Erdoğan’ın hayali gerillaya çarptı

Son dört yılın verileri, Türk ordusunun savaşta bocaladığını, bataklıkta çırpındığını net bir şekilde görme fırsatı sunuyor. Erdoğan’ın yeni Atatürk olma ve savaşta zafer hayali, gerillaya çarpmış durumda.

GERİLLA DİRENİŞİ

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç demecinde ‘biz cumhuriyet tarihimizin en büyük terörle mücadelesini veriyoruz’ diye bir cümle kullandı. Bu, aynı zamanda Türk devletinin, Kurdistan Özgürlük Gerillası’yla nasıl devasa bir savaşın içerisinde olduğunun itirafıydı. Devlet, son dört yıllık süreçte tüm kurumlarıyla seferber olmuş, adeta tüm gövdesiyle bu savaşın içerisine girmiş durumda. Diğer taraftan ise sanki her şey kontrol altında, çok başarılı operasyonlar gerçekleştiriyormuş gibi yansıtmaya ve bu devasa savaşı sıradan göstermeye çalışıyor. Rejim, önüne koyduğu hedefe tam ulaşmadan mutlak zaferini ilan edemeyeceği için olabildiğince algıyı yönetmek istiyor. Elbette bunu da yine özel savaş medyası ve özel savaş yöntemleriyle yapıyor. Tamamen yalan ve manipülatif haberlerle devasa savaşı gerektiği zaman görünmez kılma, kimi zaman ise önemini resmi ağızdan ifade ederek, ırkçı ve faşist kitleyi sürekli diri tutmaya çalışıyor. Şüphesiz bu yöntemin, şimdiye kadar belirli bir ölçüde alıcısı oldu fakat savaş uzadıkça toplum, yıkıcı sonuçlarını hissetmeye başladı. Bundan dolayı artık devletin söylemi ve yöntemi eskisi gibi kabul görmüyor. Üstelik Kurdistan Özgürlük Gerillası gibi hakikati olduğu gibi kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmeyen bir güç varsa başarılı olmak mümkün değildir. 

Sadece 2021’den şimdiye kadar resmi açıklamalarına bakılırsa nasıl çaresizce dün söyledikleriyle bugün çeliştikleri rahatlıkla görülecektir. Öyle ki; şu an devletin en önde gelen kurumlarının her biri ayrı bir propaganda merkezi haline gelmiştir. Devletin kurumları böyleyken kurumların başındakiler de pay kapma yarışına girmiş. Daha önce Erdoğan bir iki defa ‘cumhuriyet tarihimizin en büyük terörle mücadelesini veriyoruz’ demişti. Savunma Bakanı herhalde bu savaşı veren de benim demiş olmalı ki çıtayı daha da yükseltti. Geçtiğimiz Kurban Bayramı münasebetiyle sınır hattına gelen Savunma Bakanı, “TSK istiklal harbimizden bu yana en yoğun ve en etkili faaliyetleri icra etmektedir” dedi. 

YENİ ATATÜRK OLMA HAYALİ 

Türk devleti, 2015’te ‘Çöktürme Planı’ çerçevesinde Kürt soykırımı üzerine ikinci yüzyılını inşa etmek için yeni ittifaklarla yeni bir rejim inşa etmeye başladı. Erdoğan, bu rejimin kurucu lideri olarak ikinci Atatürk olma hayalini kurmaya başladı. O zaman ikinci bir ‘istiklal veya kurtuluş’ savaşı da olmalıydı. Herhangi bir devlet, küresel veya bölgesel bir güce karşı böyle bir savaşa girilemeyeceğine göre zaten yüzyıldır katlettikleri ve sistematik bir soykırım uyguladıkları Kürtler en ideal düşman olarak hedefe konuldu. Bu düsturla var olan faşist rejim inşa edilmeye başlandı ve ülkenin tüm kaynakları Kürtleri katletmek için seferber edildi. Erdoğan, nihai zafer ilanını cumhuriyetin ikinci yüzyıl dönümünde Kandil’e bayrak dikmiş, Kürtlerin tabutuna son çiviyi çakmış muzaffer lider olarak büyük bir askeri geçit töreni ile gerçekleştirmeyi planlıyordu. Dolayısıyla 2020’den Ekim 2023’e kadar NATO’nun aktif desteğiyle Kandil’e kadar ilerleme ve bayrak dikmeyi mutlaka gerçekleştirmesi gerekiyordu. Bu, Erdoğan’ın ‘istiklal savaşı’ydı. O zaman yakından incelemeye ihtiyaç vardır. Bu savaşın önemli dönüm noktalarını hatırlatarak, nasıl başladığını ve şu anda nasıl devam ettiğini irdeleyeceğiz. 

