her zaman eleştirmiş, mahkum etmiştir. Kendisi büyük ciddiyetle baştan itibaren parti olayına yaklaşmış, kongrede de bu ciddiyete dayalı bir partileşmeyi geliştirmeye, bütün kadrolarda böyle bir bilinç ve tutum oluşturmaya çalışmıştır. Çünkü PKK başka partiler gibi olmayacaktır. Kurulacak parti; toplumsal gelişmede öncülük edecek, rolü olacak, büyük bir çatışmaya girecek, Kürt toplumunun örgütsel duruşunu ve yaşamını değiştirecek bir parti olacaktır. Gerçekten adına uygun öncü bir parti olacaktır. Böyle bir parti olabilmek için buna uygun bilinç, kararlılık, irade, örgütlü çalışma gücü gereklidir. Önder Apo bunu yaratmaya çalışmıştır. Önder Apo’nun parti örgütlenmesi üzerinde bu kadar durmasının nedeni de, kadronun resmi profesyonel parti ölçülerine ve bilincine tam hazır olmamasından ve bunu görmesinden kaynaklanmıştır. Önder Apo bu endişesini hiç saklamamış, hep gündemde tutmuştur. Bütün belgeler parti kuruluşu temelinde olmuş, örgüt kurmaya kongre karar vermiştir, ama Önder Apo, “hemen parti diyelim mi, yoksa bir süre daha farklı bir birlik olarak örgütlenip çalışarak, örgütsel sistemi bu temelde geliştirip kadroyu pişirip pekiştirerek sonra partileşme adımını atalım ve buna bağlı olarak parti diyelim” biçiminde bir tartışmayı ve arayışı hep sürdürmüştür.
PKK İSMİ KONGREDEN 1,5 YIL SONRA KONULUYOR
Kongre, parti kurmaya bu temelde karar vermiş ama partiye bir isim takmamıştır. “Örgüt olduk” kararı çıkmış, parti program ve tüzüğü kabul edilmiş ama bu partinin ismi bile konamamıştır. Daha sonra geçen 3 aylık süreç içerisinde bu tartışılmış, kuruluş bildirisi hazırlanmış, Nisan 1979’da toplanan Merkez Komitesi, “Partiya Karkerên Kurdistan” PKK kuruluşuna karar vermiştir. Partinin isminin PKK olması, Nisan 1979’daki Merkez Komite toplantısında gerçekleşmiştir. O zamana kadar Önder Apo kendi içinde çeşitli örgüt isimlerini tartışmış, merkezde bazı tartışmalar olmuş, sonuçta merkez komitesinin karar ve iradesiyle PKK isminde karar kılınmıştır. Bunlarla birlikte Kuruluş Kongresi'nin önemli bir görevi de seçim yapmak, bir Merkez Komite seçmekti. Yani bir merkezi yönetim oluşturmaktı. O zamana kadar tek sorumlu, görevli olarak Önder Apo örgütsel işleri düzenleyip, koordine etmişti.
(…)
PKK Kuruluş Kongresi, bu çalışmalar yanında bir de örgütlenme ve eylem alanında kapsamlı bir çalışma planı, önemli bir hedefler programını önüne koymuştur. Hem örgütsel hem eylemsel alanda güçlü bir parti hamlesinin geliştirilmesine karar vermiştir. Kongrenin ardından da merkez komitenin oluşturulmasından başlamak üzere, o zamana kadar var olan kadro ve kadro adayları yeniden bir örgütlenme ve görev dağılımı içine alınmış, var olan örgütsel sistem yeniden düzenlenmiştir. Tüzüğe göre merkez komitesi iş bölümü yapmış, örgütleme komitesi, yayın komitesi, askeri komite oluşmuş; Kurdistan eyaletlere bölünmüş, ona göre bölge komiteleri, yerel komiteler temel parti örgütlerini kurmak üzere hemen kongre ardından adım adım güçlü bir örgütlenme hamlesi başlatılmıştır.
