Avukat Çiftçiler: Devletin kusur sorumluluğu var
OHAL’in ilan edilmesinin gerekli olmadığını söyleyen avukat Erhan Çiftçiler, depremin sebep olduğu yıkımlardan sorumlu kamu kurumlarını anlatırken devletin kusur sorumluluğu olduğunu da hatırlatıyor.
OHAL’in ilan edilmesinin gerekli olmadığını söyleyen avukat Erhan Çiftçiler, depremin sebep olduğu yıkımlardan sorumlu kamu kurumlarını anlatırken devletin kusur sorumluluğu olduğunu da hatırlatıyor.
Mereş merkez üslü iki depremin ardından Hatay’da art arda meydana gelen iki depremde de kayıplar yaşandı. İlk depremlerin üzerinden haftalar geçmesine rağmen çadır açığının hala çok fazla olduğu da ortaya çıktı. Deprem yaraları sarılmaya çalışılırken devlet yardım şovları düzenlese de hala yardım açığı çok büyük boyutta.
Bu boyutun bir sebebi de ilk günlerde ilan edilen OHAL ile sınırsız yetkiliymiş gibi davranan valilikler ve devlet yetkilileri. Birçok yardım OHAL yüzünden engelleniyor. Peki, OHAL mülki amirlere bu yetkileri tanıyor mu? Devletin kurumlarının bu yıkımlarda nasıl bir sorumluluğu var, hukuki olarak depremle ilgili sadece müteahhitlerin yakalanması çözüm mü? ÖHD’li avukat Erhan Çitçiler, ANF’ye depremle ortaya çıkan birçok hukuki yönü anlattı. Çiftçiler ayrıca Malatya’da katıldığı yardım çalışmalarından dolayı oraya dair tabloyu aktardı.
OHAL BU YETKİLERİ VERMİYOR
Avukat Çiftçiler, ilk günlerde hemen ilan edilen OHAL’in ihtiyaç olmadığını dile getirirken OHAL’in sanıldığı gibi yetkiler vermediğinin de altını çizdi: “İlk deprem olduktan sonra herkes dedi ki ‘OHAL ilan edilmesi gerekiyor.’ Ama bahsi geçen OHAL bu şekilde bir şey değil. Genelde insanların bunu talep etmesinin sebebi, afete ilişkin kanunların yetkililere tanıdığı hakları bilmemesinden. İnsanlar zannediyor ki OHAL olmadan kolluk personelinin çalışmasına engel bir durum var. En çok sorulan şey; ‘Ordu niye sahaya inmedi’ oldu. OHAL olmadan ordu enkazlarda çalışamaz diye bir algı vardı. Ama öyle bir şey yok. Zaten afet yasalarının yetkililere tanıdığı bayağı geniş bir alan var. Bu geniş yetkilerle bu geniş alanda istenilen bütün çalışmaları yapması yeterliydi.
Afet kanunundan afet olduğu dönemde, örneğin yetkililer kişilerin iş makinalarına el koyabilir. Daha sonrasında ödeme koşuluyla çalıştırabilirler de. Şimdi bunu bir de OHAL'le yapmaya çalışıyorlar. Zaten ilan edilen OHAL ile afet yasaları aynı yetkiden doğuyor. OHAL'in kapsamı, siyasi iktidara veya kolluğa sadece depremle ilgili yetkileri tanımaktadır. Mesela OHAL ilan edildi diye yardımların tek elden dağıtılacağına yönelik bir mevzuat veya böyle bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi bulunmamaktadır. Özetle OHAL bir ihtiyaç değildi. Bir siyasi propaganda malzemesi yapıldı.