DÖRT GÜNLÜK GARÊ SALDIRISI VE HEZİMETİ SONRASI

Dönemin Savunma Bakanı Hulusi Akar, 2021’in başında başlayan ve ‘pençe-yıldırım ve pençe şimşek harekatları’ diye adlandırdığı saldırıyı, sonbahara kadar tamamlayacaklarını söylemişti. Avaşîn’in tümü başta olmak üzere Zap ve Metîna’nın birçok bölgesini de kapsıyordu. Saldırı, isimlendirildiği gibi ‘yıldırım-şimşek’ gibi hızlı olacaktı ve en kısa zamanda planlanan hedefe ulaşılmalıydı. Bunun için uluslararası güçlerden ve kimi bölgesel güçlerden de gerek onay gerek yardım almışlardı. Özellikle NATO’nun her türlü desteğini sağlamışlardı. Erdoğan, birkaç gün öncesinden ‘önümüzdeki günlerde bir müjdem olacak’ dediği 10-14 Şubat 2021’de Garê’ye yapılan dört günlük saldırı, büyük bir hezimetle sonuçlanmış ve devamında B planı olarak bu saldırıya başlanmıştı. Garê fiyaskosu, başlı başına bir konu olduğu için şimdilik sadece hatırlatmakla kalıyorum, çünkü dört günlük Garê saldırısına değinmesek durumu tam anlayamayız. Dolayısıyla şu anda mevcut durumda devam eden savaş, dört günlük Garê saldırısının devamıdır. 

GERİLLANIN SÜRPRİZLERİYLE KARŞILAŞTILAR

Türk ordusu, 23-24 Mayıs 2021’de Avaşîn’de helikopterlerle indiği tepelerden arazi derinliğine doğru yıldırım hızıyla harekete geçmeye başladı. 1 Haziran 2021’e kadar şiddetli çatışmalar yaşandı ve nihayetinde ‘şimşek’ hızıyla 1 Haziran günü tekrar helikopterlerle indikleri tepelere geri çekilmek zorunda kaldı. Hulusi Akar’ın da söylediği gibi hızlı ilerleyip sonbahara kadar sonuçlandırmayı hedeflemişlerdi. Hedef ise Kandil’e kadar gitmekti. Hızlı ilerlemeye başlayan işgalci birlikler, beklenmedik sürprizlerle karşılaştı. Birkaç gün sonra Hulusi Akar, “Arazi çok sarp, helikopter teker koyacak yer bulamıyor” demek zorunda kaldı. Gerillai, onların umut ettikleri gibi ağır bombardımanlarda zaiyat vermedi, mevzilerini ve arazi derinliğini terk etmedi. Üstüne bir de işgalci güçlere ağır darbe vurmaya başladı. Bu beklemedikleri bir durumdu. 

KDP’NİN İMDADINA YETİŞMESİ

Türk ordusu, 1 Haziran 2021 günü Avaşîn’de arazi derinliklerinden geri çekilince KDP hemen imdadına yetişti ve 5 Haziran günü zırhlı araçlardan ve iş makinalardan oluşan bir askeri konvoy Metîna’ya gönderildi. KDP güçleri, Metîna’ya güç sevk ettiği ve gerilla güçlerinin Çarçel alanındaki savaş tünellerinin üzerine gittiği sırada çatışma çıktı. Yaşanan çatışmalar ve yaratılan provokasyon sonrası Türk devleti, vakit kaybetmeden hemen 7 Haziran 2021 günü tekrar Avaşîn’de araziye inmeye başlamıştı. KDP’nin, 5 Haziran 2021 günü güç sevk ettiği Çarçel bölgesinde üç ayrı kalekol inşa etti ve oradaki gerilla güçleri hazırladıkları bazı savaş tünellerini bırakmak zorunda kaldı. Yine tuzaklanan birçok yer KDP güçleri tarafından tespit edilip temizlendi. Türk ordusu, 9-10-11 Eylül 2023’te  Çarçel bölgesindeki KDP’nin inşa ettiği bu üs bölgelerine asker indirdi ve şimdiye kadar Metîna’da devam eden saldırıların komuta merkezi olarak kullanılmaya devam ediyor. Türk ordusu, 2021’in başında başlayan ‘pençe-yıldırım ve pençe şimşek’ işgal saldırılarını, yıl sonunda Avaşîn, Zap ve Metîna alanlarında birçok yerden geri çekilerek sonuçlandırdı ama 2022’ye erteledi. 

