İstanbul merkezli yapılan operasyonda aralarında gazetecilerin, sanatçıların ve siyasetçilerin de bulunduğu 60 kişi hakkında gözaltı kararı verilirken, 52 kişi de yapılan ev baskınlarında gözaltına alındı. Önceki hafta CHP’li belediyelere yönelik yapılan ve “kent uzlaşısı” ile Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) hedef alındığı operasyonun ardından gelen bu siyasi operasyonun 6 bin kişiyi kapsayacak şekilde genişletileceği bilgileri de kamuoyuna yansıdı.
Önceki dönem HDK Eş sözcüsü olan DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, yapılan operasyonların yeni dönemde iktidarın olası gelişmeler karşısında toplumsal muhalefeti güçsüz konumda tutup itibarsızlaştırmak, bu politikalarla zayıflatmak hatta mümkünse parçalamak olduğunu söyledi. Bu anlamıyla muhalefetin illegalize edilmeye çalışıldığını da ifade eden Cengiz Çiçek sorularımızı yanıtladı.
OPERASYON BİR AKIL ETRAFINDA ÖRGÜTLENİYOR
Önce CHP’li belediye başkan yardımcıları ve ilçe meclis üyelerinin olduğu 10 kişi tutuklandı. Burada hedefin kent uzlaşısı olduğu açıkça dile getirildi ayrıca HDK, savcılık açıklamasında kriminalize edildi. Şimdi ise HDK’ye yönelik operasyonda 52 kişi gözaltına alındı. Dosyanın binlerce kişiyi kapsadığı da kamuoyuna yansıdı. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim gördüğüm şu; bu operasyon bir akıl etrafında örgütleniyor. Kent uzlaşısının hedefe konması, Wan kayyumu ve HDK operasyonlarında aslında bir bütün olarak temel bir hedef var. Kaldı ki önümüzdeki süreçteki gelişmeler ne olursa olsun, Kürt meselesinde demokratik çözüm tartışmaları gelişebilir, meselenin hukuki ve siyasi zeminde tartışması da gündemleşebilir, daha fazla güçlenebilir bu zemin. Tabii daha olumsuz şeyler de olabilir, bilmiyoruz ama sonuç itibarıyla her durumda iktidarın önümüzdeki dönem muhalefeti zayıflatmaya, mümkünse tasfiye etmeye yapamıyorsa da toplumun nezdinde kriminalize etme niyeti ortada. Buna CHP de dahil, yani iktidarın sistem muhalefetiyle toplumsal muhalefeti aynı torbaya koyduğu, bir dizayn süreci var bence, zaten bütün işaretler de bunu gösteriyor. Mesela en son CHP’ye yönelik operasyonda savcılığın kamuoyu bilgilendirmesi metninde çok net bir akıl var.
Nedir burada sizce ortaya çıkan o net akıl?
Toplumun iktidara karşı olan demokratik mücadelesini, bu mücadele için geliştirdiği toplumsal ittifakı, kent uzlaşmaları altında ortaya çıkardığı toplumsal uzlaşıcı kültürünü hedef alan, kendisine karşı tehlikeli gören, tehlikeli gördüğü için de kriminalize etmeye çalışan komplocu bir akıl. Yani hukuku siyasi tasfiye operasyonunun aracısı, sopası haline getiren bir akılla karşı karşıyayız. Onlara şunu söylemek gerekli, Cumhur İttifakı olarak genel seçimlerde sizden olmayan başka partilerin adaylarını vekil seçtirirken bu hak kendinize vardı da Kürt halkının ve yine Türkiye'deki demokrasi güçlerinin, İstanbulluların demokratik iradesini bir şekilde iktidara getirmek için ortaya koyduğu uzlaşı mı kötü? Kendisi dışındaki partilere bunu hak görmeyen yaklaşım, tek kelimeyle; her şeyden önce hukuka ve siyaset etiğine aykırı, düşmanca bir yaklaşımdır.