ELAZIĞ TUTUKLAMALARI PARTİLEŞME ÇALIŞMALARINI SEKTEYE UĞRATIYOR
Kadroların böyle bir örgütlülüğe hazır hale getirilmesi, parti bilinciyle donatılması amacıyla 1978-1979 kış aylarında Amed’de Önder Apo bir dizi kadro eğitim toplantıları yapmıştır. Bu toplantılardaki konuşmalar daha sonra “İdeoloji ve Politikanın Önemi” ve “Maraş Katliamı Üzerine Bir Değerlendirme” gibi başlıklar altında Serxwebûn Özel Sayıları olarak kitaplar haline getirilerek yayınlanmış ve tüm kadrolara sunulmuştur. Kongrenin duyulması, kuruluş bildirisinin hazırlanması, manifesto ve programın daha geniş dağıtılması, bütün kadro ve kadro adayı yapısı içinde büyük bir coşku ve heyecan yaratmış, 1978-79 kış sürecinde üç koldan parti komitelerini örgütlemek üzere yoğun bir örgütlenme çalışması hamle düzeyinde başlatılmıştır. Aslında bir tecrübe resmi düzeyde olmasa da daha önceki pratik içinde vardır. Fakat bu az bir tecrübedir; işlerin nasıl yürütüleceği yeterince bilinmemektedir. Herkes aynı düzeyde dikkatli ve duyarlı iş yapamamaktadır. Partileşme hamlesi bir-iki ay devam etmiş, sonunda Şahin Dönmez’in dikkatsizliğinden mi, yoksa bilinçli davranışı sonucu mu, olduğu belli olmayan Elazığ’da tutuklanması ile bu örgütlenme süreci sekteye uğramıştır. Çünkü bütün parti kadroları ve değerleri Şahin Dönmez tarafından polise bilgi olarak verilmiştir. Parti daha resmen kendisini ilan etmeden ve her alanda komite örgütlülüklerine kavuşmadan, parti komiteleri gizli örgütler olarak kendilerini inşa edip, örgütleyip işler hale getirmeden partinin her şeyiyle deşifre edilmesi, siyasi polis tarafından bilinir hale gelmesi, parti kadroları ve örgütleri açısından ciddi bir güvenlik sorununu gündeme getirmiş, nitekim daha sonra yapılan çeşitli değişiklikler, geliştirilen tedbirler yeterli olmayarak parti kadrolarının ve kadro adaylarının çok sayıda tutuklanıp zindanlara doldurulması bu nedenle gerçekleşmiştir. Kuşkusuz her koşulda örgütlenme ve mücadelenin bedeli olarak tutuklanmalar, hapse girmeler olacaktır. Ancak eğer Elazığ tutuklanması ve Şahin Dönmez’in ihbarcılığı olmasaydı, 12 Eylül sürecine giderken PKK’nin bu kadar fazla kadro ve aday tutuklanması yaşanmayabilirdi. Örgütsel yapılanması ve duruşu böyle bir tutuklanmayı önleyecek kadar sağlamlığa ve belli bir tecrübeye sahipti.
Örgütlenme hamlesiyle birlikte esas olarak kongreden sonra gündeme gelen direniş hamlesi olmuştur. Bu konuda yürütülen çeşitli tartışmalar ardından toplanan merkez komitesi Siverek direnişinin geliştirilmesine karar vermiştir. Siverek direnişi, PKK Kuruluş Kongresi ardından PKK, kuruluşunu kamuoyuna, halka duyurmak ve PKK mücadelesini geliştirmek, örgütlenmenin zeminini oluşturmak için geliştirilen bir direniştir.