BU KEZ PENÇE-KİLİT DİYEREK SALDIRDI

İşgalci Türk devleti, bu sefer ‘pençe-kilit’ adıyla deyim yerindeyse söylemde vites düşürerek yeni bir saldırı başlattığını duyurdu. Hava saldırıları, 14 Nisan 2022’den sonra yoğunlaştı ve 17 Nisan 2022 akşamı helikopterlerle doğu Zap’taki neredeyse tüm tepelere asker indirilmeye başlandı. 17 Nisan’dan 24 Mayıs’a kadar Kurdistan tarihinin en şiddetli savaşı yaşanıyordu. Gerilla güçleri bu denli kapsamlı bir işgal saldırısının olacağını öngörüyordu ve buna göre her türlü imkanı değerlendirmişti. Yapılan hazırlıklar ve uygulanan yeni harekat tarzı ve taktik ile Türk ordusunu serseme çevirmişti. Ne İHA/SİHA’la ne de F16 savaş uçakları düşürülen ve darbelenen helikopterlerin önüne geçemiyordu, öyle ki ölü ve yaralılarını tahliye etmek için KDP’nin yardımıyla Şêladizê’de bir ekip oluşturmuşlardı. Özellikle Kurojaro alanında ölü ve yaralılarını katırlarla bu ekiple tahliye etmeye başlamışlardı. Gerilla, 24 Mayıs günü Türk ordusuna ölümcül darbeyi vurdu; Kurojaro ve Cehennem alanlarında iki ayrı devrimci operasyon düzenlendi. Türk ordusu neye uğradığına şaşırmıştı. Gerilla güçleri onların tabiriyle yıldırım gibi hızlı ve ölümcül darbeler vurmaya başlamıştı; Kurojaro ve Cehennem alanlarındaki devrimci operasyonlarında verilen kayıplar artık saklanacak düzeyde değildi. 

TEDİRGİNLİKLE SALDIRI GENİŞLETİLDİ

Türk ordusunun komuta kademesinde tedirginlik oluşmaya başlamıştı. Aynı gün sınır hattına gelen Hulusi Akar, komuta kademesiyle yaptığı toplantılar sonucunda, devam etme talimatı verdi. Bununla da kalmadı komuta kademesinde oluşan tedirginliği gidermek ve güya gerilla güçlerine kararlılığını göstermek amacıyla saldırıyı, batı Zap ve Metîna’nın bazı alanlarını da kapsayacak şekilde genişletti. Hulusi Akar, sistematik olarak devreye koyduğu kimyasal silahlar ve taktik nükleer bombaların kullanımı sonucunda mutlaka sonuç alacağını döşünmüş olmalı ki birkaç açıklamasında “Sonbahara kadar bu işi bitirip kilidi kapatacağız” diyordu. Gerilla, insan üstü bir iradeyle direniyor ve savaşıyordu. Her türlü ağır bombardıman, kimyasal silahlar ve taktik nükleer bombalara karşı amansız bir direniş sergiliyordu. 

HESAPLARI BİR TÜRLÜ TUTMUYORDU

Türk ordusu büyük bir çıkmazın içindeydi, bir türlü hesapları tutmuyordu, neredeyse her hafta devlet kademesi sınır hattına geliyordu. Sarp araziye ve zirvelere bırakılan askerlere erzak ulaştırmak ve yaralı tahliye etmek, artık başlı başına bir sorundu. Onlarca helikopter darbeleniyor, düşürülüyordu. Üstüne bir de gerillanın eline geçen asker cenazelerinin fotoğrafları ve görüntüleri kamuoyuyla paylaşılıyordu. Böylece özel savaş medyası tarafından her gün anlatılan sahte kahramanlık hikayeleri tuzla buz oldu. Nihayetinde sonbahar-kış ayları gelip kapıya dayandı ve hesaplar yine tutmadı. Türk ordusu gerilla güçlerinin ölümcül eylemlerinden kurtulmak için birçok yerden ardına bakmadan çekilmek zorunda kaldı. 