Bence bu operasyonlar yeni dönemde iktidarın olası gelişmeler karşısında toplumsal muhalefeti güçsüz konumda tutup itibarsızlaştırmak, bu politikalarla zayıflatmak ve hatta mümkünse parçalama niyeti var. Parçaladıkça daha fazla yönetebileceği bir siyasal, toplumsal iklim yaratmaya çalışıyor. Bugünkü HDK operasyonunda temel mantığı o. Çünkü özellikle şu an Türkiye'de çok tarihsel tartışmalar oluyor. Birçok siyasal çevre, toplumsal kesim ve yurttaşlar Sayın Öcalan’dan bir çağrı bekliyor. Bu tartışmalar yürütülüyor. Tarihsel Kürt ve Türk kardeşliğinden bahsediliyor. Bizim gibi toplumsal güçlerin de ikinci yüzyılda Türkiye'nin demokratikleşmesi, demokratik cumhuriyet mücadelesinin koşullarının daha fazla olgunlaşacağı minvalinde yorumları ve beklentileri var. Hatta bütün tartışmalarımızı bu sürece nasıl katkı sunacağımız şeklinde yürütürken birdenbire karşımıza Türkiye'nin barışı, halkların barışı, ortak vatanda demokratik birlikteliği için kafa yoran, mücadele yürüten Halkların Demokratik Kongresi’ne dönük bu operasyonu çıkıyor. Bir yönüyle de sadece HDK'ye ya da birleşenlerine de değil, Türkiye'nin bütün halklarına, kimliklerine, demokratik cumhuriyet hedefi olan bütün toplumsal kesimlere ve yurttaşlara dönük bir operasyon olarak nitelendirilmeli. Bu HDK'nin savunduğu fikirler etrafında topluma yönelik, toplumun örgütlük gücüne yönelik, toplumun beklentilerine, barış ve huzur hakkına yöneliktir. Kumpas diye değerlendirmek gerekiyor.
Peki mesela özellikle bu kumpas vurgusuyla da birlikte ele alacak olursak KCK operasyonlarına ve davalarına da benzetildi bu yapılanlar. Benzeri yöntemlerle Kürtler başta olmak üzere toplumsal muhalefet bastırılırken diğer yandan bir barış görüşmesi ya da ismi konulmamış bir sürecin olması gibi bir durum da var. Haliyle ortaya devlette ikili bir tavır mı var yoksa hepsi sizin de dediğiniz gibi ortak akıl ile mi yapılıyor sorusu akıllara geliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar bloğunun kendi içerisinde Kürt meselesine yaklaşımı, toplumsal muhalefeti ile alış biçimi, Türkiye'nin temel sorunlarına dönük yaklaşım biçimleri ne kadar örtüşüyor, ne kadar çatallaşıyor; açıkçası bu aşamada bunu bilebilecek düzeyde ya da durumda değiliz. Bunu en fazla pratikler üzerinden yorumlayabiliyoruz.
BU KUMPASI YAPANLAR DÖNÜP TARİHİMİZE BAKSINLAR
Ama tabii hafızamızda şu kayıtlar da var. Oslo sürecinde, 2013-2015 Barış sürecinde devletin askeri ve sivil bürokrasisi içerisinde barış karşıtı, çözüm karşıtı güçlerin devreye girdiğini ve adeta bir darbe mekaniğinin devreye sokulduğunu, bu konuda Türkiye'deki barış hakkına, Kürt halkının ve Sayın Öcalan’ın barış mücadelesine yönelik komplocu bir darbeyle karşı karşıya kaldığımızı gördük. Hepimiz bunun hem bireysel hem de kolektif deneyimlerle biliyoruz. Yine benzer bir süreç ya da benzer tartışmalar yapıldığı, Sayın Öcalan’dan da önemli çağrıların beklendiği bir dönemde Kürt siyasetine, demokratik siyasete ve toplumsal muhalefete dönük bu saldırıların her geçen gün artması ve derinleşmesi ister istemez akla aynı soruları getiriyor. Aynı şüpheleri getiriyor. Türkiye'de toplumsal muhalefet olsun, sosyalist hareketler olsun, Türkiye'deki Kürt hareketi olsun, barış mücadelesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi ve onun çıkarları söz konusu olduğunda bu bir bütündür, yekparedir. Bu konu tavizsizdir. Yürüttüğümüz mücadele zaten bunun örnekleriyle dolu ama bugünkü operasyonla birlikte biz de şu soruyu soruyoruz devleti yönetenlere, sistemi temsil edenlere: Gerçekten siz barış fikri etrafında kaç parçasınız? Gerçek anlamda Türkiye'nin demokratikleşmesi için yek vücut musunuz? Hem fikir misiniz? Parçalı mısınız? Bu süreci yönetemiyor musunuz yoksa? Bu sorular çoğaltılabilir, farklılaştırılabilir ama iki tane cevap önümüzde. Gerçekten demokratik bir sistemsel dönüşüm gereği duymadan kendi tekçi ötekileştirici, ayrıştırıcı, antidemokratik anlayışında ısrar eden bir yapı ister istemez Türkiye halklarına hep bu şekilde gidecek. Ya böyle bir yapıyla karşı karşıyayız ya da gerçekten içeride hala bunu sabote etmek isteyen güçler var diyeceğiz. Ama bunun cevabını biz değil, bunun cevabını gerçekten devleti yönetenler, iktidar sahipleri verecek. Bizim durduğumuz yerden bunu çok somut hale getirecek durumda değiliz. Sadece tarihsel deneyimlerle ve referansla genel yorumları yapabiliyoruz.