Siverek’in seçilmiş olması çeşitli gerekçelere dayanmaktadır. Birinci gerekçe olarak; Siverek Hilvan’a yakındır. Hilvan’da ise zafer kazanmış bir direniş söz konusudur. Hilvan, parti tarafından yönetilen bir kasaba haline gelmiştir. Tüm halk parti sempatizanıdır, çok sayıda kadro ve savaşçısı oluşmuştur. Bu birikimi, değerleri pratiğe taşımak üzere en uygun alan olarak Siverek görülmüştür. Eğer Siverek’te direniş geliştirilirse, Hilvan’daki birikimin hepsinin bu mücadeleye katılabileceği değerlendirilmiştir.
İkinci olarak; Siverek’te Mehmet Celal Bucak gibi halk tarafından teşhir olmuş, devlete göbekten bağlı, adeta ajan konumunda olan, milletvekilliği de yapan, iktidar partisinin üyesi olan bir kişi vardır. Bu aslında feodal-aşiretçi çete tanımına en çok uyan bir kişiliktir. Devletten aldığı güçle örgütlediği çetelere dayanarak Siverek halkını sindirmekte, baskı altına almakta, adeta Siverek’i haraca bağlayan bir despot olarak egemenliğini halk üzerinde sürdürmektedir. Böyle bir despotik-feodal egemenlik var olduğu müddetçe Siverek’te, gençliğe ulaşmak, emekçilere uzanmak, halkı bilinçlendirip örgütlendirmek mümkün olmamaktadır. Bu despotik-feodal çetenin ağır baskısı nedeniyle en çok kitleye sahip olmasına rağmen, o zamana kadar PKK ideolojisinin en az girdiği, örgütlenmesinin en zayıf olduğu alan Siverek alanıdır. Ancak bu çeteye karşı aktif ve etkili mücadele edilerek, onu etkisi kırılarak ve etkisi kırıldığı oranda gençliğe ve halka ulaşmak ve onları örgütlemek mümkün olacaktır. O nedenle de halkı örgütleyebilmek için bu despotik-feodal çetenin ezilmesi gerekmektedir. Üçüncüsü de; hareketi giderek resmiyet kazanan, profesyonelleşen bir gerillaya kavuşturmak gerekmektedir. Bunun için de belli bir eğitim ve örgütlenmeyle gerilla birliklerini oluşturma ve Kurdistan'ın stratejik coğrafi alanlarına taşırma görevi vardır. Bu konuda da Siverek uygun bir alan olarak değerlendirilmiştir. Hem Toroslar'a, hem Amed-Bingöl hattına hem de Botan’a ve Dersim’e açılma konusunda belli bir imkanı vardır. Coğrafya olarak çok elverişli olmasa da bu alanların kavşağı konumundadır. İyi değerlendirilirse bir gerilla eğitim ve örgütleme ocağı olarak rol oynatılabilecek bir yerdir.
Bütün bunlar ve daha benzeri neden ve gerekçeler göz önüne getirilerek Parti Merkez Komitesi'nin yaptığı tartışmalar sonucunda M. Celal Bucak çetesine karşı aktif mücadele ve direniş geliştirmek üzere karar verilmiştir. PKK’nin kuruluşunu böyle devrimci bir temelde duyurması ideolojisinin bir gereğidir. Öyle olmazsa ideolojisine ve adına uygun davranmamış olurdu. Mevcut siyasi koşullar da böyle bir direniş geliştirmeyi gerekli kılmakta ve PKK’yi buna zorlamaktaydı. Çünkü iyi biliniyor; kongrenin gerçekleşmesinin üzerinden daha bir ay geçmeden Maraş Katliamı yaşanmıştır. 24 Aralık’ta yaşanan katliam esas olarak Kürtleri hedeflemiştir. Özellikle de ulusal-demokratik bilinç edinen, mücadeleye yönelen Kürtleri katletme bu katliamın birinci hedefi olmuştur. Kontr-gerilla tarafından örgütlenen ve MHP tarafından gerçekleştirilen Maraş katliamının temel hedefi budur ve Önder Apo bunu, PKK’nin kuruluşuna kontr-gerillanın, Türk inkarcı-imhacı sistemin cevabı olarak ifadelendirmiştir. Aynı zamanda da Maraş katliamıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinde yeni bir askeri darbe sürecine girildiği, gidişatın askeri darbe yönünde olduğu, belli bir süre içerisinde yeniden bir askeri darbenin olacağı değerlendirmesini yapmıştır. Öyle de olmuştur süreç; 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesine varmıştır. Önder Apo’nun bu değerlendirme ve öngörüsü, 12 Eylül faşist-askeri darbesinin gerçekleşmesi temelinde doğrulanmıştır. Maraş katliamının böyle bir siyasi-askeri önemi söz konusudur.