EKİM 2023’E ZAMAN DARALIYORDU

Türk ordusu, 2023’te önceki yıllara oranla geç saldırıya geçti. Şubat ayındaki depremler ve devamındaki seçim gündemi, komuta kademesindeki değişiklikler derken işgal saldırısına ancak yılın yarısında başlandı. İlk olarak önceki yıl geri çekilmek zorunda kaldığı yerlere asker indirmeye başladı, ancak esas tarih 20 Temmuz’da Girê Cûdî’ye tekrar asker indirmesiydi. Bu arada Türk ordusu içten içe kaynıyordu, çünkü Ekim ayına kadar zafer ilan etmesi gerekiyordu. Gerillanın engelini de bir türlü aşamıyordu, üstüne bir ay içerisinde darbe üstüne darbe alıyordu. Türk ordusu, komuta kademesini sessiz sedasız değiştirmeyi çare olarak gördü. Daha sonra 9 Eylül yine geri çekilmek zorunda kaldığı Amediyê ve KDP’nin 5 Haziran 2021’de önceden yol götürdüğü ve kalekol inşa ettiği Metîna’nın Çarçel alanlarına asker indirmeye başladı. Buradaki temel fark ise KDP’nin önceki yıllarda buralara gelip inşa ettiği üslere direkt asker indiriliyordu ve aynı zamanda KDP güçlerinin araçlarıyla karayolu kullanılarak büyük oranda sevkiyatını bu şekilde gerçekleştiriyordu. Öte yandan iş makinaları ve zırhlı araçlarını yine KDP desteğiyle karayoluyla takviye etmeye başlamıştı. 

KDP SAYESİNDE KIŞIN ÇEKİLMEDİĞİ ALANLAR

Bu yöntemle Türk ordusu büyük ölçüde rahatlamıştı, çünkü saldırı ve ve özellikle asker indirme sırasında gerilla güçleri çoğunlukla helikopterleri darbeliyor veya düşürüyordu. KDP’nin sağladığı bu avantajdan olabildiğince faydalanmak istiyordu ve nihayetinde buna dayanarak geç başlamasına rağmen Türk ordusu, önceki yıl çekildiği Amediyê ve Girê Cûdî alanlarına kışın geri çekilmeyerek orada kalmaya karar verdi. Bunun için KDP desteğiyle üsler kurdu ve yine KDP güçlerinin 2 veya 3 kademeden oluşacak şekilde kurulan bu askeri üslerin etrafında bir güvenlik hattı oluşturmaya başladı. Yani Türk ordusunun konumlandığı tepelere ulaşmak için KDP’nin 2 veya 3 güvenlik hattını aşarak ulaşılabiliniyordu. Sonbahar-kış aylarında tüm bunlara rağmen gerilla güçleri, üst üste koordineli gerilla eylemleri ve devrimci operasyonlar gerçekleştirdi ve bunları film halinde tüm detaylarıyla kamuoyuyla paylaştı. Böylece Türk devletinin KDP’ye dayanarak planladığı ve uygulamaya çalıştığı harekat tarzının da çökmüş olduğu açıkça görüldü. 

BURUK VE SIRADAN BİR TÖRENLE GEÇİŞTİRİLDİ

Erdoğan’ın, cumhuriyetin ikinci yüzyılında Kandil’e bayrak dikme, ikinci ‘istiklal harbini’ kazanmış ikinci Atatürk olma hayalleri yerle yeksan oldu, devasa askeri törenle hazırlanan zafer geçidi, buruk ve sıradan bir törenle geçiştirildi. İlginç bir şekilde Erdoğan rejiminin en önemli ortaklığına rağmen MHP’den göremediği sadakati, sınırları dışında Barzani öncülüğündeki KDP’den gördü. Hewlêr’de organize edilen cumhuriyetin ikinci yüzyılı kutlama resepsiyonuna bölge başkanı olarak Nêçirvan Barzani bizzat katılarak ve ikinci yüzyıl pastasını bizzat keserek Erdoğan’a sadakatini göstermiş oldu. Bu önemli bir mesajdı ve Erdoğan’a ‘pes etme, biz yanındayız, hala başarabiliriz’ demekti. 

