Erel: Tecride karşı sesimizi yükseltelim

Tecrit politikalarının tüm toplumu ve cezaevlerini etkisi altına aldığını söyleyen TUHAY-DER Eşbaşkanı Yeter Erel, “Tecride ve zulme karşı sesimizi yükseltelim” dedi. 

TECRİDE KARŞI MÜCADELE

TUHAY-DER Amed İl Eşbaşkanı Yeter Erel, İmralı’daki tecridin sadece bir kişiyle sınırlı kalmayan, tüm Kürt halkını etkisi altına alan bir politika olduğunu söyledi. 

ANF’ye konuşan TUHAY-DER Amed İl Eşbaşkanı Erel, devletin tecritle Kürt halkının siyasi iradesini kırmayı, toplumsal barış ve demokrasi arayışlarını baltalamayı hedeflediğini belirtti. Erel, bu izolasyonun, aynı zamanda Türkiye’deki demokratik muhalefete ve toplumsal barış umutlarına vurulmuş ağır bir darbe oluğunu vurgulayarak, “Tecridin bu denli yoğunlaştırılması, barışçıl çözüm arayışlarının önünü kapatmayı ve çatışmanın sürdürülmesini amaçlayan bir devlet politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, yalnızca hukuka aykırı değil, aynı zamanda insan haklarına ve uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Özetle barış tecrit altındadır” dedi.

TOPLUMSAL ADALET UMUTLARINI KÖRELTİYOR

Erel, tecridin toplumda derin travmalar yarattığını ve toplumsal kutuplaşmayı artırdığını dile getirerek, şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit, Kürt halkının büyük bir kesiminde derin bir öfke ve hayal kırıklığına yol açmaktadır. Bunun yanı sıra tecridin uygulanış biçimi, Türkiye genelinde hukukun üstünlüğüne olan güveni zedelemekte ve toplumsal adalete dair umutları köreltmektedir. Bu durum, yalnızca Kürt halkını değil, adalet arayışında olan tüm toplum kesimlerini olumsuz etkilemektedir. Özellikle genç nesiller arasında, devletin bu baskıcı politikalarına karşı direniş ve adalet arayışı daha da güçlenmektedir. Toplumun genelinde bir adaletsizlik algısı oluşmuş durumda ve bu, uzun vadede sosyal barışı tehdit eden bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.”  

İŞKENCE MERKEZİ HALİNE DÖNÜŞTÜ

İmralı’da uygulanan tecrit politikasının Türkiye genelindeki cezaevlerinde de ağır insan hakları ihlallerine yol açtığını kaydeden Erel, şunları söyledi: “Cezaevi koşulları her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Özellikle Kürt siyasi tutsaklar üzerinde baskılar artmakta, iletişim hakları kısıtlanmakta ve keyfi disiplin cezaları yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Hasta tutsakların durumu ise içler acısıdır; sağlık hizmetlerine erişim engellenmekte, hayati tehlikesi bulunan birçok hasta tutuklu, tedavi edilmeden cezaevlerinde ölüme terk edilmektedir. 2023 itibarıyla cezaevlerinde bin 600’den fazla hasta tutsak bulunmaktadır ve bunların 600’ü ağır hasta kategorisindedir. Bu koşullar, cezaevlerinin birer işkence merkezi haline dönüştüğünü göstermektedir.” 

KARARLILIKLA MÜCADELEYE DEVAM

Bu yıl içinde dernek ve tutsak aileleri olarak pek çok eylem ve etkinlik gerçekleştirdiklerini ifade eden Erol, şöyle konuştu: “Bu etkinlikler kapsamında, her hafta cezaevi önlerinde düzenlediğimiz oturma eylemleri, başta Kurdistan olmak üzere, Türkiye'nin dört bir yanında eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyor. Bu ‘Özgürlüğe Ses Ver’ eylemlerimiz, Sayın Abdullah Öcalan ve tüm siyasi tutsaklar üzerindeki tecridin kaldırılması, cezaevlerindeki insanlık dışı koşulların son bulması için güçlü bir ses ve dayanışma çağrısıdır. Hasta tutsakların durumu ise aciliyetini koruyan bir mesele olarak karşımızda duruyor. İnsanların sağlık hizmetlerine erişimi engellenmekte, tedavi edilmeden cezaevlerinde ölüme terk edilmektedir. Hasta tutukluların serbest bırakılması, insan haklarına saygının bir gereği olarak ivedilikle ele alınmalıdır. Bizler, bu doğrultuda eylemlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Kamuoyunu bilinçlendirmek, ulusal ve uluslararası platformlarda bu sorunu gündeme getirmek ve yetkililerden somut adımlar talep etmek amacıyla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Bu süreçte halkımızın desteği ve dayanışması, bu adalet mücadelesinin en önemli güvencesi olacaktır.” 

HEPİMİZİ ETKİLEYEN BİR ZULÜM

Adalet, barış ve insan hakları mücadelesine sahip çıkılmasını isteyen Erel, şunları ekledi: “Tecrit politikaları, sadece bir kişi ya da bir toplumu değil, hepimizi etkileyen bir zulüm aracıdır. Bizler, bu zulme karşı durmalı ve insanlık onurunu savunmalıyız. Barış, adalet ve özgürlük için birlik olalım, sesimizi yükseltelim. Unutmayalım ki; sessiz kalmak, zulme ortak olmaktır. Herkesin bu mücadelenin bir parçası olması ve adaletin tesis edilmesi için elinden geleni yapması gerekiyor. Birlikte hareket edersek, özgürlüğe ve barışa giden yolu açabiliriz. Tüm halkımıza ve uluslararası kamuoyuna sesleniyorum; tecride ve zulme karşı birlikte mücadele edelim, adalet ve barış için sesimizi yükseltelim.”