Bu katliama karşı bir devrimci cevap gereklidir. Halkı katliamla sindirmeyi, tehdit etmeyi, PKK’ye destek verme ve ulusal-demokratik mücadeleye girme konusunda ürkütmeyi hedefleyen bu katliam karşısında halka moral, cesaret, güç veren, devrimci hareketin gücünü gösteren, bu temelde halk örgütlenmesinin zeminini güçlendiren bir eylemsel çıkışa kesinlikle ihtiyaç vardı. 1978 yılının Aralık ayının sonunda bu katliamın gerçekleşmesi, PKK’de giderek büyük bir eylem örgütleme kararlılığını daha çok geliştirmiş, Nisan ayında yapılan Merkez Komitesi toplantısında Siverek direnişinin geliştirilmesine karar verilmiştir. Alınan bu karar doğrultusunda da Askeri Komite tarafından örgütlenip yürütülmesi temelinde planlı ve örgütlü bir biçimde Siverek direnişinin gerçekleştirilme süreci başlatılmıştır. Bu da parti kuruluşunun eylemsel hamlesi olmaktadır. Bu şekilde bir yanda parti komitelerini örgütleme ve kitlelere ulaşma, bu temelde partiyi kitlelere taşırma, giderek kitle örgütlülüğünü geliştirme; diğer yandan da Siverek direnişi ile birlikte sisteme en ağır darbeyi vurarak örgütlenmenin zeminini geliştirme temelinde bir mücadele ve çalışma hamlesini parti kuruluş kongresi önüne koymuş ve gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Şahin Dönmez ihaneti ve bilgilerin düşmanın eline geçmesi sonucunda örgütsel hamlenin darbe yemesi, sekteye uğraması kuşkusuz çalışmalar üzerinde olumsuz bir etkide bulunmuştur. Bu ihanet bütün partiyi, en başta Önder Apo’yu deşifre etmiştir. Nitekim onun sonucunda Önder Apo yurt dışına çıkmak zorunda kalmıştır. Bu da doğrudan hareketi pratikte yönetememek, dolayısıyla Siverek direnişini örgütleyip yönetememek anlamına gelmektedir. Bunun olumsuz etkisi, Siverek direnişinin örgütlenip yürütülmesinde görülmüştür. Önder Apo ülkeden ayrılmadan hem parti ilanı hem de Siverek direnişinin geliştirilmesi yönünde merkezi yönetimin önüne somut planlamalar koymuştur. Bunun sonucunda 30 Temmuz 1979’da kuruluş bildirisi dağıtılarak parti ilanının gerçekleştirilmesine karar verilmiş ve bu bildirinin en geniş kitlelere ulaştırılması hedeflenmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan bildiriler Kurdistan'ın her tarafında olduğu gibi Türkiye'nin önemli merkezlerinde dağıtılmıştır. Böylece Parti ilanı gerçekleştirilmiş, bunu fırsat bilen askeri komitemiz de parti ilanını askeri eylemle desteklemek üzere M. Celal Bucak’a karşı eylem sürecini 30 Temmuz günü başlatmak istemiş, bu temelde bir eylem düzenlemiştir. Ancak bilindiği gibi eylem askeri açıdan başarısız olmuş, M. Celal Bucak hafif bir yarayla kurtulurken Hilvan direnişinin önderlerinden olan Salih Kandal yoldaş bu eylemde şehit düşmüştür. Bir yandan bu şehadet, diğer yandan M. Celal Bucak’a dönük eylemin başarısız olması hem moral bozucu,hem de planlamanın geliştirilmesi anlamında olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Eylem askeri bakımdan başarısız olmuştur. Daha sonraki süreçte de bu durum telafi edilememiş ve gittikçe askeri bakımdan zorlandığımız ve parti imkanlarını tükettiğimiz bir mücadele pratiğine dönüşmüştür.