AKP-MHP ve KDP’NİN KADER ORTAKLIĞI 

AKP-MHP ve KDP’nin bir nevi kader ortaklıkları var ve aynı zamanda siyasi, ekonomik olarak birbirlerine muhtaç yapılardır. Kürt soykırımı üzerine inşa edilmiş AKP-MHP faşist rejimi, gerilla duvarına çarpılıp bangır bangır dökülürken, benzer şekilde Kürt soykırımcılarıyla yıllardan beridir iş birliği halinde olan Barzaniler ve KDP, artık gerçek yüzleriyle orta yerde duruyor. Tüm bu gerçeklik direnen gerilla sayesindedir. Gerilla direndikçe AKP-MHP faşist rejimi sarsılmaya ve dökülmeye devam ediyor. AKP-MHP rejimi döküldükçe Barzani ve KDP ürküyordu, çünkü varlık gerekçesi ortadan kalkıyor, gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu. Gerillanın ortak düşman ilan edilmesi, AKP-MHP ve Barzani öncülüğündeki KDP’nin kader ortaklığından gelmektedir. Bunlar yüz yıl önce Kürt soykırımı üzerine inşa edilen sistemin yürütücüleri ve iş birlikçilerin mirasçılarıdır. Aynı soykırım siyasetini devam ettirmek ve bu soykırım siyaseti üzerinde var olma çabasındalar, ısrarla bu statükoya sarılmalarının sebebi bundandır. 

GERİLLA, KDP’NİN GÜVENLİK BARİYERLERİNİ DE AŞTI

KDP’ye dayanarak üslenme planları yerle yeksan olan Türk ordusu, giderek bir çıkmazın içine giriyordu. Öyle bir çıkmaz ki eğer esas bir tepe tutulmuşsa o tepeye olabilecek saldırıların önünü almak için etrafta birkaç tepe daha tutmak gerekiyor ve bu sefer bu tepeleri korumak için başka teperler veya yerler tutmak gerekiyor. Yani sahada Türk ordusu karşısına öyle bir durum çıkmıştı ki her günü sürprizlerle doluydu. Bu yüzden KDP’den medet umdular, ancak gerilla güçleri KDP’nin tüm güvenlik bariyerlerini ustaca aşarak Türk ordusunun mevzilerinin içine kadar sızıp darbe vurup felç etmeyi başardı. Şimdi durum, Türk ordusu açısından daha da içinden çıkılamaz haldedir, çünkü hızlıca birçok alana asker indirdi ama  koruyamıyor. Gerilla zaten arazi derinliğine hakimdir ve şimdiki gerilla tarzı önceki yıllara hiçbir şekilde benzemeyen ve giderek daha çok ölümcül taktikler geliştiriyor. Örneğin hava eylemleri, devrimci operasyonlar, koordineli gerilla eylemleri ve askeri branşlarda ustalık daha çok perçinleniyor ve elbette savaş tünelleri taktiği. Gerillanın yeni taktiklerinin son iki yıl içerisinde nasıl ölümcül hale geldiğini Türk devlet yetkililerinin beyanlarında görüyoruz. 

TEKRAR NATO’NUN KAPISI VE IRAK’IN İŞ BİRLİĞİ

Türk ordusu tarihi bir hezimet yaşadığı için yalvar yakar ABD’den ve esasta NATO’dan tekrardan yardım istedi. Bunu da NATO’nun 105. maddesine dayanarak talep etti. ABD ve NATO, böylece Irak merkezi hükümetine hiçbir uluslararası hukuk dayanağı olmayacak bir biçimde Türk devletiyle iş birliğini dayattılar. KDP, zaten Türk devletiyle beraber aktif hareket ediyordu, yeni durum ise Irak merkezi hükümetini eklemlediler ve elbette yeni mühimmat, savaş teknolojisi takviye etmeye başladılar. 

