Durmaz: İmar barışı büyük bir risk oluşturuyor

Van İnşaat Mühendisleri Odası (Van İMO)15. Dönem Şube Başkanı Fırat Durmaz, 2011 depreminden sonra Wan’da olası bir depreme karşı herhangi bir hazırlık yapılmadığını ve 11 bin hasarlı binanın hala yıkılmadığını söyledi.

Wan’da 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen depremlerde yaklaşık bin kişi hayatını kaybetti. Büyük yıkıma ve can kaybına neden olan depremden gerekli sonuçlar çıkarılmadı. Son olarak Elbak'ın (Başkale) sınır köylerinde meydana gelen depremde 30 kişi hayatını kaybetti. 2011 depreminde ağır hasar görmüş ama çoğunluğu kullanılan 11 bin hasarlı bina ise yıkılmadı. Bu da Wan’ın yeni bir depreme hazır olmadığını gösteriyor.


Mereş depreminin ardından yaklaşık 10 gün deprem bölgesinde çalışma yürüten İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Van 15. Dönem Şube Başkanı Fırat Durmaz, Wan’da olası bir depremden önce yapılması gerekenleri ANF’ye değerlendirdi.

6 Şubat 2023 günü merkez üssü Mereş olan ve Türk devletinin verdiği rakamlara göre 46 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olan depremin ardından Mereş'’ın Andırın ilçesinde çalışmalar yürüttüklerini kaydeden Durmaz, şunları söyledi: “Daha önce hasar tespit yapılmamış Andırın ilçesinde görev aldık. Bölgeden çok ciddi izlenimlerimiz oldu. Ağır hasarlı binalar var ve bunları tespit ettik. Yapısal ciddi hasarlar var, uygulama hataları, proje tasarım hataları var, müdahale hataları var.  Mesela gezdiğimiz bazı iş yerlerinde ticari alanın genişletilmesi nedeniyle kolonların kesildiğini gördük. 5 bin 500 konut gezdik, yaklaşık 600 ağır hasarlı bina vardı. Bunların içinde yeni yapılmış devlet okulları vardı. Özellikle bu durum dikkatimizi çekti, camilerde ciddi hasarlar vardı. Geniş çaplı bir çalışma yaptık.”

‘WAN’DA HALA YIKILMAMIŞ 11 BİN HASARLI BİNA VAR’

Sık sık “Wan depreme hazır mı?” sorusuyla karşılaştıklarını kaydeden Durmaz; “Ama Van depreme hazır değil. Ciddi bir depremde çok ciddi can ve mal kayıpları olasıdır. Bunun birçok gerekçesi var. 2011 depreminden sonra tespitlerin yetersiz olması, tespit edilen yapıların 11-12 bin civarında binanın hala yıkılmadığını görüyoruz. Bu konuyla ilgili devlet kurumlarının hala adım atmaması büyük risk teşkil ediyor. Yakın zamanda imar barışı ile aslında oturulabilirliği tespit edilmeden başlatılan kampanyalar bu riski daha da arttırdı. Wan’daki yapı stokunun yüzde 35’ eski ve eski mevzuata göre yapılmış ya da yeterli mühendislik hizmeti görmemiş yapılar. Olası depremde bu bizim için büyük bir tehlike” dedi.

HÜKÜMETİN ÇIKARDIĞI İMAR AFFI RİSKİ DAHA DA BÜYÜTTÜ

Geçtiğimiz dönemlerde imar barışı kapsamında çok basit bir şekilde e-devletten basit bir form doldurarak insanların bu kampanyadan yararlandırıldığını kaydeden Durmaz, “Kendi konutlarını kaçak yapı, ruhsatsız olma statüsünden çıkardılar. Bunun alt yapısı, zemini olmadan imar barışını çıkardılar. Öncellikle bu yapıların imar durumu ile barışık olması lazım. Taşıyıcı kapasitesi ve elemanın ne kadar sağlıklı davranıp davranmayacağının analiz edilmesi lazımdı. Yurttaşlar da evi yıkılmasın, ruhsatsız olmaktan çıksın gerekçesiyle imar barışına başvurdu” diye konuştu.

“Depremleri felaket haline getiren ihmaldir” diyen Durmaz, yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Denetim, tasarım ve uygulama mekanizması olarak üçe ayrılması lazım. Statik çözümlerin hesapları yapılmalı, tasarım esnasında hataları görüp onu ortadan kaldırmak istiyorsak, bir kere ilçe belediyelerinin projelerini ikinci bir gözün görmesi için her ilde İnşaat Mühendisleri Odası ile koordineli çalışılması lazım. Projelerin ilçe belediyelerinin dışında bizim odalarımızın da onayına tabi tutulması lazım. Proje aşamasında olası bir hatanın gönüne geçebiliriz. Uygulama esnasında 2010 yılında yapı denetim yönetmeliği değişti. Yapı denetimler inceliyor ancak ilk inceleme sırasında müteahhitlere diyorlardı ki, 'Gidip bir yapı denetim firması ile anlaşın, onlar gelsin sizi denetlesin'. Böyle bir durumda yapı denetim ve müteahhit ile müşteri diyaloğu gelişti ve yapı denetimler birçok konuda görmezden gelindi. Burada bir ticaret söz konusu ve yapı denetimler gereğini yerine getirmedi ve bu da uygulama sırasında ciddi hatalara neden oldu. Bu uygulama 2018 yılında değişti ve devlet şunu gördü. Yapı denetim ve müteahhitler anlaşınca uygulama esnasında imtiyazlar söz konusu oluyor. Ne yaptılar? Yapı denetimleri aldılar, bakanlık nezdinde atama yöntemi ile bu işi çözdüler. Bu çok önemli bir adımdı ama şimdi şantiye şefleri ile ilgili sorun var. Şantiye şefleri, teknik personeller yine müteahhit elamanı olarak görevlendiriyor. Müteahhit gidiyor, bir teknik elemanı maaşa bağlıyor ve teknik elemanın yeri geldiğinde etkisi azalıyor. Bunun da bir havuz sistemine kavuşturulması gerekiyor. Yasa, bir teknik personele beş şantiyede aynı anda bulunma yetkisi veriyor. Beş şantiyede bir teknik personelin tam zamanlı bulunması imkansız. Bu yasanın ivedilikle değiştirilmesi lazım. Yapı denetimleri denetleyen mekanizmanın arttırılması lazım. Belediye ve çevre şehirciliğin yapı denetimi üzerinde etkisinin, kontrol mekanizmasının daha aktif hale getirmesi lazım. Depremden sonra ilk suçlanan müteahhit oluyor ve bu doğru değil. Çünkü müteahhitlik, ülkemizde basit bir şekilde elde edilen bir meslek oldu. Müteahhitlik tecrübesi olmasa da bir bakkal gibi, bir kasap gibi basit bir harçla müteahhitlik belgesi alabiliyor. Bunun da değiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda bir düzenleme yapılmalıdır. Herkes müteahhit olabiliyorsa o zaman bina yıkıldığında, can kaybı olduğunda müteahhidi suçlayamazsınız. Burada ilgili belediye, çevre şehircilik müdürlüğünün kontrol etmediği durumlar olabilir.  Bunun bir tasarım mekanizması var, yapı denetiminin zaafları olabilir. Ben projeciye, şantiye şefine, belediyeye para ödüyorum diye kendini savunabilir. Bunu ortadan kaldırmak için müteahhitlik yetkisi ve mevzuatı mutlaka değişmelidir.”