Buna rağmen parti ilanını eylemle desteklemek, M. Celal Bucak gibi iktidar partisinden milletvekili olan, Siverek’te tanrı gibi hükümranlık yapan böyle bir kişiye dönük bir eylemin yapılması hem Türkiye siyaseti üzerinde, hem de Kürt toplumu üzerindeki yankısı, etkisi çok büyük olmuştur. Askeri bakımdan başarısız olan bu eylem, siyasi açıdan parti ilanımızı çok güçlendirmiş, büyük etkide bulunmuş ve PKK’nin adına, çizgisine uygun bir ilanının gerçekleşmesini sağlamıştır. Bu eylem halkın örgütlenmesi için güçlü bir zemin yarattığı gibi, düşmanın siyasi cephesinde de ciddi bir paniğe, telaşa ve korkuya yol açmıştır.
PKK’Yİ PKK YAPAN GERÇEKLER
Parti Kuruluş Kongresi'nin, partileşmesinin kuşkusuz özgürlük ve demokrasi mücadelemiz içerisinde büyük bir anlamı ve yeri vardır. Parti bilinci her şeye hükmedebilen, her türlü zayıflığı yenmeye ve en büyük gücü ortaya çıkarmaya kadir bir bilinçtir. O nedenle de Kurdistan’da herhangi bir örgüt değil parti örgütünün oluşturulması öngörülmüştür. Bu herhangi türden bir partinin örgütlendirilmesi anlamına da gelmemiştir. Bu, PKK gibi öncü, mücadeleci, fedai çizgisinde bir partinin oluşturulması anlamına gelmiştir. Bu şekilde “nasıl bir parti” sorusu, fedai çizgisinde bir parti olarak tanım bulmuştur. Bu soruya cevap, savaşçı, eylemci, mücadeleci bir parti olarak verilmiştir. Bu sorunun hem felsefik, ideolojik olarak derinliği olan; topluma, halka yön veren, toplumu eğiten bir parti hem de eylemle gericiliği yenen toplumsal örgütlenmenin ve demokratik duruşun önünü açan bir parti biçiminde somutlaştırılmıştır. PKK, böyle bir parti olarak şekillenmiştir. Bütün pratikteki hata ve eksikliklerine rağmen çizgisi böyle olmuş, pratiği ve eylemi böyle bir çizgiye bağlı olarak gelişmiştir. Bu da güçlü bir parti bilincinin oluşmasına yol açmıştır. Kadroda parti bilinci oluşmuş, halkta parti bilinci oluşmuştur. Kadro parti bilinciyle büyük bir cesaret, fedakarlık, coşku, moral, heyecan, azim, gayret, çaba kazanmış, bu temelde fedai çizgisinin yaratıcı, yaşatıcısı olarak ortaya çıkmıştır. Halkta oluşan parti bilinci; partiye ve onun kadrosuna, önderine büyük bir güveni, bağlılığı ortaya çıkarmış; kendinden en yakınından, akrabasından, arkadaşından daha fazla Parti önderliğimize, parti gerçeğine, parti kadrolarımıza güven duyan bir Kürt toplumu, Kürt kadını, Kürt insanı ve köylüsünü yaratmıştır. Bu temelde parti topluma taşmış, çeşitli halk kesimleri içerisinde taraftar ve sempatizan kazanmıştır. Bütün evler, aile ortamları PKK çalışmasına açılmış; PKK, her yerde örgütlenebilen, çalışabilen, her türlü insanı ulusal-demokratik mücadele içerisine çekebilen bir örgüt haline gelmiştir. Bütün bunları yaratan kuşkusuz parti bilincidir. Böyle bir bilinci moral ve güvenle edinen halk her zaman Önderliğe ve Partiye