Örneğin, Malatya'da şu an OHAL ilan edilmiş durumda ama hemen yukarısındaki Erzincan'da OHAL ilan edilmemiş. İkisi arasında zaten şu anda bir fark bulunmamakta. Malatya'da ilan edilen OHAL sadece arama kurtarma, yardımların ulaşması konusunda yetki veriyor. Ama o yetkiler zaten afet kanununda da vardı. Geçmiş dönemde de bir OHAL deneyimi olduğu için bu konuda kolluğun da pervasızca davranmasına sebep olan bir şey haline geliyor. OHAL ilan edildi, ben vatandaşı yolun ortasında alıp dövebilirim raddesine geldi kolluk için bu yetkiler. Linç meselesi de aynı şekilde. Ayrıca OHAL ilan edildikten sonra oradaki mülki amirler kendilerini sınırsız bir şekilde yetkili görmeye başladı. Hâlbuki OHAL onlara bu yetkileri vermiyor.”
AFAD, ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI İLE BELEDİYELER SORUMLU
AFAD’ın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görevlerini de hatırlatan avukat Çiftçiler, bu kurumların da yıkımlardan sorumlu olduğunu söyledi: “AFAD dediğimiz kurum sadece deprem olduktan sonra gelip çadır dağıtıp yemek veren, yardım eden değildir. AFAD’ın nerede fay hattı geçiyor, nerede geçmiyor; buna göre vatandaşların nasıl uyarılması gerektiği gibi konularda da sorumluluğu bulunmaktadır. AFAD’ın görevi sadece Türkiye genelinde tatbikat yapmak da değildir. Örneğin Bingöl'de deprem olacak deniyor. AFAD’ın Bingöl'de hangi yapıların, hangi fay hattı üzerinde durduğu konusunda vatandaşları bilgilendirme yapması, buna yönelik devlete çözüm ve işlemde bulunması gerekiyor. Fay hatlarının AFAD'dan soruluyor olması gerek. Birinci sorumluluğu budur.
İkinci olarak Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın tüm binalarda kontrol yapması gerekiyor. Fay hattının olduğu her yerde kontrol yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Örneğin, Malatya/Doğanşehir'in yüzde 70’i belki kaçak yapıydı ve çoğu yıkıldı. Bunda Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın bir sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kadar kaçak yapıyı bilmesine rağmen imar affı getirildi. O kaçak yapılara resmi bir statü kazandırıldı.
Üçüncü olarak her yeri imara açan belediyelerin sorumluluğu bulunmaktadır. Vatandaşın uğradığı tüm zararlar için saydığım Çevre Şehircilik Bakanlığı, AFAD ve belediyelerden maddi manevi tazminat hakları bulunmaktadır. Buna ilişkin dava ileriki süreçte mümkün. Yarın öbür gün konut yapılacak ve ‘Devlet şefkatli davranıyor, o yüzden konut veriyor’ denilecek. Hayır, burada devletin kusur sorumluluğu var. Hukuken burada yapılan bağışlar veya yardımlar hayır için değildir. Devletin kusur sorumluluğu sonrasında ortaya çıkan tazmin yükümlülüğüdür.
Diyelim ki siz bugün kendi arabanızla yolda gidiyorsunuz, giderken birine çarpıyorsunuz ve o kişi yaralanıyor. Sonrasında ‘Senin tedavi masraflarını şu an ödedik. Ama sen taksitle yıllar boyunca bunu bana geri ver’ diyemezsiniz. Şu andaki mesele de biraz buna doğru gidiyor. Yani devlet kusurlu olarak bir işlem yaptı. Şimdi ben zararı karşılayayım, yıllar içinde sen bana öde diyemez. Hukuksal anlamda devletin burada vatandaşa karşı maddi, manevi tazminat boyutuyla sorumluluğu bulunmaktadır.”
OLASI KAST İLE SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMELİ
Şu an ilk olarak müteahhitlerin yakalanması ve onların yargılanması konusunda da detaylara değinen Erhan Çiftçiler, ceza yargılamasının ayrıntıları hakkında şunları söyledi: “Türkiye'de bir de bunun bir ceza yargılaması var. Öncelikle burada suç işleyen kişi tek başına müteahhit değil. Suç işleyen kişi, müteahhitle beraber bu yapılara izin veren kamu personeli ve aynı zamanda yapı denetim şirketleridir. Bunların hepsinin kusuru bulunmaktadır.