Ama entrikalar, kumpaslar, darbe mekanizmaları ne olursa olsun biz dün olduğu gibi bugün de Türkiye'de barışın, özgürlüğün ve demokratik sistemin tesisi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bize bu kumpası yapanlar, hukuka takla attıranlar, siyasi soykırım operasyonlarıyla bizi tasfiye etmek isteyenler dönüp tarihimize baksınlar diyoruz. KCK operasyonlarına baksınlar, ülkedeki sosyalist hareketlere yönelik baskılara baksınlar. O zaman da demokratik Kürt siyaseti, KCK operasyonları adı altında tasfiye edilmek istendi. Buradan baktığımızda demek ki bu illegalize etme, gerçeği ters yüz etme çabaları, bizleri illegal örgütler, kişilermişiz gibi sunma çabaları hepsi zaten yarım yamalak olan sistemde, yani demokratik hukuk bağlamına baktığımızda adaletin kırıntısının bile kalmadığı sistemde bile mahkumiyetle sonuçlanmadı. Ama o operasyonların ve davaların hepsi gerçekten normal hukuk zemininde ve rejiminde bizi yargılayanların yargılandığı başka bir şeye dönecek. Demek ki bir gerçek var ortada. Bunların hepsi kumpas davaları, siyasi soykırım davaları. Tarih bunları yazdı.
Tüm bunların toplumsal muhalefeti bastırma çalışması olduğunu söylediniz. Öte yandan tüm muhalefet etme biçimlerinin de kriminalize edilmesi söz konusu. HDK’ye yönelik söylem bunun en büyük örneği. Bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem kent uzlaşması operasyonunda ve soruşturmasında hem de HDK soruşturmasında Türkiye'deki toplumsal muhalefete, yani iktidardan yana olmayan toplumsal muhalefet kategorisinde olanlar sanki illegal yapılarmış gibi servis edilmeye çalışılıyor. Bunu sadece soruşturma için söylemiyorum. Soruşturma etrafında dönen tartışmaları bağlamında da söylüyorum. Ama şunu çok net tarif ediyoruz. Halkların Demokratik Kongresi'nin genel merkezi İstanbul'da. Halkların Demokratik Kongresi 14 yıldır bu ülkede ve 2011'deki kuruluşundan bugüne toplumsal muhalefette bir şekilde faaliyetleri olan, çalışmalara açık olan, şeffaf olan bir yapılanma. En son 3 ay önce yaptığımız 13. Genel Kurulu'nda seçilen genel meclis üyelerimizi, geçmişteki kongrelerde olduğu gibi yönetim listelerimizi kamuoyuyla paylaşan biziz, basınla paylaşan biziz.
ÜLKENİN BAŞINA EN BÜYÜK BELA BU AKLI TANIMIYORUZ
Bizim kurumumuzun basılması sonrası bilgisayarlarımızdan elde edilen bilgilerin hepsi yönetim listeleri, toplantı listeleri, toplantıya katılım listeleri basınla paylaşılan açık aleni yapılan faaliyetler; ama sanki gizli bir örgütmüş gibi, illegal bir örgütmüş gibi, illegal yapılanmalarla ilişkisi varmış gibi servis edilmekte. Biz bu aklı tanımıyoruz. Belki de ülkenin başına en büyük bela bu akıl. Birçok sorunda olduğu gibi bize dair de birçok meseleyi ters yüz eden gerçeğin yerine yalanları iktidar yapan, bu yönüyle de topluma muazzam düşmanlık biriktirmiş durumdalar. Sadece bize değil, toplumun üretici güçlerine, direnenlerine dönük muazzam düşmanlık biriktirmiş bir kültürden bahsetmekteyiz. Bu operasyonda da o gözüktü.