SUÇ MAKİNASI DEVLET VE TÜKENEN TOPLUM

Kürt soykırımı üzerine inşa edilmiş Kemalist rejim, tüm katliamlarına rağmen Kürt halkın iradesini ve direnme azmini ortadan kaldıramadı. Devlet eliyle katı bir Kürt düşmanlığı ve ırkçı bir güruh yaratıldı, bu durum giderek iktidar klikleri için devletin nimetlerinden yararlanma ve iktidarda kalmanın sihirli anahtarına dönüştü. Hiçbir becerisi olmayanlar, sadece ve sadece Kürt düşmanlığı üzerinden iktidar odaklarına yerleşmeye başladı. İşte Erdoğan ve çıkar ortakları da bu vasıfsız ve lümpen tiplerdendir. Dolayısıyla önceki iktidar odaklarıyla aralarındaki fark, düşük kalibrede olmaları, hiçbir insani veya ahlaki kural tanımamalarıdır. 100 yıl içerisinde Kürt düşmanlığı üzerine yaratılan bu toplum tipi ve devlet bürokrasisi sonunda devletin başına gelen Erdoğan, tencere kapak misali… Kürt Özgürlük Hareketi, zaten Erdoğan’ın son olarak iktidar nimetlerinden yararlanmak ve kendi despot rejimini kurmak için büyük bir Kürt katliamına girişeceğini öngörebiliyordu. Nihayetinde Erdoğan, ‘ben herkesten daha Kürt düşmanıyım’ nutukları atmaya başladı. Müesses faşist nizamın diğer klikleri ise ayakta alkışlamaya, Erdoğan’ın sırtını sıvazlamaya ve ülkenin tüm kaynaklarını Erdoğan’ın muzaffer dönmesi için seferber etmeye başladı. Böylece devlet, Erdoğan’a özel bir savaş rejimi kurdu ve Kürtlerle olan diyalog masası devrilerek savaş başlatıldı. Temmuz 2015’te başlayan savaş süreci, birçok aşamadan geçerek tüm şiddetiyle devam ediyor. Oysa Erdoğan, 29 Ekim 2023 günü zaferini ilan edecekti. Kürtler direndi ve bu direnişin sonucu devletin savaş politikaları planlanan soncu vermedi. Tersine büyük bir çıkmazın içerisini girdi. Müesses nizamın diğer iktidar odakları Erdoğan’a parmak sallamaya başladı. İşte bundandır Türk Savunma Bakanı ve Erdoğan bu savaşı ‘istiklal harbi’ ile eş değerde tutarak, bu parmak sallamalarına bir cevap veriyorlar. Kısacası ‘biz istiklal harbindeyiz; ya yanımızdasınız ya da düşmanın yanında’ diyorlar. Türk devletinin yüzyıllık Kürt soykırım politikası sonucu geldiği nokta, bir suç makinasına ve toplumu her yünüyle tüketen bir canavara dönüşmektir. Bu somut durumu da en iyi savaş sonuçlarından görebiliyoruz.

DÖRT YILLIK BİLANÇONUN GÖSTERDİĞİ

Özellikle son dört yılın verileri, Türk ordusunun bu savaşta nasıl bocaladığını, bataklıkta nasıl çırpındığını net bir şekilde görme fırsatı sunuyor. 

* Türk ordusu, Ocak 2021’den 30 Temmuz 2024’e kadar sadece F-16 savaş uçaklarıyla 9 bin 949 bombardıman gerçekleştirdi. 

* Saldırı helikopterleri, karadan obüs ve havanlar, patlayıcı dronlarla 6 bin 745 bombardıman gerçekleştirdi. 

* 11 defa taktik nükleer bomba kullanıldı ve 5 bin 284 defa ise yasaklı patlayıcılar ile kimyasal silahlarla saldırı gerçekleştirildi. 

* Toplamda 31 ay içirişinde 21 bin 953 bombardıman gerçekleştirildi. 

* Türk ordusu, Temmuz 2015’ten 31 Aralık 2020’ye kadar 2 bin 856 hava bombardımanı ve karadan yani havan ve obüsler 3 bin 388 bombardıman yaptı.

* Dolayısıyla Temmuz 2015’ten 30 Temmuz 2024’e kadar toplamda 28 bin 197 bombardıman gerçekleştirdi. 

* Sadece 9 yılda, yani Temmuz 2015’ten 30 Temmuz 2024’e kadar net olmamakla beraber toplamda 12 milyon ton bomba ve 23 milyon ton cephane ve mühimmat kullanıldı.

Bu verilerle ışığında ve son olarak sahadaki kısır döngüye bakıldığında; Türk ordusunun tükenme tablosunu görüyoruz. Gerilla güçleri açısından ise bakıldığında ve sahadaki son gelişmelerle değerlendirdiğimizde gerçek anlamda bir askeri devrim ve yenilmezliğin tablosunu görmek mümkün.