Dilbilimci Necmiye Alpay: Kürtçeyi reddetmek düşmancadır ve gerçeği reddetmektir

Kürtçeyi reddetmenin gerçeği reddetmek anlamına geldiğini vurgulayan Dilbilimci Necmiye Alpay, “Bu düşmanca bir uygulama ve faşizan gidişattır. Kendini baskı altında hisseden insanlar bir noktada patlar" dedi.

AKP-MHP iktidarının Kürt ve Kürtçe düşmanı politikalarına tepkiler büyüyor. Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekip slogan attıkları gerekçesiyle şimdiye kadar onlarca kişi gözaltına alınıp hukuksuz bir biçimde tutuklandı. Yayalar için Kürtçe yazılar da iktidarın talimatıyla silindi.

ANF’ye konuşan Dilbilimci Necmiye Alpay, Kürtçeye olan tahammülsüzlüğün geldiği noktayı, “Halay çektikleri için insanların tutuklanması her çizgiyi aşan bir durum. Bu ifade özgürlüğünün sıfıra indirildiğinin göstergesi” diyerek özetledi.

‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SIFIRA İNDİRİLDİĞİNİN GÖSTERGESİ!’

Necmiye Alpay, “Halaylarda akla gelebilecek en kötü şey ne olabilir? Orada belki halay türkülerinin sözleri olabilir. Veyahut aralarda slogan atılmış olabilir. Fakat iktidarın uygulaması bu insanları gözaltına almak oluyor. Diyelim ki suç teşkil eden sözler söylenmiş ya da sloganlar atılmış halayda. Bu belki soruşturma konusu olabilir ama gözaltı, tutuklama konusu olmaması gerekir. Bu uygulama ifade özgürlüğünün sıfıra indirildiğinin göstergesi. Baskının normali yok ama bu alışılmış dozların çok üstüne çıkan bir baskı” diye tepki gösterdi.

‘SÖZ KONUSU KÜRT OLUNCA HEMEN OLAĞAN ŞÜPHELİ GİBİ DAVRANILIYOR!'

Söz konusu olan Kürt halkı olunca hemen “olağan şüpheli” gibi davranıldığını belirten Necmiye Alpay, ülkenin batısında bir düğünde halaydan insanların toplanıp gözaltına alınması gibi bir durumun kimsenin aklına gelmeyeceğini vurguladı. Kürtlerin asimilasyon, baskı politikalarına karşı haklı olarak bir mücadelesi olduğunu hatırlatan Necmiye Alpay, bir zamanlar aşıldı diye düşünülen birçok uygulamanın tekrar çok ağır baskı olarak geri döndüğünü kaydetti. DEM Parti belediyelerinin Kürtçe yazdığı trafik uyarılarının silinip yerine ırkçı ve şoven yazılar yazılmasını örnek gösteren Necmiye Alpay, bu uygulamanın kendisine 1990’lı yılların karanlık dönemini hatırlattığına işaret etti.

‘BÖLÜCÜLÜK YAPIYORLAR'

Necmiye Alpay, 1990’lı yıllarda dağa taşa benzeri yazıların yazıldığını anımsatarak, şunları kaydetti: “Sanki devletin içinde bir kanat, MHP'li midir hangi kanatsa, atılmış demokratik adımları yok sayarak, tekrar Kürt dili üzerinden provokasyon yapıyor gibi geliyor bana. Bir ölçüde organize bir trol ordusuyla sosyal medyada bunu kışkırtıyorlar, nefret suçuna varan paylaşımlar yapılıyor. Bunun üzerinden yıllarca yapıldığı gibi bir düşmanlaşma politikası yürütüyorlar. Bizi bölücülükle suçluyorlar ama böyle düşmanca, ayrıştırıcı duygular oluşturarak aslında bölücülüğü kendileri yapıyor. Diğer taraftan tabii Türkiye'nin genel kültüründe kardeşlik ve başka kültürlere sevgi, saygı okullarda işlenmediği için yabancı olarak kalıyor. Bitişiğindeki komşunun dilinden korkar hale getiriyorlar. Bir sürü dinsel, dilsel, kültürel başkalıkla, ötekilikle suçlanıyor veya öyle bir duygu uyandırılıyor. Bu genel ve büyük bir zayıflık.”

‘MESELE SADECE HALAY DEĞİL'

Kürtçeyi reddetmenin gerçeği reddetmek anlamına geldiğini kaydeden Necmiye Alpay, “Kürtçe, bizim toplumumuzun çok önemli gerçeklerinden biri, verilerinden biri. Ana dillerin varoluşu söz konusu, Kürtçe de bunların başında geliyor çünkü geniş bir nüfus tarafından konuşuluyor, bir tarihi ve kültürü var. Sadece halaylar değil, bütün şiirlerden, klamlardan, müziklerden oluşan geniş bir kültür var. Kürtçenin baskı altına alınması, bütün bu kültürün yok sayılması anlamına geliyor. Oysa Kürtçe sadece Kürtler için değil, Türkler için de önemlidir. Çünkü kültür her zaman bir zenginliktir” vurgusunda bulundu.

 'İNSANLAR BİR ANDA PATLAR!'

Dilin bir halkın en önemli kültürel varlığı olduğunu hatırlatan Necmiye Alpay, bu gibi düşmanca politikaların karşılıklı hınç, öfke, tepki uyandırmaktan öteye bir şeye hizmet etmeyeceğinin altını çizdi. Bu gerçeğin bu kışkırtmayı yapanlar tarafından da bilindiğini belirten Necmiye Alpay, şöyle konuştu: “Ama bunu tersine çevirmek cesaret ister. Çözüm sürecinde Erdoğan böyle bir cesaret göstermişti. Kürt sorununun esası Kürtçedir aslında, dilleridir. Çünkü her şeyimizi dille ifade ediyoruz. Sonradan bu cesareti kaybetti Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi de görüyoruz, tekrardan 1990’lı yılların politikalarından bile kaçınmıyor. JİTEM’in yıllarca yaptığı gibi yazılarla uğraşmak… Bunlar boş çırpınışlar. Kocaman bir kültüre ayıp oluyor. Sadece Türkiye'nin yönetimine, Kürt halkına ayıp olmuyor, Türk halkına da ayıp oluyor. Bizlerin korkmadan yaşaması, kültürünü geliştirme imkânlarını bulması lazım. Aksi halde gidişatın adı bellidir; faşizan bir gidişattır bu. Tabii bu gidişatın sonucu aslında söyledikleri ve suçladıkları bölünmeyi kendi elleriyle yapmaya doğru gidiyor. Yani Türkiye'yi kendi elleriyle bölmeye doğru, en azından duygusal olarak bölmeye doğru gidiyor. Çünkü kendini baskı altında hisseden insanlar bir noktada patlar, bunu herkes biliyor. Bu bir basınç meselesi.”