Mereş depreminden sonra bölgede yaşanan yağma olaylarından sonra bölge halkına ve yabancı uyruklu insanlara yapılan ırkçı saldırılar, linç olayları yaşandı. Yine yağma yapıldığı iddiasıyla kolluk kuvvetleri yakaladığı birçok kişiye linç ve işkence yapılmasının görüntüleri ortaya çıkmıştı. Hatay'da 'yağmacı' olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Ahmet Güreşçi, götürüldüğü jandarma karakolunda hayatını kaybetmişti. Otopside Güreşçi'nin burnunda kırık olduğu ve beyin kanaması geçirdiği belirlendi. Kardeşi Sabri Güreşçi'nin ise kaburgasında, elinde ve ayağında darp izleri olduğu ortaya çıkmıştı.
Avukat Cemal Demir, meydana gelen depremle birlikte ırkçı saldırıların artması, saldırıları yapanların cezalandırılmaması, kolluk kuvvetlerin işkence ve kötü muamele uygulamalarına ilişkin ANF’ye konuştu.
Demir, Mereş merkezli yaşanan depremden sonra kimi sorumsuz ve ırkçı çevrelerin kışkırtması üzerine birçok yerde histerik bir şekilde cinayetlerin işlenmesine, linç olaylarına, işkence ve kötü muamele vakalarının yaşanmasına da tanık olduklarını söyledi.
KİMSENİN HUKUK GÜVENLİĞİ KALMAMIŞTIR
Kimi güvenlik görevlilerinin işkence ve kötü muamele davranışlarının basına da servis edildiğine dikkat çeken Demir, “Üstelik pervasızca, hukuk ve yasalar hiçe sayılarak yapılmaktadır. Bunun temelinde yatan kronik etkenin “cezasızlık politikası” olduğunu biliyoruz. Çünkü güvenlik güçlerinin işledikleri suçlar konusunda yargının isteksizliği ve hatta korumacı yaklaşımı olduğu da bilinmektedir. Diğer yandan kolluğun en üstünde yer alan bakanın zaten hukuku hiçe sayan, işkence ve kötü muameleyi teşvik eden açıklamaları olduğu bilinmektedir. Yine de mevcut yasaya göre, hiçbir devlet memuru yasanın açıkça suç saydığı bir talimatı yerine getiremez. Getirirse kendisi sorumlu olur. Bu husus anayasada da düzenlenmiştir. Bu büyük felaket döneminde “yağma ve hırsızlık” iddialarıyla açıkça ve canavarca hisle suçlar işlenmiştir. İnsanlar katledilerek çeşitli eziyetlere maruz kalmıştır. Özellikle ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı teşvik edilmiş, linç mangaları oluşturulmuştur. Özellikle yabancı uyruklular açısından kimsenin hukuki güvenliği kalmamıştır” dedi.
BU FELAKETTE SİYASİ RANT ÇIKARMAK İSTENİYOR
“Aslında mevcut iktidarın son yıllarda milliyetçilik ve ırkçılık politikalarına yaslanarak iktidarını sürdürdüğü de bilinmektedir” diyen Demir, şu ifadelerde bulundu: “Yaşanan bu büyük ve acı felaketten dahi iktidarın bir ikbal çıkarma arayışında olduğu fark edilmiştir. Yabancı düşmanlığını bu büyük felaket üzerinden körükleyerek lehine sonuçlar çıkarmanın nasıl bir siyasi ahlaksızlık olduğu ortadadır. Yaşananlara bakıldığında bu felakette dahi acaba iktidar siyasi rant mı elde etmek istiyor soruları dahi akla gelebilmektedir.”
FAİLLERİN BULUNMASI İÇİN HAREKET GEÇİLMELİ
Cumhuriyet savcılıklarının ivedilikle ve re’sen soruşturma başlatarak bu suçların faillerinin tespitiyle gereğinin yapılması gerektiğini söyleyen Demir, “Eğer bir devlet hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsa en başta kendisinin bu kurallara bağlı olması gerekmektedir. Hukukun bu suç faillerine karşı vakit geçirmeden harekete geçmesi gerekmektedir” diye konuştu.
DEVLET ENKAZI VE KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA KALDIK
Demir, konuşmasını şöyle bitirdi: “Ülkenin deprem fay hatları üzerinde olduğu bilindiği halde ve geçmişten günümüze çok yıkıcı depremler meydana gelmesine rağmen, ülkeyi yöneten iktidarlar bugüne kadar etkili önlemler almadığı gibi, ranta, rüşvete dayalı imar anlayışı ile bu yıkımı daha da derinleştirmişlerdir. Yaşanan depremlerden sonra da zamanında ve yeterli müdahaleler yapılmayarak depremzedeler orta yerde bırakılmıştır. Bunu her deprem felaketinden sonra acı bir şekilde görebilmekteyiz. Yaşanan son deprem felaketinden sonra ise tam bir devlet enkazı ve krizi ile karşı karşıya kaldık. Zamanında etkili müdahale edilmediği gibi, halkın ve sivil toplum ile uluslararası kesimlerin yardım ve müdahalelerine ise yer yer nerdeyse engel olunmuştur. Hatta kimi yerlerde çeşitli biçimlerde engellemeler de yapılmıştır. Bu bağlamda HDP’nin yardımları engellenmiştir, yardımlara ve araçlara el konulmuştur, kriz masalarına kayyum dahi atanacak boyutlarda rezillikler yaşanmıştır . Toplum olarak tüm bunlara acı içinde tanık olduk.”