Bize illegal örgüt muamelesi yapanlara şunu söylüyoruz, bize kumpas emri verenler, bize dair kumpası tartışanlar, bunu hayatta geçirenlerin hepsinden daha fazla şeffaf, daha fazla legal ve daha fazla açık bir zeminde mücadele yürütüyoruz. Asıl kendileri kendi karanlık ilişkilerine, illegal ilişkilerine baksınlar diyoruz. Bugün emniyet bahçesinde çeteleri şikâyet için gelen insanların kaçırıldığı ortamlardan, günlerden geçiyoruz. Yargının, emniyetin çetelerle kol kola girdiği bir düzenden bahsediyoruz. Her türlü ulusal ve uluslararası çetenin, mafyanın, silah tüccarının serbestçe, özgüce dolaştığı bir ülke gerçekliğinden bahsediyoruz. Her gün direnişte olan işçilere karşı polisin baskısını görüyoruz. Patronu işçi karşısında koruyan, sermaye yanlısı bir düzenden bahsediyoruz. Bu düzenin devamından yana olan kesimlerin hepsi aslında her türlü karanlık ve kirli ilişkinin sahipleridir. Kendilerinin yaptığı şeyi toplumsal muhalefet yapıyormuş gibi lanse etmeye çalışmaktalar.
BİZE DÜŞEN MESAJ ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ DAHA FAZLA YÜKSELTMEKTİR
Peki bu baskılara karşı nasıl bir mücadele olacak?
Biz bugün itibarıyla bir kez daha bu komplocu, siyasi soykırımcı yaklaşımlara prim vermeyeceğiz. Adaletten, eşitlikten, onurdan yana tavrımızı koyacağız. Herkese ve her şeye rağmen bütün bu komplocu, akıl yürütmelere ve sahiplerine rağmen Türkiye'de baştaki Kürt sorununun demokratik çözümü olmak üzere toplumsal sorunların barışçıl, demokratik zeminde çözülmesi için meşru ve demokratik mücadelemizi yürüteceğiz. Bize bu operasyonlardan düşen tek mesaj, mücadelemizi, toplumsal mücadelemizi, birleşik mücadele ve ortak mücadele ilkesi etrafında daha fazla büyütmek, barış ve demokrasi mücadelesini, özgürlük mücadelesini daha fazla yükseltmektir. Biz bu operasyonlardan kendi adımıza bu ödevi aldık. Bugünden sonra gerek Halkların Demokrasi Kongresi gerekse bu siyasi soykırım operasyonuna muhatap olmuş bütün birleşenleri ve dost güçleri her zamankinden daha fazla ortak mücadelenin yollarını arayacaktır. Önümüzdeki dönemde bu mücadeleyi daha fazla büyüteceğiz.
Halkların Demokratik Kongresi, Kürt Hareketi ile Türkiye'deki sosyalist hareketlerin tarihsel ittifakı olarak kendisini tarif ediyor. Aynı zamanda iki egemen blok dışında ve onun karşısında ötesinde bir üçüncü yol olarak da tarif ediyor. Kürt meselesinin savaş ve çatışma ortamından uzaklaştırılıp hukuki ve siyasi zemine çekilmesi tartışmalarının yükseldiği böylesi dönemlerde Kürt siyasetinin tarihsel ittifakı olarak gördüğü toplumsal muhalefet güçlerine, sosyalist hareketlere ve onların en yüksek düzeyde temsiliyetini bulunduğu HDK’ye dönük bir müdahale aslında “böl, parçala, yönet” konseptidir. Sistem güçleri tarafından Kürt siyasetiyle Türkiyeli demokrasi güçlerinin ve sosyalist hareketin arasını açmaya odaklanan ve bu konuda onları birbirlerine karşı daha “güvensiz” bir ortamda tutmaya dönük bir komplo, bir kumpas olarak da değerlendirilmeli. Buna geçit vermemenin yolu da gerek Kürt siyasetinin gerekse de Türkiye'deki demokrasi güçlerinin her zamankinden daha fazla barış ve özgürlük fikri etrafında mücadelesini toplumsallaştırması. Bizim harcımız bu. Bizi birbirimize bağlayan temel mücadele değerleri de bunlar olacaktır.
Bu süreçte bizlerin her zamankinden daha fazla HDK'ye, HDK gibi kurumlara ve onun mücadele ilkelerine, değerlerine sahip çıkmamız lazım. Belki de önümüzdeki dönem bu değerler etrafında örgütlülüğün gerçekleşmesi halkların ve ezilenlerin gerçek anlamda toplumsal barış öznesi olmasıyla taçlandırılacaktır.