sahip çıkmış, en zor koşullarda bile PKK’ye bağlılıklarını, Önder Apo’ya bağlılıklarını korumuştur. Nitekim bu sürecin ardından gelen 12 Eylül faşist-askeri darbesi ortamında, her türlü katliamcı saldırgan yaklaşımlar karşısında halkın PKK’ye ve Önder Apo’ya bağlılığı, güveni hiç sarsılmamış, her zaman canlı ve diri kalmıştır. Bu gerçek, 15 Ağustos Atılımıyla birlikte halkın PKK öncülüğünde yeninden ayağa kalkışıyla herkes tarafından bir kere daha görülmüştür. Var olan bu güçlü parti bilincinin etkisiyledir ki; zindanlara düşen, Diyarbakır zindanı gibi her tür baskı, zulüm ve işkencenin uygulandığı, tarihte insanlık üzerinde zulüm uygulamasında ender örnekleri bulunan bir zulüm düzeninin kurulduğu, her türlü işkence ve katliamla birlikte ihanet ve teslimiyetin dayatıldığı bir ortamda PKK kadroları Önder Apo’ya, önderlik çizgisine, PKK gerçeğine sonuna kadar bağlı kalmışlar ve büyük bir direnme gücü ortaya çıkarmışlardır. 1982 yılındaki o büyük zindan direnişini var etmişlerdir. Mazlum, Hayri, Kemal öncülüğünde o büyük zindan direnişçiliğini, 14 Temmuz ölüm orucu eylemciliğini ortaya çıkarmışlar, böylece parti bilincinin her türlü düşman gücünü yenmeye kadir ve onun üzerinde bir güç olduğunu herkese kanıtlamışlardır.
Bu gelişmeleri yaratan, parti bilincidir. PKK kadrosunu bu kadar güvenilir ve sağlam kılan, cesur ve fedakar yapan, çekim merkezi haline getiren, parti bilincidir. Yine Kürt halkını PKK ve Önder Apo’ya bu kadar bağlayan, parti bilincidir. Bütün başarılı direnişler, bu bilinç sayesinde gelişmiştir. Siverek direnişinden başlamak üzere zindan direnişi, yurt dışı direnişi, 15 Ağustos direnişi, topyekun savaşa karşı 1990’lı yılların direnişi ve uluslararası komplo karşısındaki bu büyük halk duruşu ve direnişi, bütün bunların hepsi parti bilinci sayesinde gerçekleşmiştir. Bu bilinç de; PKK’nin doğuşuyla birlikte temelleri atılan, adım adım geliştirilen ve PKK Kuruluş Kongresi'yle sağlam bir biçimde yaratılan bilinçtir. Hakilerle, Halillerle temelleri atılan; Salihlerle, Cumalarla, Mazlumlarla, Kemallerle, Hayrilerle geliştirilen, sağlam köprü haline getirilen ve 15 Ağustos Atılımı şehitleriyle de özgürlük ve demokrasi çizgisinde yeni bir halk doğuşunu, dirilişini ortaya çıkartan, diriliş devrimini gerçekleştiren bir bilinçtir. Kurdistan'da her türlü ulusal-demokratik gelişmenin altında PKK’nin imzası vardır.
PKK’yi PKK yapan da, Apocu çizgide, şehitler çizgisinde oluşan parti bilincidir. Bu baştan beri oluşmuş, PKK Kuruluş Kongresi'yle sağlam bir kuruluş gerçekleşmesini yaşamış, sonraki direnişle de yenilmez bir kuvvet haline gelmiştir.
(*) PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın, PKK’nin 30’uncu kuruluş yıldönümü için Serxwebun tarafından yayınlanan özel sayıdaki değerlendirmelerinden derlenmiştir.