TCK'da bilinçli taksir ve olası kast suçlamaları var. Örneğin, yapılan soruşturma ve kovuşturmalar bilinçli taksirle yürütülürse sonuç itibarıyla bunlar mahkum olsa bile, infaz yasaları sayesinde bir yıl sonra hepsi dışarıya çıkacak. Diyelim ki iki yıldan 15 yıla kadar ceza verilmektedir. Eğer bilinçli taksirle soruşturmalar, kovuşturmalar yapılıyor ise kişiye verilecek ceza diyelim ki dört ya da beş yıl. Zaten üç-dört ayı tutuklu kalacak. Daha sonrası açık cezaevi ve toplamda en fazla bir yıl yatacaklar. Ondan sonra yine kendi işlerine bakacaklar.
Eğer ki TCK'daki olası kast dediğimiz maddelere göre bir soruşturma yapılırsa o zaman bambaşka bir şey olur. Diyelim ki bir binada 20 kişi mi vefat etti; kişi, bu vefat eden 20 kişi için de ayrı ayrı ceza alır. 15 ile 20 yıl arası bir cezaevinde kalma süreci olur.
Eğer bunlar yapılmazsa önümüzdeki depremlerde yine bu yıkımların hepsi olur, caydırıcı olmaz. Müteahhitler yine çalmaya devam eder, yapı deneticileri yine denetleyemez ve kamu görevlileri yine rüşvet ağıyla bu işi yürütür gider.”
HİJYEN PROBLEMİ VAR
Çitçiler Malatya’da katıldığı yardım çalışmalarındaki izlenimlerini de şöyle aktardı: “Malatya'yla ilgili insanlar diyor ki, orası az etkilenen bir yer. Bu doğru değil, Malatya da çok etkilenmiş durumda. Şu benzetmeyi yapsam yerinde olur: Malatya'daki yıkım, 2011’deki Van depremindeki yıkımdan çok daha fazla. Mesela eski Malatya diye tabir edilen bir yer var. Eski binaların bulunduğu bir yer ve orası tamamen yıkılmış. Binaların çoğu oturulmaz halde. Malatya'nın Doğanşehir ilçesi de, köyleri de yıkılmış. Akçadağ'da da çok fazla yıkım var. Ama mesela Doğanşehir bambaşka bir şey. İlçe merkezinde sağlam bina yok. Köylerde sağlam ev yok. Malatya'da da genelde yıkım, ikinci Elbistan depreminden sonra olmuş. Özetle; Doğanşehir tarafı unutulmuş dersek yalan olmaz. Diğer tarafların gölgesinde kalmış.
İnsanlar bir şekilde giyim ya da gıda problemini halletmiş ama ciddi bir hijyen problemi var. Haftalardır hiçbir şekilde yıkanamayan, temizlenemeyen insanlar var. Tuvalet ihtiyacı bulunmakta. Tuvaletler kısmen karşılanmış ama tamamen değil. Malatya'nın merkezi dâhil, her yerde akan sular hala bulanık. O sularla elinizi yıkadıktan sonra tekrardan bir ıslak mendille elinizi temizleme ihtiyacı duyuyorsunuz.
Evet, depremin etkilediği alan çok geniş. Bu geniş alanda, bu geniş nüfus kitlesine yönelik olarak tüm yardımların zamanında ve eksiksiz gitmesi elbette kolay değil. Bu gerçek ortada dururken tüm yardımın AFAD'ın bünyesinde toplamasının da bir mantığı bulunmuyor. AFAD yetemiyor. Ama yetememesine rağmen diğer yardımları engellemeye çalışıyor.”